kilise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kilise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2014 Pazartesi

RUM PATRİĞİ BARTHOLOMEOS’UN DOĞU KARADENİZ GEZİSİ


Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz Ağustos ayının sonlarında beraberinde bir heyetle birlikte Doğu Karadeniz gezisi yaparak bölgedeki metruk kiliseler ile zaman içinde kamu alanı olmuş eski kilise mülkleri ile ilgili araştırmalar yaptı.

Evvelâ Trabzon’a gelen Patrik Bartholomeos, burada bulunan Kızlar Manastırı ve Fatih Küçük Camisi’ni gezdi. Bilindiği gibi son 5 sene her 15 Ağustos’ta Sümela Manastırı’nda Bartholomoes’un icra ettiği ayinler yapılmaktadır. 15 Ağustos; Hırıstiyanlıkta “Meryem Ana Yortusu” olarak kutlanmaktır ve 15 Ağustos aynı zamanda Fatih sultan Mehmed’in 1461’de Trabzon’u fethederek “Rum Pontus İmparatorluğu”nu tarih sahnesinden sildiği gündür.

Yerel gazetelerde; 5 yıldır yapılan Sümela Manastırı’ndaki ayin dışında ilk defa gezi amaçlı Trabzon’a gelen Fener Rum Patriği Bartholomeos hakkında yazılar çıktı. Bu gezilerin aynı zamanda turistik getirisi de olduğu için yerel işletmeciler açısından ise memnuniyet yaratmaktadır.

Rum Patriği Bartholomeos’un ziyaret ettiği Kızlar Manastırı; Trabzon Boztepe’nin yamacında şehre hâkim bir mevkidedir. 14. yüzyılda İmparator 3.Aleksios (D:5 Ekim 1338-Ö:20 Mart 1390) tarafından kurulmuştur. Vaftiz adı Yunannes olan 3.Aleksios;1349’dan vefat ettiği 1390’a kadar uzun bir süre imparatorluk yapmıştır. Bu bağlamda Pontus İmparatorluğu tarihinin önemli bir figürüdür. İmparator Basileus ile Trabzon’lu olarak anılan Kraliçe İrene’nin oğludur ve dedesi 2.Aleksius’un adı ile tahta geçmiştir.

Fatih Küçük Camii Fatih Sultan Mehmed’in 1461’de Trabzon’u fethinin ardından vakfedilerek camiye çevrilen Trabzon’un ve fethinin sembol eserlerindendir. Fatih Küçük Camii ilk olarak Flavius Claudius Julianus  tarafından yaptırılmış olup Trabzon’un Fethinden önce Altınbaşlı (Kızılbaşlı) Meryem Ana Kilisesi olarak anılmakta idi.

Felsefi çalışmalarından ötürü yaşamı süresince ve ardından gelen imparatorlar tarafından arasında Filozof sıfatıyla anılmış olan Flavius Claudius Julianus (D:331-Ö:26 Haziran 363) 361 ile 361 yılları arasında imparator olup Gerek Roma İmparatorluğu ve gerekse de Hıristiyanlık tarihi açısından ilginç bir figürdür. Julianus Apostata (Dönme Julianus) olarak  da anılmakta olup Roma’nın son pagan imparatorudur. İmparatorluktaki çöküşü durdurmak amacıyla geleneksel ibadeti geri getirmeye çalışmış ve Hıristiyanlığı reddetmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlar tarafından dönek olarak de adlandırılmıştır.

Kemerkaya Camisi, Rum Patriği Bartholomeos’un ziyaret ettiği bir başka camidir. Kemerkaya Mahallesi’nde bulunan bu camiinin yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte mihrap üzerinde bulunan H. 1306 (Miladi:1888) tarihinin kiliseden dönüştürüldüğü tarih olduğu düşünülmektedir. Bartholomeos’un bu camiye yaptığı ziyaret ise kiliseden dönüşmeyi doğrular niteliktedir.

Bartholomeos Kemerkaya Camisi’nin ardından evvelâ Çömlekçi Mahallesi’nde bulunan, kiliseden camiye dönüştürülmüş Hüsnü Göktüğ Paşa Camisi’ne ve ardından Esentepe Mahallesi’ndeki, 14. Yüzyıl’da Aziz Philip adına yapılmış ve yine kiliseden camiye dönüştürülmüş olan Kudrettin Camisi’ne gitti.  Cami çıkışında vatandaşlarla sohbet eden Bartholomoes’a bir vatandaş; “Biz camilerimize çok iyi bakıyoruz, siz merak etmeyin." dedi.

Trabzon'un fethine dair mevcut hatırat ve belgelerden, Fatih'in kenti fethi sırasında Trabzon Rum Devleti ve Ortodokslar için önemli olan bu iki kiliseyi, kente Türk mührünü vurmak üzere camiye dönüştürdüğü bilinmektedir. Bu iki kilisenin dışında, bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen herhangi bir kilise bulunmamaktadır.

Bartholomeos daha sonra yakında restore edileceği belirtilen Küçük Ayvasıl Kilisesi'ne (Aziz Anna) gitti. Şu anda metruk bir halde olan Küçük Ayvasıl Kilisesi; Trabzon’un en eski kiliselerinden biridir ve 1923 yılına kadar kilise olarak hizmet vermiştir. Tam yapım tarihi bilinmemekle birlikte girişinde bulunan bir Bizans kabartmasında 884-885 tarihinde İmparator 1.Basileius tarafından onarımı yapıldığı hakkında bilgi vardır. Trabzon’u ziyaret eden Rum/Yunan turistler tarafından, 1923 yılına kadar faal kilise olması nedeniyle özel ilgi noktasıdır.

Bartholomeos ve beraberindekiler bu gezi kapsamında karayolu ile Gümüşhane üzerinden Giresun’a geçerek ilk olarak 18. Asırda inşa edilmiş olan Aya Nikola Kilisesi’ni ziyaret ettiler. Bu ziyaret hakkında Yunan medyasında çıkan çok sayıda haberde Trabzon; “Pontos“ olarak nitelendirildi. Bu kilise; 1924 yılına kadar faaliyette olup nüfus mübadele sonrasında işlevini kapanmış, 1948 ile 1967 arasında hapishane olarak kullanılmıştır. Kültür Bakanlığı tarafından 1982 yılında restore edilerek günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.  

Bartholomeos beraberindeki din adamları müzede özellikle Hıristiyan dini objelerini ve müzede bulanan çanları incelemişlerdir. Bartholomeos ve beraberindekilerin Giresun gezisinin ikinci ayağında, Giresun Kale Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi yer aldı.

Şebinkarahisar Kayadibi Köyü’ndeki restorasyonu bu yıl tamamlanan Meryemana Manastırı’nı da ziyaret eden Bartholomeos burada kısa bir ayin yaptı. Bartholomeos çıkışta kendisine ilgi gösteren vatandaşlara buranın tanıtımını yapacağını söyledi. Meryemana Manastırı’nın bir özelliği; Türkiye’de kaya içine inşa edilmiş 2. büyük manastır olmasıdır.

