bulgar kiliseleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bulgar kiliseleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2018 Cuma

DEMİR KİLİSE AÇILIŞINA SIKIŞMIŞ EKÜMENİK SİYASETİ

7 Ocak 2018 Pazar günü, İstanbul’un Fener Semti’nde bulunan ve halk arasında “Demir Kilise” olarak bilinen Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’nin 7 sene süren restorasyonundan sonra yeniden açılışı seremonisi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un katılımıyla yapıldı.

DEMİR KİLİSE’NİN RESTORASYON SÜRECİ

Dokuz sene önce kayma nedeniyle ibadete kapatılan Demir Kilise, 7 sene evvel İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından restore edilmeye başlandı. Toplamda 16 Milyon’a mal olan restorasyonun 13 Milyon’u İBB tarafından karşılandı. Bulgaristan da buna karşılık olarak topraklarındaki Osmanlı eserlerinin bazılarında onarımlar yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açılışta;

Demir Kilise'nin açılışı için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Ülkemizde bulunan Bulgaristan Başbakanı Borisov'a ve heyetine teşekkür ediyorum. Bu dönemde Bulgaristan'ın farklı bir konumu da var. AB dönem başkanlığı kendilerinde… Böyle bir dönemde bu açılışın yapılıyor olmasını uluslararası topluma verilmiş bir mesaj olarak değerlendiriyorum.” sözleri ile başlayan konuşmasında; “Osmanlı döneminde, şimdiki Bulgaristan toprakları üzerinde çok sayıda cami, han, hamam, köprü, türbe gibi tarih eser niteliğinde yapılar inşa edilmiştir. Bulgaristan'daki tarihi vakıf eserlerinin ve camilerin de onarıma ihtiyaçları olduğunu biliyoruz. Demir Kilise örneğinde olduğu gibi ortak kültürel mirasın muhafazasına yönelik bu çalışmaları birlikte yapabiliriz." sözleriyle Bulgaristan’ın daha fazla çaba göstermesi çağrısında bulundu.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’a Bulgaristan Baş Müftüsü Mustafa Hacı Aliş’i beraberinde getirdiği için teşekkür etti. Borisov’un bu davranışı Yunanistan’daki seçilmiş müftülere yapılan, halen devam eden baskı ve zülüm karşısında güzel bir örnek teşkil etti!

İSTANBUL BULGAR ORTODOKS CEMAATİ VE RUM PATRİKHANESİ İLİŞKİLERİ

Osmanlı döneminde İstanbul ve Trakya’da yaşayan Bulgarların Rum Patrikhanesi ile yaşadıkları sorunlar karşısında 1870’de, Sultan 1. Abdülaziz tarafından çıkarılan “Bulgar Eksarhlığı Fermanı” ile Bulgar Kilisesi ve Bulgarlar Rum Patrikhanesi’nin yönetiminden ayrılmışlardır. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü web sitesinde görselleri de bulunan fermanın özeti şu şekildedir:

Osmanlı devletine bağlı bütün vatandaşların din ve mezheplerini özgürce yaşayabilmeleri hususunda Rum Patrikhanesi ile Bulgar metropolit, piskopos, papaz ve kiliseleri arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle yapılan görüşmeler sonucunda bağımsız Bulgar Eksarhlığı kurulması hakkında ferman

Bulgar Eksarhlığı ile Rum Patrikhanesi arasındaki sorunlar 1870 Fermanı ile bitmemiş, 1945 yılında sorun yeniden hortlamıştır.

Bartholomeos’un Patrik oluşundan sonraki 1993 ile 2007 yılları arasında Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfı’nda Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştık. Bu süreç içinde Patrikhane ile kilisemiz arasındaki sorunlara istinaden 1996’da ve 2002’de iki dava açtık.

