aya sofya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aya sofya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ekim 2016 Cuma

AYASOFYA’YA İMAM ATANMASINA YUNANİSTAN TEPKİSİ

Rum Patrikhanesi ve Bizans sever kesimlerden müze durumunda olan Ayasofya’da Yunanca ayin yapılması için zaman zaman talepler gelmekte, öte yandan ise başta Alperen Ocakları olmak üzere milliyetçi gruplar tarafından da en azından Cuma günleri Ayasofya’da namaz kılınması için talepler bulunmaktaydı.

Geçtiğimiz Kadir Gecesi’nde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Ayasofya içinden yapılan bir canlı yayına katılarak söyleşi yaptı ve ardından uluslararası yarışmalarda dereceler almış hafızların katılımıyla 85 yıl sonra ilk kez minarelerinden ezan okundu.

Kurban Bayramı’nda ise Ayasofya meydanında bayram namazı kılındı. Bu iki eylem Yunanistan’ı fevkalâde rahatsız etti. Yunanistan Başkonsolosu bahsi geçen günlerde Sultanahmet’e giderek olan biteni yerinde takip etti ve ardından Yunanistan’da tepkiler ortaya çıktı.
Megali İdea” doktrininde; Türkiye coğrafyasında bulunan 3 Ayasofya’da ayin yapılmasının ardından İstanbul’un Konstantinopolis olacağı rüyası ya da hülyası bulunmaktadır. [1] 
Geçtiğimiz yıllarda 1. Ayasofya olan İznik’te Rum Patriği tarafından yönetilen bir ayin yapılmıştı. Trabzon’daki halen müze olarak faaliyette bulunan 2. Ayasofya’da ise bu talep oluşan yerel tepkilerden ötürü sadece söylemde kaldı.
Ancak 15 Ağustos 2010’da simgesel olarak daha üst bir dinî yer olan Sümela Manastırı’nda Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen Meryem Ana Yortusu ayini yapıldı. Bu ayin; başta Yunanistan olmak üzere dışarda coşkuya içeride ise tepkilere neden oldu. 15 Ağustos’un Yunanlılarca çok acı bir anlamı bulunmaktadır. Çünkü 15 Ağustos tarihi Meryem Ana Yortusu olmanın dışında aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u fethettiği gündür.
2010’da yapılan bu ayin Patrikhane ve Yunanistan çevrelerince en üst mertebede sevinç yaratmıştı. Sonraki yıllarda 2015’e kadar Sümela’da her 15 Ağustos’ta Bartholomeos’un yönettiği aynı ayin tekrarlandı ve bir anlamda –kendilerine göre- geleneksel hale geldi ve bir nevi “hak” olarak telakki edildi. [2] 
Ancak bu sene Sümela’da 15 Ağustos’ta ayin yapılmasına tamirat nedeniyle izin verilmedi! Bu sene için ayin izni verilmemesi başta Yunanistan olmak üzere çok üst düzey tepkilere neden oldu ki bunun en tepe örneği; Geçtiğimiz 15 Ağustos’ta Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos tarafından yapıldı. Gerçekleşemeyen ayine karşı alternatif olarak Yunanistan’daki “Vermio Dağı”nda bulunan “Panayia Sümela Manastırı”nda yapılan bir ayinde Yunanistan Cumhurbaşkanı Türkiye’ye adeta kin kustu! [3] 

İstanbul Ayasofya
Yukarıda belirttiğimiz gibi Megali İdea’ya göre 3. Ayasofya olan Çemberlitaş’taki Ayasofya’da Yunanca ayin yapma hülyası ise Yunan ve “Yunansever” unsurların en çok gerçekleştirmek istediği bir eylemdir.
17 Eylül 2010’da Yunan asıllı ABD vatandaşı Dolar milyarderi Chris Spirou’nun başkanı olduğu “Ayasofya’ya Özgürlük” (Free Agia Sophia Council of America)  adlı bir konsey; Ayasofya’da korsan bir ayin yapmaya kalkışmıştı. Chris Spirou kalabalık bir Yunanlı grubu finanse ederek, baskın bir şekilde ve gerekirse arbede yaratacaklarını da ifade ederek,  müze vasfında olan Ayasofya’ya ücret vermeden gireceklerini o günlerde çok sık çıktığı televizyon kanallarında duyurdu. Burada Ayasofya’ya ücret verilmemesi hususu; Ayasofya’yı müze değil kilise vasfında kabul ettiklerinden dolayıdır. [4] 
Ancak başlarında meczup Chris Spirou’nun bulunduğu gruba, İstanbul’a geldikleri takdirde can güvenliklerinin olmayacağının bildirildi ve bu eylem daha Türkiye’ye girmemiş olan grubun Yunanistan hududundan geri dönmesi ile akamete uğradı. [5] 