Patrik ve beraberindekiler, Giresun’dan Ordu’ya geçtiler ve 1853 yılında yörede yerleşik Rumlar tarafından yaptırılan ve halen Kültür Merkezi olarak kullanılan Taşbaşı Kilisesi’ni gezdiler. Bartholomeos girişte bulunan ve 100 yıl önce çekilen fotoğraflarını inceledikten sonra kilisenin mimari ve sanat yapısının değişip değişmediğini inceledi.

Patrik Bartholomeos’un Ordu gezisi Düz Mahalle’de 1860 yılında yaptırılan ve bugün tiyatro olarak kullanılan bir başka Rum kilisesini de ziyaret etti. Ordu ziyaretinin ardından heyet yine Giresun'a döndü ve Bulancak İlçesi’nde yapımı sürdürülen Sarayburnu Camisi ile Aya Yorgi Kilisesi kalıntılarını gezdi. Sarayburnu Camisi ve Külliyatı Yapma ve Yaşatma Derneği üyelerinden camiyle ilgili bilgi aldı. Bartholomeos, Sarayburnu Camisi ile ilgili olan ilgisini, yeni inşa edilen bu camiyi görmek olarak ifade etti. Sarayburnu Camisi’nin ardından Şahinyuva Köyü’ndeki Aya Yorgi Kilisesi kalıntılarını da gezdi ve muhtardan köy halkıyla ilgili bilgiler alarak köylülerle hatıra fotoğrafları çektirdi.

Bartholomeos ve beraberindekiler, Sürmene İlçesi'nde camiye dönüştürülen Dirlik Köyü’nde bulunan ve camiye dönüştürülen tarihi Cida Kilisesi’ni de bu gezi kapsamında gezdiler. 120 yıllık bir yapı olan Cida Kilisesi; köylüler tarafından onarılarak ibadete açılmış, daha sonra Trabzon Müftülüğü tarafından da ikinci bir onarım geçirmiştir. Bu camii/kilisenin tabelasına köylüler tarafından hem camii hem de kilise yazılmış olması sebebiyle ilginç bir durumu söz konusudur. 2006 yılında cinayete kurban giden Santa Maria Kilisesi’nin rahibi Andrea Santoro’nun cemaatine, bu tarihi yapıyı mutlaka ziyaret etmelerini tavsiye ettiği de bilinmektedir.

Bartholomeos’a bu Doğu Karadeniz gezisinde; Neapolis Metropoliti Barnabas, Drama Metropoliti Sygkellos Ambrose ve Petros Manastırı'ndan Archimandrit Dionysios refakat ettiler.


7 Aralık 2010 Salı

BOJİDAR ÇİPOF BENGÜTÜRK TV'DE "PATRİKHANE İLE MÜCADELEM" KİTABINI ve SÜMELA AYİNİNİ TARTIŞIYOR BÖLÜM 3



BÖLÜM 3: BOJİDAR ÇİPOF; 13 AĞUSTOS 2010'DA, BENGÜTÜRK TV'DE SÜRMANŞET PROGRAMINDA, EBRU GÜL'E KONUK OLDU. YENİ ÇIKAN KİTABI "PATRİKHANE ile MÜCADELEM"İ TANITTI ve 15 AĞUSTOS 2010'DA SÜMELA MANASTIRI'NDA, RUM PATRİĞİ TARAFINDAN YAPILACAK AYİN ÖNCESİNDE, KONU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİ AÇIKLADI.

BOJİDAR ÇİPOF BENGÜTÜRK TV'DE "PATRİKHANE İLE MÜCADELEM" KİTABINI ve SÜMELA AYİNİNİ TARTIŞIYOR BÖLÜM 2



BÖLÜM 2: BOJİDAR ÇİPOF; 13 AĞUSTOS 2010'DA, BENGÜTÜRK TV'DE SÜRMANŞET PROGRAMINDA, EBRU GÜL'E KONUK OLDU. YENİ ÇIKAN KİTABI "PATRİKHANE ile MÜCADELEM"İ TANITTI ve 15 AĞUSTOS 2010'DA SÜMELA MANASTIRI'NDA, RUM PATRİĞİ TARAFINDAN YAPILACAK AYİN ÖNCESİNDE, KONU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİ AÇIKLADI.

BOJİDAR ÇİPOF BENGÜTÜRK TV'DE "PATRİKHANE İLE MÜCADELEM" KİTABINI ve SÜMELA AYİNİNİ TARTIŞIYOR BÖLÜM 1



BÖLÜM 1: BOJİDAR ÇİPOF; 13 AĞUSTOS 2010'DA, BENGÜTÜRK TV'DE SÜRMANŞET PROGRAMINDA, EBRU GÜL'E KONUK OLDU. YENİ ÇIKAN KİTABI "PATRİKHANE ile MÜCADELEM"İ TANITTI ve 15 AĞUSTOS 2010'DA SÜMELA MANASTIRI'NDA, RUM PATRİĞİ TARAFINDAN YAPILACAK AYİN ÖNCESİNDE, KONU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİ AÇIKLADI.

6 Aralık 2010 Pazartesi

SÜMELA'DAN SONRA AYA SOFYA'YA YÖNELİK TALEPLER GELMEYE BAŞLAR MI?


Geçtiğimiz 15 Ağustos Pazar günü, Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen bir ayin yapıldı. Ayinin seçilen (ya da izin verilen) tarihi, ayin öncesinde Yunanistan kamuoyunun coşkusu ve Yunan Basını’nda çıkan haberler, ayinden bir gün evvel Trabzon’da yaşananlar ve sonraki günlerde Yunan Basını’nda çıkan haberler çok düşündürücüydü.

Bu ayinde yapılacak olan gövde gösterisini aslında çok önceden Türksam’da yazdığımız, “Üç Aya Sofya ve Megali İdea”  aslı makalemizde dile getirmiş ve hassas olunmasına çağrı yapmıştık.

15 Ağustos 1461; Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı gündür ve aynı günde bir rövanş almaya geleceklerini bildirmiştik.

Ne yazık ki bu çok önemli ayrıntı basınımızda yer almadı hiç önemsenmedi. Birkaç Karadeniz haber portalında bu konuda, çok ufak yazılar çıktı ama işin özüne pek değinilmedi ve hatta bu haberler “kimilerince”  aşırı “milliyetçi” kişilerin bir hezeyanı olarak telakki edildi.

Yunanlılar rövanşa geldiler ve kendilerine göre çok mutlu oldular. Ayinden sonra çıkan gazetelerinde bu mutluluk abartılarak dile getirildi. Tüm Yunan gazetelerinin kullandığı şu ortak bir kelime ise düşündürücü oldu: “Huşu

Evet, adamlar huşu içinde geldiler ve huşu içinde gittiler. Organizasyonun Drama Metropoliti tarafından yapıldığı ortaya atıldıysa da, anlaşıldı ki çok büyük bir organizasyonla geleceklerdi. Başta Drama Metropoliti olmak üzere rütbeli din adamları Yunan televizyonlarında boy gösterip Fatih Sultan Mehmet’in rövanşını almaya geleceklerini açıkça ifade ettiler. Bu nedense bizim basınımızda yer almadı ya da orada görevli Türk gazetecisi statüsündeki muhabirler olayı sempatikleştirerek yansıttılar. Yunanistan’daki Türk Medyası’na bağlı çalışan bu haber kaynakları ayin öncesinde çıkan haberlerini sempatikleştirerek yolladılar ve Pontus’un rövanşı ile ilgili söylemlere -ki bu konuda çok haber vardı- hiç değinmediler.