1996’daki dava “Eski TCK 175.1”den açıldı ve 15 Ocak 1997’de Yargıtay tarafından yayınlanan gerekçeli kararında şu ifade yer aldı:

Bulgaristan Ortodoks Kilisesi ile Fener Rum Patrikhanesi arasında 1945 yılında yapıldığı belirtilen anlaşmanın, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları, Anayasal Laik düzeni yönünden hiçbir bağlayıcılığı ve geçerliliği olamaz. Aksi halde egemenliğin ve Anayasal laik düzenin “kilise anlaşmaları” ile kolayca ortadan kaldırılması söz konusu olur…

2002’de açtığımız dava; 2007de bitti. “Yeni TCK 115”den açılan ikinci davamız, 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla sonlandı ve gerekçeli kararında şu ifadeler yer aldı:

“…Patrikhanenin Türkiye’deki hukuki durumunun irdelendiği gerekçede, Türkiye’deki azınlıklar konusunun Lozan Antlaşması ile düzenlendiği anımsatıldı. Lozan Antlaşması’nın müzakereleri sırasında azınlıkların varlığı ve hakları görüşülürken, antlaşma metninde Fener Patrikhanesi ile ilgili bir hükme yer verilmediğine işaret edilen gerekçede, antlaşmanın sonuç metninde ve konvansiyonun eklerinde, Fener Rum Patrikhanesi’nin ismen dahi zikredilmediği, sadece bir azınlığın kilisesi olarak belirtildiği vurgulandı.

Bu nedenle statü olarak bir azınlık kilisesi olduğu kaydedilen gerekçede, anlaşma metninde Patrikhanenin hukuki durumuyla ilgili hiç bir hükme yer verilmediğinden, durumun Lozan müzakerelerinin görüşme kayıtlarının esas alınması suretiyle tamamen Türk İç Hukuku’na göre belirlenmesi gerektiği ifade edildi…

… Türkiye topraklarında kalmasına izin verilen Patrikhane’nin, Anayasa’nın 2. Maddesine göre “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, “sadece belli bir azınlığa mensup kişiler üzerinde dini yetkileri haiz olan ve tüzel kişiliği bulunmayan dini bir kurum” olduğuna dikkat çekilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

“Bu nedenledir ki (Patrikhane), tamamen Türk Hukuku’na tabidir. Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı bir hukuk uygulayarak çoğunluğa dahi tanımadığı bir takım ayrıcalıkları onlara tanımak suretiyle özel bir statü vermesi, Anayasa’nın 10 Maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturacağından kabul edilemez.

Bu nedenle Patrikhanenin Ekümenik olduğu iddiasının yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. İstanbul Valiliği’nin 6 Aralık 1923 tarihli yazılarından anlaşılacağı üzere, Patrikhane’de dini ve ruhani seçimlere katılacak ve seçilecek kişilerin Türk vatandaşı olmaları ve seçim sırasında Türkiye’de görevli bulunmaları gerekmektedir. Bu husus da Patrikhane’nin Ekümenik sıfatının bulunmadığının açık bir göstergesidir.

Patrik ve Patrikhane görevlilerinin sıfat ve faaliyetlerine ilişkin olarak Türk Yasaları’na tabi oldukları ve yapmış oldukları faaliyetlerin Türk yasalarına göre suç teşkil etmesi halinde Türk Ceza Yasaları’na göre cezalandırılacakları tartışmasızdır.

Bu hukuki durum çerçevesinde olay değerlendirildiğinde, bağımsız kilise olma özeliğine sahip bulunan Bulgar Kilise Cemaati’nin kendi inançları doğrultusunda gerçekleştirdikleri ayinlere ve ayini yöneten ruhani yetkililerin ayin yapma yetkisine ve içeriğine kimsenin karışamaması gerektiği ilkesinden hareket edildiğinde, sanıkların almış oldukları kararın yasalarla korunmaya değer haklılığının bulunmadığı görülmektedir.”

Bu uzun süreç ve detayları ile ilgili çok sayıda makalemizin yanı sıra 2010 yılında “Patrikhane ile Mücadelem, Bulgar Eksarklığı Vakfı’nda 15 Yıl” adlı 656 sayfalık bir kitabımız da yayınlanmıştır.

(Bojidar Çipof, Patrikhane ile Mücadelem, Bulgar Eksarklığı Vakfı’nda 15 Yıl, İstanbul 2010, Bojidar Kitapları Yayınevi)

BULGARİSTAN ve BULGAR PATRİKHANESİ’NİN RUM PATRİKHANESİ’NE BAKIŞI

Bulgaristan hem devlet olarak hem de kilise olarak Rum Patrikhanesi’ne çok fazla destek olmakta ve Bartholomeos’u Konstantinopolis Ekumenik Patriği olarak saymaktadır.