Aslında Ayasofya’da Çok Uzun Yıllardır Namaz Kılınmaktadır
916 yıl kilise 482 yıl cami olarak ibadete açık olan Ayasofya; 1935’ta Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüşürken mabedin imam kadrosu günümüze kadar sembolik olarak korunmuştur.
1991’den itibaren ise Ayasofya’nın önden bakıldığında sağ arka kısmında bulunan “Hünkâr Kasrı” öğle ve ikindi namazlarında cami olarak Öğle ile İkindi vakitlerinde faaliyette bulundu. Ezanlar Sultanahmet Camii ile karşılıklı okundu.
Hünkâr Kasrı; Sultan 1. Mahmud zamanında ana binaya ilave olarak yapılmış bir kasırdır ve yapılmasından itibaren padişahlar ve beraberindekilerin Cuma günleri abdestlerini alarak ardından namaz kılmak için camiye geçtikleri bir mekân olarak kullanılmıştır.

Bartholomeos’un Patrik Oluşunun 25. Yıldönümü
22 Ekim 2016, Rum Patriği Bartholomeos’un patrik oluşunun 25. yıldönümüdür. Bu yıldönümü için İstanbul’da birkaç gün süren etkinlikler tertiplendi; Yunanistan ve birtakım ülkelerde kutlamalar yapıldı, kitaplar yayınlandı.
ABD Başkanı Barack Obama ve çok sayıda yabancı devlet adamı da Patriğe kutlama mesajları yolladılar. Obama’nın mesajında; Patriğin görevinde 25. yılını tamamlamasından ötürü duyulan memnuniyet ifade edilmekte, Bartholomeos’un öğretilerinin insanlar için bilgelik ve aydınlanma ayağı olduğu, insan hak ve özgürlüklerini desteklemesi ve mülteciler için yaptıkları övgüyle anılmaktadır.
22 Ekim günü Patrikhane içindeki Aya Yorgi Kilisesi’nde, Bartholomeos’un 25. yılını kutlamak için çok sayıda yabancı din adamı ve diplomatın da katıldığı bir ayin yapıldı.
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın bir tebrik mektubu gönderdiği bu ayinde Yunanistan Hükümeti’ni Dışişleri Bakanı Yoannis Amanatidis, temsil etmiştir. Yeni Cumhuriyet Partisi Başkan Yardımcısı Adonis Georgiadis ise partisi adına ayine katılmıştır.
Ayinin sonunda Yunanistan Dışişleri Bakanı Yoannis Amanatidis patriği öven bir tebrik konuşması yapmıştır. Ayrıca geçtiğimiz Haziran’da Girit’te yapılan Pan Ortodoks toplantısını da büyük bir başarı olarak tanımlamış, bu toplantıdan modern Dünya’ya önemli mesajlar çıktığını vurgulamış ve Patriğe Ortodoksluk ve Helenizm için çok daha fazlasını başarması için güç dilemiştir.