Bu da akla Osmanlı’nın çöküş sürecinin başlamasına neden olan Fenerli tercümanları getirdi. Osmanlı’nın sarayda istihdam ettiği, çoğu Fenerli Rum ailelere mensup “Dil Oğlanları”nın çok önemli tercümelerde yaptığı ihanetler; Osmanlı’nın çöküş sürecinin başlamasına sebeptir.

10 Ağustos’ta “Patrikhane ile Mücadele” adlı yeni çıkan kitabımızın basın toplantısında buna da değinildi. Hatta basın toplantısının duyurusunda da Sümela ayini ile ilgili açıklama da yapacağımız yer aldı. Sadece İHA bu açıklamamıza çok önem verdi, hatta “özel haber” olarak geçti. Basın açıklamamızın ardından İHA’da çıkan özel haberin de etkisiyle aniden haber portallarında, özellikle Karadeniz’in neredeyse tüm haber portallarında 15 Ağustos’un önemi ve anlamı yer aldı.

Bu adamlar hiçbir şeyi plansız ve programsız yapmazlar.” Bu deyişi birçok yazımızda farklı söylemlerle ifade ettik. Yapılan ayinlerin “Din ve İman Adına” değil de “İdeolojik” etkinlikler olduğu ve bir planın parçalarının yavaş yavaş yerine getirilmesi olduğu şeklindeki söylemimiz şimdi haklılığını gösterdi!

Ayin esnasında üzerlerindeki giysilerin altından çıkarılan tişörtler üzerindeki “Ben Pontus’luyum” yazıları ya da mavi tişörtler üzerindeki “Pontus Rum İmparatorluğu”nun Yunanca haritası neden basımızda gösterilmedi? Bu da bir başka anlaşılmayan konudur.

Ayin yapılacak mahale beş yüz dolayında kişi alınacağı ve kalan katılımcıların ören yerinde toplanacağı biliniyordu. Basın açıklamamızda toplamda altı bin kişi olacak diyorlar ama katılacak olanlar on bine yaklaşacak diye elimizdeki bilgileri paylaştık. 

Ayinden sonra basımızda; ayin mahaline beş yüz katılan oldu şeklinde bu bilgi doğrulandı. Ancak medyamızda ayin alanı dışında kalanların bin ile iki arasında olduğu şeklinde haberler çıktı.  Oysaki katılım yedi binden fazladır ve bu Yunan gazetelerinde de teyit edilmektedir. Bazı Yunan gazeteleri katılımı yedi bin olarak manşetten duyurdular. Kim doğru söylüyor? Bu haberler takip edilmeden mi yazılıyor? Neden ayinden sonraki Yunan gazetelerinin başlıkları da basınımız tarafından haber edilmedi? Ayin esnasında yapılan bazı hareketler de var ki milli değerlere sahip çıkma adına,  bunlar çok soru işareti oluşturdu.

15 Ağustos’tan sonraki bazı Yunan gazetelerinin başlıkları şöyledir:

Ethnos: “Sümela Manastırı’nda Ekümenik Huşu

Avriyani: “Trabzonda duygusal anlar; Sümela Manastırı’nda tarihi ayin
 
Vradini: “Pontus’un Meryem Anası,  artık daha güzel günlerin garantisi

Espresso: “88 yıl sonra huşu ve gözyaşı, Pontos’un Meryem Anası için ağladık

Elefteros Tipos: Meryem Ana artık gözyaşı dökmüyor

Bu ana başlıkların altında, rüyalarının gerçek olduğu, her sene bu tarihi günün artık Sümela’da kutlanarak gelenekselleşeceği ve en önemli olarak da bir “galibiyet sevinci” yaşanmaktadır. Esas organizasyonları çok sayıdaki Yunan ve Rus Pontus dernekleri yaptı ki bu derneklerin her fırsatta yaptığı Türkiye aleyhtarı söylemler için arama motorlarına bakmak yeterlidir. Facebook’ta da çok sayıda grup ve sayfa bu doğrultuda oluşturulmuştur.

Şimdi şu soru da sorulmalıdır: Sümela bir müze ya da ören yeridir. Orada ülkemizdeki 1500 kişiden az olan bir Hıristiyan cemaatin dini önderinin yönetiminde ayin yapılmasına izin verildi ve buna çok sayıda sivil toplum örgütü ve basın kuruluşu alkış tuttu. Çok büyük bir gelişme, hatta çağdaşlaşma işareti sayıldı. Neden bu tertipleri yapanların aslında Hıristiyan köktendincileri olduğu ve olayın simgesel bir başka boyutunun olduğu idrak edilemiyor? Ve ne yazık ki bu tür etkinliklerde sadece “milliyetçi” vasıflı parti ya da örgütler ortaya çıkıyor da kendini entelektüel sayan (ya da tanımlatan) kişi ya da sivil toplum örgütlerinden hiç ses yok?

Gelen papazlar ki bunlar katılımcılar arasında çok sayıdaydılar, üzerlerinde “raso” denilen siyah papaz cübbeleriyle Trabzon sokaklarında boy gösterirken hiç bir tepki olmadı. Resmi görevlilerce, bu kişilerin ikaz edildiği, ancak terbiyesizce tepki ile karşılaştıkları, bir anlamda başa çıkılamadığı bilinmektedir. Şimdi bu “raso” ile gezenlere şak şak edenlerden ve “Ne var ki Rum papazlar sokakta böyle gezseler, bundan Türkiye ne kaybeder?” şeklinde “hoşgörü” ile yaklaşanlardan “sarıklı cübbeli” kişilere de aynı hoşgörü ile bakmalarını beklemek hatta “laiklik elden gitti” de dememelerini beklemek gerekir.

Yasa varsa uygulanmalıdır. Dini giysi ile sokakta dolaşmak yasaktır! Bu; Anayasa’nın değiştirilemez olan 174. Maddesi (İnkılâp Kanunlarının Korunması) dâhilinde olan 8. Fıkrasındaki; 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” hükmüne göre yasaktır. Bu eski tarihli ama hala yürürlükte olan kanun gereği; sadece Diyanet İşleri Başkanı ve Gayrimüslim cemaatlerin dini liderleri sokakta dini kisve giyebilir. Ya da şöyle de ifade edilebilir: Sadece dini reisler ibadethane dışında dini kisve giyebilirler. Sokaklarda “Raso”lu dolaşan papazlara hoşgörü ile bakanların dikkatine!