Bu durum; Bulgaristan’ın AB’ye girmeden evvelki zamanında devlet tarafından AB yolunu açmak için Yunanistan ve Patrikhanenin destek vermesi şeklindeydi. 1991’den sonra ise Bulgaristan’da iki başlı kilise oluştu. İki ayrı, iki sen sinod ortaya çıktı. Bu tuhaf ortamda; Bartholomeos o zamanki Bulgar Patriği Maksim’i asıl patrik olarak kabul etti ve destekledi. Ancak bunun karşılığında da Türkiye’de “Ekümenik” rüştünü kabul ettirmesinin önündeki en büyük engel olan Türkiye’deki Bulgar Kiliseleri’nin Rum Patrikhanesi’ne tabi olması Bulgar Patriği tarafından kabul edilmişti. Oysaki durum; Türkiye Vatandaşı bir topluluğun Anayasamız ile garanti altına alınmış dini özgürlüklerinin başka bir devletin dini organı tarafından, başka bir dini kuruma devredilmesi olarak tanımlanabilir. Yukarıda bilgilerini verdiğimiz iki mahkeme süreci işte bu nedenle tarafımızdan açılmıştır.

Bulgar Patrikhanesi, Rum Patriği’ni “Ekümenik” (Slavca söylemi=Selenski) olarak kabul etmektedir. İstanbul’daki Bulgar Kiliselerinde cemaatten bir papaz bulunmadığı için Bulgaristan’dan ithal bir papazla ibadet yapılmaktadır ve bu papaz Türkiye’nin kabul etmediği bir söylemi bağlı olduğu Bulgar Patrikhanesi’nden aldığı talimatlara istinaden Bartholomeos’u her ayinde Ekümenik olarak anmaktadır.

1998’de, Bulgar Cemaati papazının rahatsızlığı üzerine Bulgaristan’dan Milko Topuzliev adında ithal bir papaz getirildi. Vakıf yönetiminin talimatları doğrultusunda bu papaz 2002’ye kadar Rum Patriği’nin adını Ekümenik olarak anmadı. Rum Patrikhanesi ile 2002’de başlayan ikinci krizde ise bu papaza Bulgaristan Patrikhanesi Bartholomeos’un talebiyle baskı yaptı ve Rum Patriği İstanbul’daki Bulgar Kiliselerinde Ekümenik olarak yeniden anılmaya başlandı.

İthal Papaz Milko Topuzliev bununla da yetinmedi ve ayinler esnasında Osmanlıyı Plevne’de katleden Rus Çarı Aleksandır N. Nikolayeviç ve askerleri için Fatiha okumaya başladı. Vakıf yönetiminin bu konudaki ikazlarına da aldırış etmedi. Bunun ne anlama geldiğini soranlara ise Bulgaristan’daki kiliselerde yapılan duaların aynısını okuduğunu belirtti. Milko Topuzliev’in yerine ilerleyen ylllarda Angel Velkov adlı bir başka ithal papaz geldi ve o da halen bu söylemleri sürdürmektedir.

İSTANBUL’DAKİ BULGAR KİLİSESİ’NDE TÜRKLERİ KATLEDEN RUS GRAND DÜKÜ VE ASKERLERİNE FATİHA OKUNUYOR

Osmanlı Rus Harbi”; Rumi takvimle 1293 yılına isabet ettiğinden “93 Harbi” ya da “1877 1878 Rus Harbi” olarak bilinir. Savaşın kaybedilmesinden sonra Türk ve Rus heyetleri arasında 3 Mart 1878’de Aya Stefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre, Doğu Anadolu ve Rumeli’de büyük Osmanlı toprak kaybının yanı sıra; Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlığı ile “Tuna Eyaletinde kurulacak geniş bir “Bulgaristan Prensliği” de kabul ediliyordu. Ancak büyük Avrupa devletleri, “Aya Stefanos Antlaşması”nı kendi çıkarlarına uygun bulmayarak 18 Haziran 1878’de “Berlin Kongresi”ni tertiplemişlerdir. Osmanlı Rus savaşı ve sonucunda imzalanan “Berlin Antlaşması” ile nüfusunun yarıdan fazlası Türk olan bir Bulgaristan devleti doğmuştur.

Bu harpte Bulgarlar ve Ruslar Plevne ve Trakya’da Türklere karşı katliam yapmışlar, on binlerce Türkü öldürmüşlerdir. Bu savaşın komutanı aynı zamanda Rus Grand Dükü olan “Aleksandır N. Nikolayeviçtir.