20 Ekim’de Ayasofya’ya İmam Atandı!
20 Ekim’de Diyanet İşleri Başkanlığı bir ilk olarak buraya “İmam Önder Soy”u asaleten “Ayasofya İmam”ı olarak atadı. Önder Soy imamlıkta üst bir mertebe olan “Kurra Hafız”dır ve titri atamanın çok önemli olduğunu vurgulayan bir faktördür. Şu anda Ayasofya'nın dört minaresinden 5 vakit ezan sesi verilmektedir ve Hünkâr Kasrı’nda tüm vakit namazları kılınmaya başlanmıştır. Fatih Müftüsü İrfan Üstündağ, Hünkâr Kasrı'nın 5 vakit ibadete açık olduğunu belirterek, İmam Önder Soy'un görevlendirilmesiyle cemaat sayısının da çok arttığını vurgularken, geçtiğimiz Kurban Bayramı'nda uzun yıllardan sonra ilk kez bayram namazı da kılındığını hatırlatmıştır.
İmam Önder Soy, yapılan atamayla ilgili olarak şunları söylemiştir: “İlk önce lâyık olamadığımı düşündüm ama bundan da vardır bir hayır diyerek ya Rabbim’den yardım dileyerek bu göreve başladım. Çevremdekiler hocam inanıyoruz ki siz orada çok güzel çalışmalar yapacaksınız diye dualarla birlikte bizi buraya uğurladılar. Normalde vakit namazlarında bay ve bayan olarak 100 kişi oluyoruz. Ama bugün neredeyse üç katı bir kalabalık cemaatle karşı karşıyayız” dedi. 21 Ekim’de kılınan ilk Cuma namazına yoğun ilgi oldu. İçeriye sığmayan cemaatin çoğunluğu bahçede ibadetlerini gerçekleştirdi.
20 Ekim’de yapılan bu atama ve ardından ilk Cuma namazının 21 Ekim’de kılınması Yunan çevreleri çıldırttı. Rum Patriği Bartholomeos’un göreve başlamasının 25. yıldönümünden iki gün evvel, ABD Başkanı Barack Obama’nın kutlama mektubuyla aynı güne denk gelen bu atama Yunanistan’da şok etkisi yaptı.
Yunanlar, Türkiye’de zaten yıllardır 2 vakit namaz kılınan bir yere asaleten imam tayin edilmesi ve 5 vakit namaz kılınmaya başlanmasına neredeyse çıldırdılar.
O kadar tepki verildi ki; Patriğin 25. yıldönümü etkinliklerine katılmak için İstanbul'a gelecek olan “Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos”, Ayasofya'da ezan okunmasını protesto etmek için İstanbul ziyaretini iptal etti.
Oysaki 11 Eylül’de 94 sene sonra, Sen Sinod Genel Sekreteri Barholomew Samaras’a episkopos rütbesi verilmiş (Ordinasyon)  ve ardından “İzmir Metropoliti” tayin edilmişti. Bu tayin için Yunanistan’da sanki İzmir’i yeniden işgal etmişler gibi neredeyse bayram etmişlerdi!
------------------
------------------

YUNANİSTAN CUMHURBAŞKANI PROKOPİS PAVLOPULOS TÜRKİYE’YE KİN KUSTU!

2010’da Cumhuriyet Tarihi’nde ilk olarak 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yapmak üzere Rum Patrikhanesi’ne izin verildi ve bu 2015’e kadar rutin bir hal aldı. Sümela’da aslında uzun zamandır taş düşmesi sorunları vardır ve şu anda da taş düşmelerine karşı, ziyaretçilerin can güvenliklerini tehlikeye atmamak için bir tamirat yapılmaktadır. Yunanistan Cumhurbaşkanı “Prokopis Pavlopulos” bu sene 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yapmamaları için bu tamiratın bahane edildiğini iddia ederek Türkiye’ye kin kustu!

Pavlopulos’un bu ani çıkışını irdelemeden önce biraz geriden başlayarak Sümela Manastırı’nda son birkaç yıldır yapılan ayinleri ve bunlara verilen izinleri irdeleyelim.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez 15 Ağustos 2010’da Sümela Manastırı’nda ayin yapmak üzere Rum Patrikhanesi’ne (Talebi üzerine) izin verilmişti. Sümela Manastırı’nın Hıristiyan Dünyası’ndaki bir adı da “Virgin Mary Monastery”dir. (Bakire Meryem Manastırı) Bu manastırın, MS.375’ten sonra inşa edilmeye başlandığı bilinmektedir. Bu bağlamda; 15 Ağustos, tüm Dünya’da “Meryem Ana Yortusu” olarak kutlanmaktadır ve yapılan talep; Sümela’daki ayinin manastıra da adını veren Meryem Ana Günü’nde bir ayin yapılmasıydı. 

Türkiye Devleti’nin azınlık vakıflarına ve mensuplarına fevkalâde iyileştirmeler yaptığı ve azınlık cemaatlerinin Cumhuriyet Tarihi’nde en fazla edinimler sağladığı bir dönemde böyle bir talep de devletçe hoşgörü çerçevesinde geri çevrilmedi.

Bir gazetede yapılacak ayin şu başlık ile yer almıştı: “Sümela'da ayinin şartları belirlendi.” [1]  Haberin devamı da şöyleydi: “Trabzon'un Maçka İlçesi sınırlarında bulunan Sümela Manastırı'nda 15 Ağustos'ta yapılacak ayine, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kısıtlama getirildi. Manastırda düzenlenecek “dini içerikli etkinliğin”, ziyaretçi sirkülâsyonuna engel olmaması, sınırlı sayıda ziyaretçinin katılımıyla dış avlu kısmında, Valilikçe belirlenecek saatlerde yapılması istendi.”

Ancak bu izin verilirken çok önemli bir ayrıntı bu hoşgörü çerçevesinde atlandı! “15 Ağustos 1461” aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı tarihtir. Bu çakışma; ilerleyen günlerde ve sonraki senelerde Yunanistan’da kullanıldı, 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yaparak Pontus’un rövanşının alındığı şeklinde değerlendirildi.