Bu vesile ile şu hususu da vurgulamak gereklidir: Gündemde olan, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının istendiği biliniyor. Aslında Türkiye bu okulu kapatmadı. 1971 yılında çıkan YÖK Yasası gereklerine uymak istemeyen Rum Patrikhanesi bu okulu kendi kapattı. Kendi gerekçelerinden biri okulda eğitim esnasında öğrencilerin “raso” giyemeyeceğiydi. Buna da sıcak bakanlardan, “Ne var ki okul açılsın.” diyenlerden, türbanlı olduğu için okula alınmayan üniversiteli kızlara da sıcak bakmalarını beklemek gereklidir. Arada hiçbir fark yoktur. Yasa varsa herkese uygulanır. Anayasamızın 14. ve 24. Maddelerinden yola çıkarak bir eşitlik varsa, bu eşitlik herkese olmalıdır ve uygulanmalıdır.

Bir başka yazımızda; Heybeliada Ruhban Okulu’nun istenirse bir günde Devletçe nasıl açılabileceği, ancak hiçbir yasa ve yönetmeliğe uymadan açılmak istenen Heybeliada Ruhban Okulu’nun, Patrikhanece istenen şekilde neden açılamayacağı irdelenecektir.

Şimdi yine bir “eşitlik” benzetmesi yapalım: Bir Müze olan Sümela’da Rum Patriği yönetiminde ayin yapılmasına izin verildi. Bu sadece Meryem Ana Günü Yortusu değildi. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet’in, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı gündü.

Peki, bir başka müze statüsünde olan yerde, Sultanahmet’teki Aya Sofya’da bir bayram namazı, mesela önümüzdeki bayram namazı neden kılınmasın?

Yukarıda kısaca yazıldı. Anayasa herkesin eşit olduğunu vurgulayan maddeler içeriyor. Bu “eşitlik” sadece sayıları birkaç bin olan Rumlara mı geçerlidir? Bu “eşitlik” sadece kendini “Ekümenik” sayan Patriğe mi geçerlidir?

Şu anda Aya Sofya’da bir namaz için ortaya bir söylem atılsa, bilinen entelektüel geçinen çevreler anında inanılmaz bir reaksiyonda bulunurlar ve de zaten öyle de oldu! Bir avuç kendilerini Alperen olarak ifade eden kişi, Aya Sofya önünde yaptığı bu yöndeki bir tepki gazetelerde anında haber oldu ve bunun karşıtı çok yazı yazıldı. Ama Pontus tişörtlerinin gömlekler altından aniden Sümela’da ortaya çıkması manşet olmadı. Aynı mantalitede olanlar Aya Sofya’da Patriğin yöneteceği bir ayine mutlaka “şak şak” ederler ve de “Ne güzel işte barış ve özgürlük. İşte dinler arası diyalog” denir. Yanlış ve eksik olan bu tür tepkilerin “Ülkücü” ve “Alperen”  ya da “Dinci” tanımlamasında olanlarca yapılmasıdır. Bu tepkilerin; sadece kendilerini yukarıda verilen sıfatlarda tanımlayanlarla sınırlı olmaması gerekmektedir.

Aya Sofya’da senede bir gün “namaz” idrak edilebilir mi? Olacağına bizce ihtimal yoktur. Ancak Rum Patriğince yapılacak bir ayin için; “Ne güzel işte adamlara hoşgörü ile yaklaştık ve dinler arası diyalog adına büyük bir adım attık” demeye hazır olan çok kişi ve sivil toplum örgütü maalesef var.

Sümela için ben çok önceden yazdık ve yöneticileri ikaz ettik. Şimdi de Aya Sofya için ikaz ediyoruz…

Patrikhanenin “eylem” sırasında artık Aya Sofya’da ayin yapmak var. Bundan ne olur ya da çıkar? Elbette ki “Megali İdea Doktrini”ne göre İstanbul yine “Konstantinopolis”  olamaz ama bu onların “ütopik” idealarına da engel olmaz ve yine 15 Ağustostan sonra çıkan Yunan gazetelerinde görülen ortak kavram olan “huşu” ve “galibiyet” sevincini yaşatırız.

Fatih Sultan Mehmet’in imparatorluğu yıktığı güne biz hoşgörü ile baktık ve 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yapıldı. Peki, 1821’de Patriği Kin Kapısı’nın önünde astıran Sadrazam Ali Paşa için Yunanistan’da bir anma yapılabilir mi? Komik olunmamalıdır. Yunanistan; derneklerin, okulların adlarında dahi Türk tanımlamasına müsaade etmemektedir. Orada (onlara göre) Türk değil Müslüman Yunan vatandaşları vardır! Bu bağlamda şuna işaret etmek gereklidir: Yazımızda çok soru işareti oldu. Aslında bunlar bilerek yazıldı ve çok dikkat edilmesi gereken sorulardır.

Bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Sıra artık “Aya Sofya” dadır. Orada da ayin yapma girişimleri başladı. Bunu duyumları alınıyor.

Şunu bugünlerde çokça tekrarlamakta da fayda görüyoruz: Dikkat!  Artık sıra Aya Sofya’dadır. Uyanık olalım. Ya da 15 Ağustos’ta, Sümela’da görülen çok sayıdaki, üzerlerinde İngilizce “Ben Pontuslu’yum” ve Yunanca “Pontus” yazılmış ve Pontus Haritası olan tişörtlere alışalım.

Bunun devamında Sultanahmet’teki Aya Sofya’da Yunanlılarca ve Patrikhanece arzulanan ayin gerçekleşirse, Sümela’da olduğu gibi gömlekler altında çıkacak tişörtlerde “Konstantinopolis” ve “Bizans” haritaları görmeye de alışalım.

BOJİDAR ÇİPOF SÜMELA ve AYA SOFYA'YI DEĞERLENDİRİYOR



Bojidar Çipof; 24 Ağustos 2010'te Bengütürk TV 17 Haber Bülteninde Çiğdem Akdemir'e 15 Ağustos'ta Sümela Manastıırı'nda yapılan ayinle ilgili görüşlerini, ayin öncesi ve sonrasında yaşananları, Yunan Basını'nda çıkan haberler ile Aya Sofya'da ayin yapma girişimleri hakkındaki görüşlerini açıklıyor.

PATRİKHANE ile MÜCADELEM ve SÜMELA AYİNİ BASIN TOPLANTISI (İHA)

PATRİKHANE ile MÜCADELEM ve SÜMELA AYİNİ BASIN TOPLANTISI from Bojidar Çipof on Vimeo.



10 AĞUSTOS 2010'DA "PATRİKHANE ile MÜCADELEM" ADLI KİTABIMIN TANITIMI ve 15 AĞUSTOS'TA, SÜMELA MANASTIRI'NDA YAPILACAK OLAN AYİNLE İLGİLİ "TEPKİSEL" AÇIKLAMALARIMI YAPTIĞIM BASIN AÇIKLAMASININ İHLAS HABER AJANSI TARAFINDAN ÇEKİLEN ve YAYINLANAN GÖRÜNTÜLER

PATRİKHANE ile MÜCADELEM ve SÜMELA AYİNİ BASIN TOPLANTISI




10 AĞUSTOS 2010 "PATRİKHANE ile MÜCADELEM" ADLI KİTABIMIN TANITIMI ve 15 AĞUSTOS'TA, SÜMELA MANASTIRI'NDA YAPILACAK OLAN AYİNLE İLGİLİ "TEPKİSEL" AÇIKLAMALARIMI YAPTIĞIM BASIN AÇIKLAMASI

NOt: Çekim amatör kamera ile yapılmış olup, IHA'dan alınacak görüntüler bilahare video haline getirilecektir.