İşte bu onbinlerce Türk’ün öldürülmesinin emrini veren “Grand Dük Nikolayeviç” için bu gün hala Bulgaristan’da kiliselerde yapılan ayinlerde tercümesi şu olan bir pasaj okunur:

Blagjenopoçivşago osvoboditelya naşego Aleksandır Nikolaeviça i vse voynov padsih na pole brani da pomyanet gospog bog vo tsartvii svoem, vsega i ninye i prismo, i veki vekov

 Bunun tercümesi şöyledir:

Kurtarıcı Merhum İmparator Aleksandır N. Nikolayeviç ve dinimiz ve vatanımızın hürriyeti için şehit olan bütün askerleri Allah katında analım.”

İstanbul’daki T.C. vatandaşlarının cemaatine ait bir kilisede, Bulgaristan’da da olduğu gibi, Türkleri katleden Rus Grand Düküne ve Rus askerlerine Fatiha okunmaya halen devam edilmektedir.

http://bulgareksarhligi.blogspot.com.tr/2010/12/93-ya-da-1877-1878-osmanli-rus-harbi-ve.html

NEDEN 7 OCAK?

Kiliseler bir azizin adını alarak anılırlar. Demir Kilise de Aziz Sveti Stefan adıyla anılmaktadır ve Aziz Stefan günü tüm Dünya’da 27 Aralık’tır. İlkbaharda yapılan Paskalya Bayramı’nda kilisenin restorasyon sonrasındaki açılışının 27 Aralık’ta yapılacağı deklare edildi. Sonra binanın yetişmediği ve güvenlik açısından 7 Ocak’ta yapılacağı ortaya çıktı. Ve zaman içinde bu tarih değişikliğinin Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un Türkiye’ye yapacağı resmi ziyarete denk getirilmesi için yapılmış bir düzenleme olduğu anlaşıldı.

Dokuz sene kapalı bir binada, yedi senedir yapılan restorasyon sonucunda 27 Aralık’ta güvenlik açısından hazır olmayan binanın 10 gün sonrasına hazır olması hayli enteresan!

Kutsama törenini Rum Patriği Bartholomoes’a yaptırmayı çok önceden kararlaştırmışlar ve bu şekilde Türkiye’ye bir gol atmayı hedeflemişler!

Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılacak olan bir törende tüm devlet erkânı önünde Bulgar Patrikhanesi’nin “Eleman”ları Bartholomeos’u başköşeye oturtup “Konstantinopolis Ekümenik Patriği” olarak anacaklardı!

Ve andılar da!

Ama kendileri çalıp kendilerinin oynadığı bir ortamda!

BULGAR BASINI 7 OCAK TARİHİNE KADAR SUSKUNLUK İÇİNDE

Bir ay önceden Bartholomeos’un ayini yöneteceği cemaat arasında biliniyordu. Ama Bulgar Basını ve bilinen Yunan/Rum sitelerinde tık yoktu! Bulgar resmi haber ajansı BTA’da bu konuda sanki sansür altındaydı.

Bu konudaki kanaatimiz; Türkiye tarafından bir müdahale yapılmaması için bunu son dakikaya kadar haber ettirmediler! Hatta Türk devlet büyükleri de yanlışlıkla ayin esnasında orada olsalar? Önlerinde Ekümenik Patrik şovunu yapsa? Bu Rum Patrikhanesi açısından inanılmaz biz kazanım olurdu. Türkiye açısından da o derece kayıp…

Gerçi şovlarını yine yaptılar ama kendi kendilerine çalıp oynayarak!

Acaba fazla komplo teorisi mi ürettik? Bu süreçteki basın hareketlerinin bir kısmını irdeleyelim…

Demir Kilise’nin açılışıyla ilgili Bulgar Patrikhanesi’nin resmi web sitesinde bu hususla ilgili tek bir bilgi yer almadı…

Bulgaristan’ın Dışişleri Bakanlığı’na bağlı “BULGARIA.BG” “The Official web portal of the Diplomatic Mission of Bulgaria Abroad” adlı Bulgaristan Yurtdışı Diplomatik Misyonunun resmi web portalında; 17 Ekim’de bir haber çıktı ama haberde Rum Patriği’nin de katılacağı yer almadı…