2010’da ana avluya kısıtlı bir ziyaretçi sayısı alınması şartıyla ayin için izin verilmesine karşın; Rum Cemaati mensupları ile Yunanistan’dan gelen ziyaretçilerin yanı sıra Rusya’dan da çok sayıda ziyaretçi geldiler ve Sümela’da izdiham yarattılar. Yunanistan’da sayıları yüzlerle ifade edilen Pontus dernekleri bulunmaktadır ve bu dernek ya da sivil toplum kuruluşlarının hepsi Türkiye karşıtıdırlar.

Aynı şekilde Rusya’da da ciddi boyutta bir Pontus organizasyonu ve kendilerine Pontuslu diyen, sayıları azımsanmayacak Rum bulunmaktadır. “Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı” ve aynı zamanda Rus Duma’sı milletvekili olan aşırı “Pontus’çu” “İvan Savidis” de yukarıda bahsedilen, 15 Ağustos 2010’da Sümela Manastırı’nda yapılan ayinin organizatörleri arasındaydı. Ancak bu zat daha önceleri de provokasyonlarda bulunmuştur.

İvan Savidis’in adını ilk olarak 2009’da duyduk! 5 Ağustos 2009’da Rusya’dan geldiği bir grup Rum ile birlikte Sümela’da provokatif bir ayin düzenlemeye kalkıştı. Selanik Valisi “Panayotis Psomyadis’”in de aralarında bulunduğu bu grupla birlikte gelen Rum din adamları aniden mumları çıkartarak korsan ayin yapmaya başladılar. Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer ve görevliler tarafından engellendiklerinde ise bir arbede yaşandı. Bu arbedenin ardında Rusya’dan gelen gruptaki Rumlar aniden  “Yunan Milli Marşı”nı okumaya başladılar. 

16 Ağustos 2009’da İHA’da ise şu haber yer aldı: İvan Savidis İHA’ya; “Trabzon'da görkemli bir Ortodoks kilisesi inşa edeceğimBu manastırlar ise bizim atalarımızdan kalan yerlerdir. Buralar Ortodoks dindar insanların kiliseleridir, Türk Hükümeti'nin kiliseleri değildir. Bu olayın ne kadar önemli bir olay olduğunu tüm Dünya’ya göstereceğim”  şeklinde bir beyanat vermişti. 

15 Ağustos 2010’da yapılan ayinin ardından Yunan gazetelerinde sanki rövanşa geldiler ve çok mutlu oldular ve bu ilk ayinden sonra çıkan Yunan gazetelerinde kullanılan şu ortak bir kelime ise düşündürücü oldu: “Huşu”…

15 Ağustos 2010’da çıkan Yunan gazetelerinin başlıkları şöyleydi:

Ethnos: “Sümela Manastırı’nda Ekümenik Huşu

Avriyani: “Trabzonda duygusal anlar; Sümela Manastırı’nda tarihi ayin” 

Vradini: “Pontus’un Meryem Anası,  artık daha güzel günlerin garantisi

Espresso: “88 yıl sonra huşu ve gözyaşı, Pontos’un Meryem Anası için ağladık

Elefteros Tipos: Meryem Ana artık gözyaşı dökmüyor

15 Ağustos 2009’daki provokasyon ile ilgili olarak, biraz gecikmeli de olsa, 7 Ocak 2010’da Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun TBMM’de gündem dışı söz alarak yaptığı konuşma; içeriği nedeniyle önem arz etmektedir.

15 Ağustos 2010’da yapılan ayinde ise iş ayyuka çıktı ve ziyaretçilerin büyük kısmı aniden üzerlerindeki giysileri çıkartarak üstünde eski Pontus İmparatorluğu haritaları ve bir kısım ziyaretçilerde ise “I am Pontios” yazılı tişörtler ortaya çıktı.

2011’de artık rutin hale gelen bu ayin için 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde yazdığımız 11 ve 20 Mayıs ile 8 Ağustos’ta yazdığımız üç makalede gelişmeleri ve bahsi geçen Meclis tutanağının tam metnini koyarak her yıl artarak yükselen “Pontus” faaliyetlerine bir kez daha dikkat çekmiştik.

Her sene 15 Ağustos’ta Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı tarihte Sümela’da ayin yapmayı rutin bir “Hak” olarak gören zihniyet, bu sene tamirat nedeniyle ayin yapamayınca Cumhurbaşkanı mertebesinde “Kin” kustu!

Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos yapılamayan Sümela ayinine karşı bir alternatif olarak Yunanistan’daki “Vermio Dağı”nda bulunan “Panayia Sümela Manastırı”nda yapılan ayine katıldı ve orada yaptığı konuşmasında; 15 Ağustos için geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene Sümela’nın tahsis edilmemesini Türk Devleti’nin özellikle engellediğini ve bu durumun “keyfilik” olduğunu savundu.  Bir yandan Sümela ayini için ”Açıkçası çok üzgünüm” ifadesini kullanırken öte yandan sözde Pontus soykırımı için bunun Yunanlıların tarihsel belleğinde büyük bir acı olduğunu ve en azından, faillerin tespitini ve Türkiye’den artık “Samimi bir özür" beklendiğini, ifade etti…

Yunanistan Cumhurbaşkanı; Eleftherios Venizelos tarafından 1930 yılında, söz konusu edildiği gibi, Sümela’nın Yunanlılarca Kutsal Simge olduğunu ve Pontus aktivisti “Leonidas Iasonidis”in (1884-1959)  geçmişte Pontus için yaptığı çalışmaları övgüyle anlattı. Her 15 Ağustos’ta Pontus Rumlarının uğradığı bu acımasız soykırımdan dolayı ruhları için Sümela’da dua edilmesi gerektiğini söyledi ve “Türkiye; Yunanlıların/Rumların tarihsel hafızasını bükmesin” şeklinde de tehditkâr bir ifade kullandı.

Yunanistan’daki Panagia Sümela Vakfı Başkanı “George Tanimanidis” ise diğer Pontus derneklerinin de onayı ve Veroiya Belediyesi’nin de tasvibiyle ile Panayia Sümela Büyük Haç Ödülü’nü, Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’a verilmesi kararlarını açıkladı. Pontus’daki Helenizm Soykırımı'nın tanınması için mücadelelerini savunmak için Cumhurbaşkanı’nın da desteklerinin devamını diledi.

Ayinden sonra ise Yunanlılarca Osmanlı’ya karşı direnişin simgesi sayılan “Aleksandır İpsilanti”nin büstüne çelenk konuldu. Alternatif ayine ve ardından yapılan seremonilere Yunanistan Maliye Bakan Yardımcısı Trifonas Alexiadis, SYRIZA Milletvekili Frosso Karasarlidou, milletvekilleri Kostas Gkioulekas, Andreas Lykourentzos, George Katsiantonis ve Veria Belediye Başkanı Kostas Vorgiazidis de katılanlar arasındaydı.

Yunan medyasında 16 Ağustos’ta çıkan haberlerde ise Cumhurbaşkanının bir gün önce verdiği beyanat ve yapılamayan ayin için Türkiye’yi suçladığı ile samimi bir özür beklentisine yer verildi, Türk Dışişleri Bakanlığı suçlandı ve ayinin yapılamayacağı hakkındaki Türk Dışişlerinin mektubuna “Demagoji” nitelemesi yapıldı. Dini ve milli nefreti körükleyen ve dostluk ile iyi komşuluk ilişkilerinin ruhuna aykırı olan bu durumun düzeltilmesi gerektiğini ve Cumhurbaşkanının Türkiye’de "Tüm azınlıkların insanlık dışı muamele" gördüğünü belirttiği medyada yer aldı. Tadilatın bir çarpıtma olduğu iddia edildi. Cumhurbaşkanının “Pontus Soykırımını unutmayacaklarını ve bunun nihai ispatı için çaba göstereceğiz ve samimi bir özür beklentisinde olacağız” şeklindeki ifadelerine özellikle yer verildi.




6 Aralık 2010 Pazartesi

ÜÇ AYA SOFYA ve YUNAN MEGALO İDEA'SI


Ülkemiz son günlerde, evvela İsrail’in uluslararası sularda yaptığı saldırı ve sonra da bölücü terör örgütünün eylemleri ile çok yoğun bir gündem altında yaşamaktadır. Bu gelişmeler süregelirken medyada çok satır arası bir haber çıktı. 15 Ağustos 2010’da, Trabzon Sümela Manastırı’nda bir ayin için verilen izinle ilgili olan bu haber şu başlıkla verildi: “Sümela'da ayinin şartları belirlendi.”[1] 

Haberin devamı ise şöyleydi: “Trabzon'un Maçka İlçesi sınırlarında bulunan Sümela Manastırı'nda 15 Ağustos'ta yapılacak ayine, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kısıtlama getirildi. Manastırda düzenlenecek “dini içerikli etkinliğin”, ziyaretçi sirkülâsyonuna engel olmaması, sınırlı sayıda ziyaretçinin katılımıyla dış avlu kısmında, Valilikçe belirlenecek saatlerde yapılması istendi.”