“Patrikhane ile Mücadelem - Bulgar Eksarhlığı Vakfı’nda 15 Yıl” Yazan: “Bojidar Çipof”



“Patrikhane ile Mücadelem”adlı kitabım piyasada bulunmaktadır. 656 sayfa, 220 belge ve 110 görsel içeren bu kitapta; 1993 ile 2007 yılları arasında, Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptığım dönemde olanlar belgelerle gözler önüne serilmektedir. Bu süreçte; Rum Patrikhanesi’ne karşı açtığım ve Türk Hukuk Tarihi’ne Yargıtay İçtihadı olarak giren iki dava da belgelerle sunulmaktadır.

1996’da açılan ve 1997’de sonuçlanan ilk dava TCK 175,1 Maddeden içtihat olan ilk davadır. 2002’de açtığım ve 2007’de sonuçlanan ikinci dava ise 2007 AB İlerleme Raporumuza da girmiştir. Bu kitap; Ortodoks kiliseleri tarihi, Rum Patrikhanesi ve Bulgar Eksarhlığı tarihi ile ilgili araştırmacılara ve yukarıda zikredilen davalarla ilgili de hukukçulara çok yararlı olacaktır.

Aşağıda kitabın künyesi ve “İçindekiler” listesi bulunmaktadır.

PATRİKHANE ile MÜCADELEM
BULGAR EKSARHLIĞI VAKFI’NDA 15 YIL

Bojidar Çipof Kitapları 1

İletişim: bojidarcipof@hotmail.com
Adres: Sıraselviler Caddesi 67/11 Taksim İstanbul

Birinci Baskı
Temmuz 2010 (5000 Adet)

©Bojidar Cipof

Bu kitabın her türlü yayın hakkı; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince yazarına aittir. Kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Kapak, Dizgi ve İç Grafik
Bojidar Çipof

ISBN 978-605-61505-0-0

Basıldığı yer
Kitap Matbaacılık
Merkez Efendi Mah. Davutpaşa Cad. No:123 K.1

ÖNSÖZ

1. BÖLÜM / Sf. 15-74
GİRİŞ, TARİHSEL KRONOLOJİ, TEMEL KAVRAMLAR,
İstanbul Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin Kısa Tarihi
1945 Protokolü ve Shizmanın Kalkması
Bulgar Eksarhlığı’nın Patrikhane Olması
İki Başlı Bulgar Patrikhanesi’ndeki İhtilafların Kronolojisi
İki Başlı Kilise ve İki Patrik
Bartholomeos Döneminde Bulgar Kilisesi ve Rum Patrikhanesi
İstanbullu Bulgarlar Hakkında
Nasıl Başladı?
Rum ve Yunan Düşmanı Değilim
Kitaptaki Temel Kavramlar Hakkında
Bu Kitabın Öyküsü
“Ahtapot” Daha Yazılmadan Bir Gazeteye Manşet oldu!
Patrik de Ahtapotu Yorumluyor
Bartholomeos'un Patrik Seçilmesi
Patrik Seçimi Sonrası Gazeteler
Bartholomeos'un Taç Giyme Töreni
Taç Giyme Töreninde Bulunan Ziyaretçiler
Taç Giyme Töreninin Ekümenik davetiyesi
Bulgar Kiliseleri'nde Rumca Ayinler
Ortodoks Ayinleri (Yortu) Hakkında Açıklama
1989'dan Sonra Yapılan Rumca Ayinler
Patrik Bartholomeos Döneminde Yapılan Rumca Ayinler
Patrikhane’nin (Gizli) İzin Belgeleri

2. BÖLÜM / Sf. 75-246
1993’TE YÖNETİME KATILMAMDAN SONRAKİ DÖNEMİ
Seçim Öncesi Toplantı ve Neden Aday Oldum?
Barholomeos’u Ziyarete Gidiyoruz
Şubat 1994’te Dini Belgeler Krizi Patladı
Rum Patriği Asimilasyona Başladı
Bulgar ve Türk Basını Devreye Giriyor
Bulgar Sinodu Kıpırdandı “Enerjik” Adımlar Atacakmış!
Bulgar Basını Olayı Çözdü
Ortodoks Haftası Bayramı’ndan Sonra Yapılan Toplantı
Başkonsolos Kiril Momçilov’u Anlayamadım!
15 Mayıs 1994 Bulgaristan’dan Gelen Heyet
Bulgaristan Diyanet İşleri Müdür Yardımcısı Emil Velinov
Cumhurbaşkanı Jelyu Jelev’in Eksarhlık Ziyareti
Temelski’nin Bulgar Patriği Maksim’e Sunduğu Gizli Rapor
Aleksandır Kaçarof Asil Üye oluyor
Gelenekselleşmiş Çorbacı Usullerinin Sonu
Bu Gazeteyi Nasıl Atlamışız ve Kim Yalan Söyledi?
Bulgar Gazetelerinde Kostoff Aleyhtarı Haberler
Yönetime Bulgar Gazetelerini Zimmetle Veriyorum
Denetim Kurulu Başkanı Nikola Pogena’nın İstifası
9 Ekim 1994 Cemaati Bilgilendirme Toplantısı
Georgi Kostandov’un Raporu
Bana Casus Dahi Dediler
Metropolit İnokentiy Örnek Belge Getirdi
Kanada’dan Gelen Evlenme Belgesi
Georgi Kostandov’un Evindeki Toplantı Alternatif Dini Belgeler
Bartholomeos’un Bulgar Gazetelerine Öfkesi
27 Aralık 1994 Demir Kilise’nin Günü
Sonunda Dini Belgeler Geldi
1945’ten İtibaren “Vula” Meselesi
1934
1945
Bir Vekâletname ve Bir Zarf
Patrik Kiril’in Gizli Raporu
İktibas İle İlim Olmaz
Bulgar Eksarhlığı’nın 125 Kuruluş Yıldönümü
Bir Radyo Röportajı
300.000 Dolar Masalı Devam Ediyor
Eksarh Yosif’in Varisleri Miras Peşine Düşüyorlar
Paskalya Yaklaşırken Maksim’e Yollanan Açık Mektup
Açık Mektubun Bulgar Basını’nda Yankısı
Konstantin Kostoff Kimdir