27 Kasım’da Bulgar Haber Ajansı “BGNES”de çıkan 7 Ocak ile ilgili bir başka haberde de Rum Patriği’nin de katılacağı ve ayini yöneteceği yönünde bir ifade olmadı.

http://www.bgnes.com/bylgariia/obshchestvo/4551376/

Ama Vatikan’ın bir yayın organı olan ve 1927’den itibaren “Papalık Misyon Derneklerinin Bilgilendirme Servisi” olarak tanımlanan “Agenzia Fides”te Rum Patriği’nin 7 Ocak’taki dini törene katılacağı ile ilgili olarak 1 Aralık’ta haber vardı!

Haliç Üzerindeki "Demir Kilisesi"nin Açılış Törenine Erdoğan ve Bulgaristan Başbakanı Borisov Katılacaklar” başlıklı bu haberde: “Konstantinopolis Ekümenik Patriği Bartholomeos ve Bulgaristan Ortodoks Patriği Neofit de bu açılışa katılacaklar” ifadeleri yer aldı.

http://www.fides.org/en/news/63329-ASIA_TURKEY_Erdogan_and_Bulgarian_Prime_Minister_Borisov_will_participate_in_the_inauguration_ceremony_of_the_Iron_Church_on_the_Golden_Horn

SEGABG” (Sega=Şimdi) ajansında ise 28 Kasım’da “BGNES”in haberi kaynak gösterilerek verilen haberin sonunda ilave olarak alttaki paragraf da yer almaktadır.

 “Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva, eski Kültür Bakanı Vecdi Raşidov, Bulgaristan Patriği Neofit ve Ekümenik Patrik Bartholomeos ile her iki ülkeden yaklaşık 1000 konuk açılışa katılacaktır…

27 Kasım’da “VESTIBG” haber ajansında çıkan bir haberde de “Açılışı Ekümenik Patrik Bartholomeos onurlandıracak” şeklinde bir cümle yer aldı.

https://www.vesti.bg/bulgaria/zheliaznata-cyrkva-shte-sybere-erdogan-borisov-i-mozhe-bi-putin-6076611

Bir başka haber ajansı olan “KMETABG”de 30 Kasım’da yayınlanan bir habere göre de Rum Patriği Bartholomeos’un ayine katılacağı “Ekümenik Patrik” olarak tanımlanarak yer aldı.

 “FAKTORBG” adlı haber ajansında çıkan bir haberde ise; “Bulgaristan Başbakanı Borisov ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve diğer yetkililerin katılımıyla 7 Ocak 2018’de Bulgar Patriği Neofit ile Ekümenik Patrik Bartholomeos tesisin açılışını yapacaklardır.” Şeklinde bir ifade yer aldı.

http://www.faktor.bg/bg/articles/politika/na-vseki-kilometar/zhelyaznata-tsarkva-sv-stefan-v-tsarigrad-vazkrasva-za-nov-zhivot

Resmi olmayan Bulgar haber ajansları ve sitelerinde 5 Ocak’tan itibaren Ekümenik Patriğin sıfatı ve ayini Rumca olarak yöneteceği yer almaya başladı.

Mesela BNR’de 5 Ocak’ta verdiği haberin içeriğinde “Ekümenik Bartholomeos’un Bulgar Patriği Neofit ile birlikte ayini yöneteceği”ni yazdı.

http://bnr.bg/post/100916369/remontiraniat-balgarski-hram-sv-stefan-v-istanbul-shte-bade-oficialno-otkrit-na-ivanovden

5 Ocakta bir başka önemli Bulgar kanalı olan Manager.BG’deki haberde de şu ifade yer aldı: “Ayin; Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından Bulgar Patriği Neofit ile birlikte yönetilecektir

5 Ocakta bir başka önemli Bulgar kanalı olan Manager.BG’deki haberde de şu ifade yer aldı: “Ayin; Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından Bulgar Patriği Neofit ile birlikte yönetilecektir

Resmi olmayan Bulgaristan medya kaynaklarında Aralık başından itibaren Rum Patriği’nin ayini yöneteceği hususunda bilgiler çıkarken Bulgaristan Resmi Haber Ajansı susmuş ya da susturulmuş!

Esas komedi 7 Ocak’ta saat 11.00’de yaşanıyor!