Hümanist bir bakışla şu denebilir: “Ne güzel bak ülkemizde her dine son derece saygı ve hoşgörü var ve bu bağlamda insanlara istediği yerde ibadet yapma izni veriliyor.

Bunu iyi niyetle diyen ve hakikaten iyi niyet besleyenlerimiz çoktur. Ancak gerçek bu değildir ve adım adım ilerleyen Yunan/Rum “Megali İdea”sı amaçlarınca uygun bir talebe, Devlet organları hümanist bir yaklaşımla izin vermiştir. Aslında, Anadolu’nun birçok yerindeki metruk kiliselerde belli zamanlarda ayinler yapılmakta ve başta Rum Patriği Bartholomeos olmak üzere burada Yunan/Rum din adamları gövde gösterisi yapmaktadır. Ne yazık ki bu ilçelerin, beldelerin başta belediye başkanları olmak üzere yerel mülki erkân da yardımcı olmakta, hatta yanlarında yer alarak bu gövde gösterisine katkıda bulunmaktadırlar. Bu yardımlar turist gelecek ve para kazanılacak adı altında çok yandaş bulmaktadır.

Bu adamlar hiçbir şeyi plansız ve programsız yapmazlar.” Bu deyişi birçok yazıda farklı söylemlerle ifade etmişizdir. Bu makale; “Üç Aya Sofya” gerçeği ve bunun “Megali İdea”daki yeri hakkındadır. Makale okunduğunda, bu metruk alanlarda yapılan ayinlerin “Din ve İman Adına” değil de “İdeolojik” etkinlikler olduğu ve bir planın parçalarının yavaş yavaş yerine getirilmesi olduğu görülecektir.

Komplo teorileri mi üretiliyor? Kesinlikle olmadığına inanabilirsiniz. Türkiye, o kadar ince ayrıntı ve ileriye dönük yatırımlarla karşı karşıya ki… Rum Patrikhanesi’nin, tabi Yunan Hükümeti’nin de Türkiye üzerindeki emelleri çok büyüktür. Komşuluk dostluk sözleri ise sadece söylemseldir. Eylemdeki her nokta, her adım çok büyük titizlikle ve hiçbir ayrıntı göz ardı edilmeksizin değerlendirilmektedir.

Bu arada, yasalarımıza aykırı olan bir husus hakkında gelişmeler var. Yasalarımıza göre; yabancı uyrukluların Sen Sinod üyesi olamayacaklarına karşı bir çözüm getirilmek üzeredir. On iki kişi olan, Rum Patrikhanesi Sen Sinod Meclisi’nin altı üyesi uzun bir zamandır T.C. vatandaşı olmayan kişilerden oluşmaktadır. Ben bu yasadışı yaptırım için 2007 yılında dava açtım. Suç duyurumun ret edilmesi üzerine, bir üst mahkeme olarak Ağır Ceza Mahkemesi’ne gittim. Buradan da ret çıkınca usul gereği numara numara üste çıkarak dosyamı tüm Ağır Ceza Mahkemeleri’nde devam ettirdim. Maalesef bu çabamdan bir sonuç alamadım. Benden sonra eski bir belediye başkanı da aynı şekilde dava açtı ama onun davası da akamete uğradı.

Bu süreçte konuştuğum tüm yetkililer bunun yasalara uygun olmadığını ifade ettiler. Ayrıca birçok Hükümet mensubu da süreçte, bunun doğru olmadığı şeklinde beyanlarda bulundular. Ama adamlar geri adım atmadı ve bildiğini okudu. Altı yabancı üyenin görevine ısrarla son vermediler. Süresi dolanların yerine yine yabancı papazlara görev verdiler. Şimdi bu yasa dışılığa, bu adamları Türk Vatandaşı yaparak son verilecektir. Bu yabancılar Türk Vatandaşlığını aldıkları anda yasal statü sağlanacaktır. Nerede kaldı Batı Trakya’daki soydaşlarımızın hakları? Nerede kaldı seçilmiş Müftülerin hakları? Nerede kaldı mütekabiliyet esası?

Bu işin sonu aslında hiç de iyi değildir. Çünkü bu şekilde, ileride yabancı uyruklu bir metropolitin Rum Patriği olmasının yolu açılacaktır. Buna çok dikkat edilmelidir.

İki noktaya daha dikkat çekmek gereklidir. Dünya’da hiçbir ülkenin anayasasında, (Yunanistan hariç) bir komşu ülke için ilgili madde yoktur.  