3. BÖLÜM / Sf.247-354
1996 PASKALYA DAVASI ve 1.YARGITAY KARARI
13 Nisan 1996 Gecesi
14 Nisan 1996 Paskalya Bayramı
14 Nisan 1996 Paskalya Bayramı’ndaki Ses Kaydı
Olaylı Paskalya’dan Sonra
Kostoff’un Vatandaşlık İşlemleri
Çok Keyifli Bir Yönetim Kurulu Toplantısı
Bulgar Diplomatlar Kostoff’u Mezarlıkta Sıkıştırıyor
Paskalya Skandalından Sonraki Süreç
Evde Yönetim Kurulu Toplantısı
Doktor Gergana Nikolova Mihaylova
Bulgar Basını Nasılsa Paskalya Skandalını Tekrar Hatırladı
Doktor Gergana Mihaylova İçin Casus Haberi
Burada Türk Vatandaşlarının Mahkemesi Görülüyor
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Gelen Belge
Georges Marovitch Devreye Giriyor
Masonlar da Devrede
Bermuda Mason Üçgeni
Mason Yapılanmasının Şeması
Mason Devlet Bakanı Dimitır Kalçev
Vakıf Yöneticiliğim Süresince Masonlar
1996’da Bartholomeos’un Sofya Ziyareti
Barholomeos’un Gezisinin Ardından İkinci Açık Mektup
Truva Atları: Metropolit Gelasiy ve Dometyan
Mahkeme Başlıyor
Paskalya Ayini’ne Gelen Polislerin Şahitliği
Bulgar Konsolosluk (!) Görevlisi İntikam Peşinde
Kiryako Liaje’nin Bulgar Basını’na Beyanatları
Çok Ağır Bir Manşet: Sen Sinod Rumların Önüne Çömeldi
Patrik Maksim’e 3. Açık Mektup
Mahkemeye Verilen Tercümelerde Dahi Hile Var!
Paskalya Davası Bitiyor
1997’de Yine Vula Meselesi

4. BÖLÜM / Sf.355-458
1997 ve 2002 SEÇİMLERİ, BAŞKAN KOSTANDOV DÖNEMİ
1997 Seçimleri
Demir Kilise’nin 100. Yıl Kutlamaları Öncesi Olaylar
Ve Vakıf Yönetim Kurulu Resti Çekti
Kostandov’un Bulgar Patrikhanesi’ne Yolladığı Rapor
Bulgaristan Büyükelçisi’nin Ricası
İsteyene Bulgar Vatandaşlığı Dağıtılıyor
Bülten ve Duyuru
Anıtkabir Ziyaretimiz
Bulgaristan IPA Üyesi Polisleri Eksarhlık’ta Ağırladım
Demir Kilise’nin 100. Yıl Kutlamaları
Akşam Yemeğindeki Protokol Krizi
Tarsus’taki “İnanç ve Hoşgörü Çağında Dinler Toplantısı”
2000’deki Bulgaristan Gezimiz
Troyan Manastırı’nda Patrik Maksim’le Görüştük
Papaz Aleks Çıkrık
Lionslar’la Birlikte “Dünya Hoşgörü Günü” Kutlaması
2002 Seçimleri ve Görev Dağılımı
4 Temmuz 2002 Patrikhane’ye Ziyaretle Başlayan Süreç
Başbakan Simeon‘a Ziyaret ve İkona Krizi
Başbakan Simeon’un İstanbul Ziyareti
Konstantin Kostoff Ani Bir Kararla Papazlıktan Azledildi
Kostoff’un Papazlıktan Azli Duyurusu Tüm Dünyaya Gönderildi
Bulgarlar Şaşırıyor
Kostoff Bu Durumu Kabul Etmeyerek Basın Açıklaması Yaptı
Başkan Georgi Kostandov’un Çarpıtılan Sözleri
Bulgar Basını Bu Olaya Çok Az Yer Verdi
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’na da “Tebligat” Yolladılar
Patrikhane’ye Cevap
Kostoff’un İstanbul Valiliği’ne Yazısı
Diyanet’le İftar Krizi
2 Aralık 2002’de Başkonsolosla Toplantı
Aralık 2002’de Cemaati Bilgilendirme Duyurusu
Türkleri Katleden Rus Grand Dükü ve Askerlerine Şişli’de Fatiha
93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi

5. BÖLÜM / Sf.459-490
2007 EKÜMENİZM DAVASI YARGITAY KARARI’NA DOĞRU
Kostoff’un Azli ile İlgili Suç Duyurum
26 Aralık 2002’de Başkonsolosla Toplantı
27 Aralık Olaylı Sveti Stefan Bayramı
Para Yardımını Kesme Tehdidi Başladı
7 Ocak 2003’te Başkonsolosla Toplantı
Kaç Metrekare Haber Yapacaksınız?
Lalkovski’nin Mektupları
Erken Seçim Kararı
2003 Seçimleri

6. BÖLÜM / Sf. 491-647
GIRKOMANLAR (GREKOFİLLER) DÖNEMİ BAŞLADI
Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na 2. (Ek) Dilekçe
Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na 3. (Ek) Dilekçe
Yeni Başkana Bulgar Diyanetinden Gelen Mektup
Cumhuriyet Gazetesi’nin Haberleri ve Bana İhtarlar
Vakfa 25 Temmuz 2003 Tarihli İhtarnamem
Kostoff’un Azil Sürecinde Yaşananlar
İçişleri Bakanlığı’nın Bana Verdiği 1. Cevap1
8 Eylül 2003 İlk Duruşma
İçişleri Bakanlığı’nın Bana Verdiği 2. Cevap
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne Dilekçe
Mahkeme Sen Sinod Kararını Getirmeye Uğraşıyor
2. Duruşmadan Önce Verilen Belgeler
16 Ocak 2004 2. Duruşma
5 Nisan 2004 3. Duruşma
2004 Paskalya Bayramı
Hemen Bana İhtar Geldi
4 Mayıs 2004’te Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na Dilekçe
Yeni Şafak İçin Bana Çekilen İhtar
Patrik Efendi Sonunda 4. Duruşmaya Geldi
Papaz Angel ile İlgili Valiliğe Dilekçe
13 Eylül 2004 5. Duruşma
29 Kasım 2004 6. Duruşma
20 Aralık 2004 Son Duruşma ve Gerekçeli Karar
Temyiz Dilekçemiz
Savcının Yargıtay Başvurusu
Konjektür Artık Bize Uygundur Dediler
Kilisede Noter Tespiti
Av. Kezban Hatemi, Av. Ayşegül Topuz ve Dimitri Atanasof
Hakkımda İçişleri Bakanı’na Yapılan Özel Şikâyet
Archonluk
Archonların Yarattığı Ekümenik Kepazelik
Yargıtay’ın 13 Haziran 2007 Ekümeniklik Kararı
Karardan Sonra Avrupa Birliği ile Yunanistan’ın Tepkisi
Yargıtay Kararının Tam Metni Anadolu Ajansı’nda
27 Haziran’da Türk Basını
Kararın Dünya’daki Tepkisi
AB Raporunda Bizim Yargıtay Kararı
Kararın Ardından Gelen Telkinler
Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfı’nda Bugüne Kadar Görev Almış Yönetim Kurulu Üyelerinin Listesi
SONSÖZ

93 ya da 1877-1878 OSMANLI RUS HARBİ ve BULGAR MİLLİYETÇİLERİNİN TÜRK DÜŞMANLIĞI


Bulgaristan; 2. Meşrutiyet’in (1908) karışık ortamında bağımsızlığını ilan ederek ortaya çıkan bir ülkedir. 3. Çarlık Dönemi olarak da bilinen süreç; 1908’den, ülkenin komünist rejime döndüğü 1944’e kadar sadece 36 yıl sürdü. 1944’ten, Todor Jifkov yönetiminin yıkılarak yerine cumhuriyet rejiminin geldiği 1991’e kadar da 47 yıl sosyalist cumhuriyet dönemi oldu. Halen devam eden demokratik cumhuriyet ise 19 seneden beri süregelmektedir. 102 yaşında olan ve bu yüz yıl içinde 3 farklı yönetimle idare edilmiş Bulgaristan; bu mevcudiyetini, (Rumi) 1293 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nin getirisi olan Aya Stefanos Antlaşması’na bağlar ve ona şükran duymaktan geri kalmaz.