Tören başlamış, konuşmalar yapılıyor ama BTA saat 11.14’de sadece Cumhurbaşkanımız ve devlet erkânı ile ilgili haber veriyor. Rum ve Bulgar patrikleri ile ilgili bilgi henüz yok!

Tören bitti ve Türk devlet büyükleri mekândan ayrıldılar ve hele şükür artık Bulgaristan Resmi Haber Ajansı BTA haber ajanslığını nihayet gösterdi!

Saat 14.54’te yaptığı haberde nihayet Konstantinopolis Ekümenik Patriği sıfatını özetle şu şekilde kullandı: “Bulgar Patriği Neofit ve Ekümenik Patrik Bartholomeos, restore edilen kiliseye ilk giren kişilerdi ve kutsama görevini üstlendiler

Şunu vurgulamak istiyoruz ki yapılan her şey Rum Patriği’nin bu ayini yapmasının engellenmemesi içindi…

TÖREN

Açılış seremonisi ve konuşmalar kilisenin yanında İBB tarafından kurulan bir çadırda yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve beraberindekiler konuşmaların ardından kilisenin kapısında kurdele kesip içeriye göz attıktan sonra ayrıldılar. Korumalar dışında devlet erkânından hiçbir kişi Rum Patriği’nin yönettiği ayin esnasında kilisede bulunmadı…

BARTHOLOMEOS

Çadırdaki seremonide Rum Patriği en ön sırada ama en solda oturdu. Türkiye’deki diğer dini liderler ikinci sırada Cumhurbaşkanı’nın arkasında oturdular. Cumhurbaşkanı geldiğinde aralarında Bulgaristan Baş Müftüsü Mustafa Hacı Aliş’in de bulunduğu din adamlarının elini sıktı.

Konuşmacılardan ilki Bulgar Kiliseleri Vakfı Başkanı tarafından yapılırken Bulgar Başbakanı ayağa kalktı ve Bulgar Patriği Neofit’i de kaldırarak Cumhurbaşkanı’nın elini sıktırdı. Ekteki videoda görüleceği gibi Rum Patriği; hayli iri bir adam olan Bulgar Patriği’nin arkasında ayağa kalkarak bekledi ve Bulgar Başbakanı Bartholomeos’u çekerek Cumhurbaşkanı ile tokalaştırdı.

Bir patrikhane haber portalında en solda oturan Rum Patriği’ni sanki özel protokol konuğu gibi gösteren montaj bir foto ile üç beş saniye süren Bartholomeos ile Cumhurbaşkanı’nın el sıkma anını sanki özel bir sohbet gibi gösteren bir foto aynı gün yayınlandı.

Kurdele kesme esnasında ise çok komik bir görüntü oldu. Kurdeleyi kesmek için sırasıyla: Bulgaristan Başbakanı, Bulgar Patriği, Musevi Hahambaşı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, Bulgaristan Baş Müftüsü Mustafa Hacı Aliş, Enerji Bakanı Berat Albayrak dizildiler. Rum Patriği Baş Müftü Mustafa Hacı Aliş’in arkasından öne çıkmak için uğraştı ama ortaya videoda da görüleceği gibi çok komik görüntüler çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve resmi erkânda olanların hepsi; kurdelenin ardından kilisenin içinde kısa bir incelemede bulunduktan sonra mekândan ayrıldılar.

AYİN

Cumhurbaşkanı ve devlet erkânı kiliseden ayrıldıktan sonra başlayan ayin bambaşka bir vaziyete bürünerek tamamen Rum Patriği’nin, Konstantinopolis Ekümenik Patriği sıfatıyla ve büyük bölümünün Rumca olarak icra edildiği bir hal almıştır.

Tarafımızdan açılan 2 ayrı mahkemenin Yargıtay kararlarında Bulgar Cemaati’ne kendi dininde ve dilinde ayin yapma hakkı verilmiş ve bu hakkın Rum Patrikhanesi tarafından gasp edilemeyeceği yasa ile de tescillenmişti.

Bulgar Patriği Neofit ayinde Rum Patriği’ne, Bulgaristan Başbakanı’nın huzurunda “Konstantinopolski, Selenski Patriarh” olarak hitap etti. (Selenski=Slavcada Ekümenik demektir)

Türk devlet yöneticileri bu ayinde yer almış olsalardı, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye tarafından kabul edilmemiş olan Ekümeniklik tescillenmiş olmaz mıydı?