Yunanistan bugünkü bildiğimiz coğrafyasında tesadüfen kurulmuş bir ülkedir. Yunanistan; bir AB üyesi olmasına karşın kökten dinci bir ülkedir. Megali İdea’ya göre merkezi İstanbul olan “Büyük Yunanistan”ı kurmak iken bu amaç gerçekleşememiş ve 1814 Filiki Eterya ile başlayıp 1821’de –Yunanlılara göre- hüsranla biten maceradan sonra gelişen bir takım olaylar sonucunda kurulmuş bir ülkedir.

Yunanistan Anayasası’nda belki de başka bir ülkede örneği bulunmayan maddeler bulunur. Bunlardan 3. madde özetle şöyledir: “Yunanistan’ın resmi dini Ortodoksluktur, dinin başı Konstantinopolis’tedir (İstanbul)”

Hakikaten başka hiçbir ülkenin anayasasında böyle bir komşu ülkeyle ilgili madde yoktur ve bu madde hem “bölücülük” hem yayılmacılık içermektedir. Megali İdea’nın söylemlerinin en önemlisi olan, İstanbul’un bir gün mutlaka Helen olacağına işaret olarak, İstanbul için Yunan Anayasası’nda “Konstantinopolis” denmiştir.

Poli” Yunancada “Şehir” anlamındadır. Ama bugün Yunanistan’da “Poli” sadece İstanbul anlamını taşır. Bir kişi “Poli” dediğinde birincil anlam İstanbul’dur. Megali İdea ve Üç Aya Sofya bağlantısına değinmeden son bir noktaya da işaret etmek lazım. Önceki cümlelerde, hiçbir adımın, girişimin boşa yapılmadığına değinirken, ülkemizde maalesef gerçekler ya da yapılanlar bilindiği halde bazı noktaların tam olarak ne anlam ifade ettiği anlaşılamıyor.  Bunlardan bir sentez çıkarılamıyor.

Turist gelecek diye sevinen beldelerimizden birisi olan Ayvalık’taki Ali Bey (Cunda) Adası’nda her sene yapılan “masum” ayinler, aslında masum olmayan etkinliklerdendir. Cunda Adası’nda tarihte Anadolu’da kurulan ilk “Ruhban Okulu”nun kalıntısı vardır. Burası Yunanlılar/Rumlar için çok önemli bir simgedir. Heybeliada Ruhban Okulu’nun daha ortada olmadığı bir tarih diliminde Papaz İkonomos’un, Sarayı kandırarak burada kurduğu bu okulda ilk Türk karşıtı militan papazlar yetiştirilmiştir. Patrik Bartholomeos, aslında (kendi açılarından) çok iyi sürdürdüğü görevinde, Cunda Adası’na da fevkalade önem vermiştir ve burada da bilinen ayinlerini tertiplemeye başlamıştır.

Çok mu komplo teorisi var, senede bir gün ve son derece insani bir ayine izin veriliyor ne var bunda? Bunlar hep birbirine bağlı hususlar ve sentezi de aynı şekilde yapılmalıdır. Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisi’nde, Cunda Adası Metropolitliği de var. Denebilir ki, Anadolu’da üzerinde Rumluğun eseri kalmamış yerlerin adına metropolitler zaten var ve bu da onlardan biri…

Aslında hiçbir metropolitlik adı tesadüfen ve öylesine konmamıştır. Hepsinde bir anlam ve ileriye yönelik niyet bulunmaktadır. Hepsinde de bu yerlerin günümüzdeki adları değil eski Bizans adları kullanılmaktadır. Bu bağlamda; Cunda Adası Metropoliti olan metropolit aynı anda, Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu metropolittir ve sembolik makam odası da Heybeliada Ruhban Okulu’nun içindedir. Bu bir tesadüf ise burada yazılanlar komplo teorisidir. Değilse üzerinde çok dikkat edilmesi gereken bir husustur.



ÜÇ AYA SOFYA VE MEGALİ İDEA BAĞLANTISI

Megali İdea; üç kıtada düşlenen Büyük Yunanistan’ı kurma isteğidir ve en büyük istek Anadolu’nun ve Marmara’nın Helenleştirilmesidir. Megali İdea; büyük fikir, büyük ülkü anlamında olup, söylemlerinin en ön plana çıkanı: “Bir gün Üç Aya Sofya’da tekrar ayin başlarsa, Megali İdea gerçekleşecektir” şeklindedir.