1870’te, Sultan Fermanı ile kurulan Eksarhlık’tan doğan şükran, 1878’de Rusya’ya şükran olarak saf değiştirdi. Bu zaman diliminde Bulgarlar ile Rum Patrikhanesi birbirlerini tanımamaktadırlar. Zaten 1870’ten itibaren de (Rumlarca) aforozludurlar. Nasıl olduysa ülkenin komünist rejime geçmesinden sonra (Kiliselerin) birbirlerini tanıdıkları 1945 yılından itibaren, Bulgarlar tamamen başka yöne döndüler. Sultan Fermanı ile bağımsızlık kazanan kilisenin yönü; Rum Patrikhanesine döndü ve Patrikhaneye bağlılık adına yapılmadık entrika kalmadı.

Panslavizm ile Megali İdea’nın ortak bir yanı vardır. Bu iki akım da ilgili ırkın dışında kişilerce yönlendirilmiş ve yüceltilmiştir. 1789 Fransız İhtilali’ni müteakip; “Esaret Altındaki Irklar” diye bir kavram ortaya atıldı. Bu en çok Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren bir kavramdı. Çünkü o tarih diliminde, Osmanlı idaresi altında çok sayıda ırk vardı. Avrupa’da oluşan ya da ustaca oluşturulan Yunan hayranlığı semeresini verdi ve bugün Yunanistan adlı bir ülkenin kurulmasına kadar gitti. Nasıl ki “Yunancılık”, Yunan olmayan unsurların hayranlık ya da menfaatleri ile ortaya atıldıysa, aynı şekilde “Panslavizm” kavramı da Slav olmayan unsurlar tarafından ortaya atıldı.

Panslavizm; daha önceden de var olmakla birlikte en önemli ivmesini 1848’de Çek tarihçi “Frantisek Palacy”in topladığı bir kongrede, Avusturya yönetimi altındaki Slav unsurların temsilcilerinin de katılımıyla kazandı.  Fakat Panslavizm’in en büyük destekçisi; mucidi ya da mucitleri Avrupalılar değil, Çarlık Rusya’sı oldu. Çünkü Rusya; Slav ırklarına yapacağı desteksel yatırımın, Osmanlı’nın zayıflamasına neden olacağını çok iyi görmüş ve bu işin çok iyi bir şekilde gitmiştir. Bu çok uzun ve yoğun bir programdır ve en çok da Bulgarları ilgilendirmiştir.

1875’te Sırplar ve Karadağlılar ayaklandığında, Osmanlı bunu çok çabuk bastırdı. Bu isyanın bastırılması Rusya’ya önemli bir koz verdi ve Ortodoksların, Osmanlılarca katledildiğini öne sürdü. Avrupa’yı da ayağa kaldıran Rusya’nın, Osmanlı’ya verdiği nota sonucunda ise Osmanlı Sırplarla süren savaşı durdurdu, durdurmak zorunda kaldı.

Rusya’nın en büyük yatırımı Bulgarlara yaptığı belirtilmişti. Aynı alfabeyi kullanan, aynı dinin aynı mezhebinde olan Bulgarlar; Rusya için kullanılmaya hazır bir malzemeydi. Osmanlı tebaası Bulgar gençleri -ki bunlar genelde fakir ailelerin çocuklarıydı- Rusya’ya götürüldüler ve bunlara eğitimle birlikte maddi imkânlar sağlandı. Bu gençler aşırı Türk düşmanı olarak yetiştirildiler ve isyan için geri gönderildiler. Bu işler Osmanlı’nın gözü önünde, hatta bilgisi dâhilinde oldu. Ne yazık ki Osmanlı Yönetimi, her taraftan kıskaç altına alındığı bir ortamda, buna karşı Rusya’ya bir hareket yapabilecek konumda değildi.

Bulgar İsyanı” ya da Bulgarların penceresinden söylendiği şekliyle “Bulgar İhtilali”; üç farklı koldan ilerleyerek sonunda Bulgaristan’ın kurulmasına giden süreci tamamlamıştır.

1-Bugünkü Bulgar toprakları üzerindeki komitacıların, başta yağma olarak başlayan ve sonra ihtilal ile birleşen isyanları.

2- Bulgar aydınlarının uyanma hareketi diye tanımladıkları ve gazete dergi gibi yazılı materyallerle desteklenen süreç.

3- İsyancılarla ve uyanışçılarla hiç alakası olmadan başlayan, Rum Patrikhanesi’nin baskılarından bıkan kilise önderlerinin, Patrikhaneye baş kaldırması ki bunun sonucu olarak 1870’de çıkan Eksarhlık Fermanıyla gelişen süreç.

Bulgarların “Bulgar Paskalyası”, Bulgarca söylemi ile “Çarigradski Viligden”; 1 Nisan 1860’ta Haliç’te yaşandı. Bu tarih; Bulgar kilise hareketinin başlangıcı kabul edilir. O gün kilisede olanlar Patriğin adının anılması gereken an geldiğinde, hep bir ağızdan, dini önder İlarion Makariopolski’ye şöyle bağırmışlardır: “Patriği anma Sultan’ı an… Patriği anma Sultan’ı an...”  Sonraki 10 yılda yaşananlar sonucunda ise 27 Şubat 1870 Cuma günü, Sultan Abdülaziz’in verdiği fermanla Bulgar Eksarhlığı resmen kurulmuştur.  Panslavcıların ve Rusların en az etkili olduğu kanal zaten kilisedir. Kilisenin Osmanlı yönetimi ile sorunu olmayıp sadece Rum Patrikhanesi’ne karşı ayaklanmıştır.

Osmanlı Rus Harbi”; Rumi takvimle 1293 yılına isabet ettiğinden “93 Harbi” ya da “1877 1878 Rus Harbi” olarak bilinir. Bu savaş Balkanlarda Tuna ve Kuzey Doğu Anadolu’da Kafkas cephelerinde cereyan eden en büyük ve çok kanlı bir savaştır. Savaşın başlaması ile Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya ve Avusturya tarafsızlık ilan ederken; Romanya, Sırbistan ve Karadağ ile birlikte, Bulgar çeteleri de Rusların yanında savaşmışlardır.

Gazi Osman Paşa ile Plevne’de ve Ahmet Muhtar Paşa ile de Doğu Anadolu’da bazı başarılar elde edilmişse de bu savaş, Türk Tarihi’nin en büyük felaketlerinden biri olmuştur.  Savaşın kaybedilmesinden sonra Türk ve Rus heyetleri arasında 3 Mart 1878’de Aya Stefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre, Doğu Anadolu ve Rumeli’de büyük Osmanlı toprak kaybının yanı sıra; Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlığı ile “Tuna Eyaleti”nde kurulacak geniş bir “Bulgaristan Prensliği” de kabul ediliyordu. Ancak büyük Avrupa devletleri, “Aya Stefanos Antlaşması”nı kendi çıkarlarına uygun bulmayarak 18 Haziran 1878’de “Berlin Kongresi”ni tertiplemişlerdir. Bu anlaşmaya göre ise; Doğu Anadolu’daki bazı yerler Osmanlı’ya iade ediliyor (Beyazıt ve Eleşkirt), Romanya, Sırbistan ve Karadağ meselesi aynen kabul ediliyor, Büyük Bulgaristan küçültülerek Balkan Dağları kuzeyinde oluşuyor, Makedonya ve Balkan Dağları ile Ege Denizi arası topraklar Osmanlıya bırakılıyordu. Ayrıca Balkan Dağları güneyinde kısmi özerk bir statüde “Doğu Rumeli” adlı yeni bir eyalet kuruldu. Böylece 93 (1293) Osmanlı Rus savaşı ve sonucunda imzalanan “Berlin Antlaşması” ile nüfusunun yarıdan fazlası Türk olan bir Bulgaristan devleti doğmuştur.

Osmanlı’nın bu savaştaki en büyük kaybı ise Askeri ve siyasi yardım karşılığında Kıbrıs’ın yönetiminin İngilizlere verilmesidir ki bu anlaşmanın doğurduğu kayıplar bu gün dahi önemini korumaktadır. Bu harpte Bulgarlar, Türklere karşı katliam yapmışlar, on binlerce Türkü öldürmüşlerdir. Bu savaşın komutanı aynı zamanda Rus Grand Dükü olan “Aleksandır N. Nikolayeviç”tir.

İşte bu onbinlerce Türk’ün öldürülmesinin emrini veren “Grand Dük Nikolayeviç” için bu gün hala Bulgaristan’da kiliselerde yapılan ayinlerde tercümesi şu olan bir pasaj okunur:

Blagjenopoçivşago osvoboditelya naşego Aleksandır Nikolaeviça i vse voynov padsih na pole brani da pomyanet gospog bog vo tsartvii svoem, vsega i ninye i prismo, i veki vekov

Bunun tercümesi şöyledir:

Kurtarıcı Merhum İmparator Aleksandır N. Nikolayeviç ve dinimiz ve vatanımızın hürriyeti için şehit olan bütün askerleri Allah katında analım.”


Bu söylem; Bulgaristan’ın hala düşmanca davranışları terk etmediğini ispatlar. Zaten Plevne’de bir soykırım müzesi vardır. Ayrıca Batak kentinde de buna benzer kiliseden bozma içinde yüzlerce kafatası bulunan ve Türklerin soykırımını anlatan afişler de bulunan bir soykırım müzesi daha vardır.

Bulgaristan’ın, Türklük karşıtı söylemleri bırakmadığı gibi, bırakmayacağı da anlaşılmaktadır. Zaten Rum Patrikhanesi’ne karşı, tüm yasalarımızı hiçe sayarak aldığı tutum ya da destek de bilinmektedir.

Türk katili Grandük için dua etmek ve şükran ortaya koymak anlamındaki bu söylem; Osmanlı yönetimi süresince ve Cumhuriyet’ten sonra İstanbul’daki Bulgar Kiliseleri’nde hiçbir zaman söylenmemişti.

İstanbul’daki Bulgar Cemaati Başpapazı Konstantin Kostoff; 2002’de rahatsızlanarak ameliyat olduğunda Bulgaristan’dan Milko Topuzliev  adında bir papaz getirtildi. Bu papazı Patrikhane destekleyicileri çok güzel bir şekilde kullandılar. Topuzliev geldiği andan itibaren, Aleksandır N. Nikolayeviç ve askerleri için o fatihayı okumaya başladı. Bunun ne anlama geldiğini soranlara ise Bulgaristan’daki kiliselerde yapılan duaların aynısını okuduğunu belirtti.

Topuzliev gitti yerine yine Bulgar uyruklu papaz “Angel Velkov” geldi ve o da bu söyleme devam etmeye başladı. Papaz Angel, daha da ileriye gitti ve yanında getirttiği bir ayin ritüelini şu an Rum Patrikhanesi’nin güdümünde olan Bulgar Kiliseleri Vakfı Yönetimi’ne bastırttı. Bu kitapçık halen Şişli’deki kilisede dağıtılmaktadır.

 Ritüelin 13. Sayfasında; Rum Patriği’ne “Ekümenik” denmekte ve Rus Çarı ile askerleri için söylenen Fatiha da içinde yer almaktadır. Son sayfasında (27.) ise; Türkiye’deki Bulgar Ortodoks Kilise Cemaati yazmaktadır. Bu bir anlamda; Bulgaristan’ın 1878’de Osmanlıları birlikte kestikleri/katlettikleri Rus askerleri ve onların Çarına olan ve bu gün dahi devam eden şükranlarının göstergesidir.

İstanbul’daki T.C. vatandaşlarının cemaatine ait bir kilisede,  aynen Bulgaristan’da olduğu gibi, Türkleri katleden Rus Grand Düküne ve Rus askerlerine Fatiha okunmaya halen devam edilmektedir. Çoğunda başta Yunanistan ve Bulgaristan olmak üzere başka ülkelerin pasaportları da (gayri yasal olarak) olan Bulgar Kiliseleri Vakfı Yöneticileri bunu desteklemekte ve hâlâ atılamayan bu kine ortak olmaktadırlar.

BOJİDAR ÇİPOF SÜRMANŞET RUM PATRİKHANESİ 2007 YARGITAY KARARI HAKKINDA


BOJİDAR ÇİPOF SÜRMANŞET RUM PATRİKHANESİ  2007 YARGITAY KARARI  1. BÖLÜM from Bojidar Cipof on Vimeo.

2002’de Bojidar Çipof'un, Rum Patriği Barholomeos ve 12 Sen Sinod üyesi papaza açtığı dava, 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla sona erdi. 26 Haziran 2007’de Anadolu Ajansı’na haber düştüğü anda tüm Dünya'da ve yerel basında ve televizyonlarda yer aldı. Bu haber; 29 Haziran 2009'da Bengütürk TV'de, Gülgün Feyman'ın sunduğu Sürmanşet haber programında, Bojidar Çipof'un stüdyodan, Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ve Prof. Mehmet Çelik'in telefonla katılımı ile yapıldı. Tartışma programında Yargıtay kararının sonucu, etkileri ve Dünya'daki yansımaları ele alınıyor.

BOJİDAR ÇİPOF'LA RUM PATRİKHANESİ HAKKINDA SÖYLEŞİ 4.BÖLÜM (ULUSAL TV)

BOJİDAR ÇİPOF'LA RUM PATRİKHANESİ HAKKINDA SÖYLEŞİ 3.BÖLÜM (ULUSAL TV)

BOJİDAR ÇİPOF'LA RUM PATRİKHANESİ HAKKINDA SÖYLEŞİ 2.BÖLÜM (ULUSAL TV)