Birinci Aya Sofya: MS. 325 yılında İznik’te 1. Hıristiyanlık Konsili yapıldı. Bu konsilde; bu gün Hıristiyanlığın en önemli kararları alındı. Bunların en önemlisi, “Baba, Oğul, Kutsal Ruh” kavramının kabulü oldu. Bugün Hıristiyanlığın en önemli amentüsü o konsilde alınan bu karardır. 1. Aya Sofya İznik’tedir. Şimdi bu konuyu takip edenler ya da arşivleri hatırlayanlar, geçmişte burada Rum Patrikhanesi tarafından birçok ayin yapıldığını anımsayacaklardır. 1. Aya Sofya’da, Bizans sonrası ayin yapılmıştır.

İkinci Aya Sofya: Sümela Manastırı’nın Hıristiyan Dünyası’ndaki bir adı da “Virgin Mary Monastery”dir. (Bakire Meryem Manastırı) Bu manastırın, MS.375’ten sonra inşa edilmeye başlandığı bilinmektedir. Bir manastır ya da külliye şeklinde inşa edilen Hıristiyan dini yapıları, içerisinde birden fazla kilise içerebilir. Bunlar büyük kilise ya da kilisecik (pareklis) olarak yapılmışlardır. Kilise ya da kiliseciklerin hepsi ayrı bir aziz ya da azize adına kutsanırlar. Bu işlem; dini mekânın inşasından sonra yapılan ilk dini törende icra edilir ve o törende kiliseye seçilen aziz ya da azizenin adı verilir. Bu açıklama; Sümela’nın içinde de bir Aya Sofya Kilisesi bulunduğunu ve bunun Sümela adı ile bir kavram kargaşası yaratmadığını vurgulamak adına yapıldı. Bu arada bir ayrıntıyı da atlamamak gereklidir. Trabzon’da günümüzde Aya Sofya Müzesi olarak bilinen başka bir kilise daha vardır. Bu Aya Sofya daha sonraki bir tarihte bölgede egemen olan Komnenos Hanedanı’ndan birinin, İstanbul’daki Aya Sofya’ya rakip olarak yaptırdığı bir kilisedir. Bir coğrafi alanda aynı adı taşıyan birden fazla kiliseler daima olmuştur.

Şimdi, 15 Ağustos’ta Kültür Bakanlığı’nın verdiği izinle tekrar Sümela’da ayin yapılacaktır. Bu iznin kısmi olarak verilmesini iyimser bir bakışla görmek gerekir. Örneğin Efes ve Ayvalık’taki gövde gösterileri örnek alınarak, 15 Ağustos’ta, Sümela için verilen ayin yapma izninin daha temkinli verilmiş olması mümkündür. Yunan Megali İdea’sının “Üç Aya Sofya’da tekrar ayinleri başlatmak” doktrini göz ardı edilmemeli ve zaman zaman ayine açılan bu iki tarihi mekânda, Rum Patrikhanesi tarafından organize edilen ayinler dikkatle izlenmelidir.

Üçüncü Aya Sofya: Bu bildiğimiz, İstanbul’daki Aya Sofya’dır. Burası; MS. 532-537 yılları arasında inşa edilmiştir. Tarihlere bakıldığında tabi ki tarihi değerlilik olarak İznik daha üsttedir. Ancak burası Bizans İmparatorluğu’nun ana kilisesi olarak yüzyıllarca hizmet vermiştir. Tüm Dünya’daki Hıristiyanlar için de büyük önemi vardır. Artık sıra İstanbul’daki Aya Sofya’ya gelmiştir. Burada ayin yapabilmenin koşulları oluşturulmaya çalışılmakta, bunun nasıl bir sempatik sunuşla ortaya konulması düşünülmektedir. Biraz tarihe doğru geri dönersek, Aya Sofya’nın camiden, müzeye dönüştürülmesi sürecinin aslında bazı dış baskılarla da sağlandığı, nerelerden telkinler yapıldığı görülecektir. Camiden, müzeye dönmesi dahi Hıristiyanlar arasında çok fazla sevince sebep olmuştur. Bu konuda, bu dönüşüm tarihlerindeki Yunanistan gazetelerine bakmak da yeterlidir. Bir Yunan kaynağından alınmış “Minaresiz Aya Sofya” sanırım bu “masum” isteği sergilemektedir.

İstanbul’daki Aya Sofya ile ilgili olarak ülkemiz dışında akıl almaz çoklukta yayın, dernek, sivil toplum örgütü ile çok sayıda web sitesi bulunmaktadır. “İdea”nın bu fotoğrafta görüldüğü gibi “minaresiz” bir Aya Sofya’ya tekrar kavuşmak olduğunu bilmemiz gereklidir. Bunu bir komplo teorisi olarak görmemeli ve tehlikeye karşı temkinli hazırlıklı olmalıyız.

Sıra artık 3. Aya Sofya’dadır.