Rum Patriği, büyük kısmını Rumca olarak icra ettiği ayinden sonra Türkçe bir konuşma yaptı ve ev sahibi gibi devlete ve konuşmadaki üsluptan görüldüğü gibi sanki kilisenin hâkimi gibi Cumhurbaşkanı’na teşekkür etti. Oysaki Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasında özellikle Bulgar Cemaati’nin kendi dininde ve dilinde ayin yapma hakkına da yer vererek bu hususu vurgulamıştır.

Demir Kilise daha Bulgaristan’ın devlet olarak yer almadığı bir tarihte Türkiye’deki Bulgar ve Makedon Osmanlı vatandaşlarının paralarıyla inşa edilmiştir.

Bulgaristan hem devlet olarak dost görünüyor ama bir yanda da neden bu oyunun içinde yer alıyor ve “Ekümenizm”i destekliyor?

Burada şu soru da sorulabilir:

Parayı ve gereken izinleri veren Türkiye…

Bulgaristan’a ve Bulgar Cemaati’ne en üst düzeyde saygı gösteren de Türkiye!  

Peki, Rumlar bunun neresinde?

Bu kepazeliğe alet olan, Bulgar Kiliseleri Vakfı yöneticileri ve Bulgaristan Devleti’nin maksatları nedir?

Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında Bulgar Cemaati’nin kendi dininde ve dilinde ayin yapma özgürlüğüne dikkat çektiğini yukarıda yazmıştık. 7 Ocak’ta olan hadise; Türkiye’nin tüm Gayrimüslim topluluklara verdiği “Kendi dilinde ve dininde ibadet etme hakkı”nın gaspıdır.

----------------------

Bulgar Cemaati’nden her bireyin bu konuda TCK’ya istinaden dava açma hakkı vardır.

Türkiye vatandaşı olan her bireyin ise (Yazının yukarısında ayrıntısı bulunan) İstanbul’daki Bulgar Kiliselerinde; Türkleri katleden Rus Grand Düküne ve Rus askerlerine Fatiha okuyan papaza ve buna göz yuman vakıf yöneticilerine dava açma hakkı da vardır.

----------------------


SVETİ STEFAN DEMİR KİLİSE'NİN RESTORASYONDAN SONRA AÇILIŞI 7 OCAK 2018


7 Ocak 2018 Pazar günü, İstanbul’un Fener Semti’nde bulunan ve halk arasında “
Demir Kilise” olarak bilinen Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’nin 7 sene süren restorasyonundan sonra yeniden açılışı seremonisi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un katılımıyla yapıldı.

6 Temmuz 2016 Çarşamba

GİRİT’TE YAPILAN PAN ORTODOKS KONSEYİ’NİN ARDINDAN


Girit toplantısı medyada “Konsey” olarak yer aldı. Biz de geçen yazımızda güncel bir konuyu işlediğimiz için “Konsey” tanımını kullandık. Ancak terminolojik bir hataya düşmemek adına: Bu yazımızda “Konsey” yerine “Konsil” tanımlaması yaptık. Çünkü Hıristiyanlık Tarihi’nde, M.S. 325’te İznik’te yapılan ilk genel toplantı da dâhil olmak üzere tarihi toplantılar “Konsil” olarak tanımlanmaktadır.

1. Hıristiyanlık Genel Konsili; M.S. 325’te İznik Konsili İznik’te yapıldı. Bu konsilin dinî açıdan çok iyi değerlendirmesi gerekir. Çünkü o dönemde Hıristiyanlığın serbest bırakılması tamamen siyasi bir olgudur. İmparator 1. Konstantin (Gaius Flavius Valerius Aurelius Constantinus ) annesi Elena’nın çok fazla Hıristiyanlığa destek vermesinin etkisiyle Hıristiyanlığı serbest bırakmıştı. Ancak Konstantin’in Hıristiyanlığı serbest bırakmasındaki bir başka etken ise kitlelerin inanç ile baskı altına alınması ve yönetilmesindeki kolaylıktır.

Hıristiyanlıktaki Tanrı inancının temeli; “Baba” “Oğul” ve “Kutsal Ruh”tur. Bir Hıristiyan, günümüzde bu kavrama karşıysa; sapkındır, heretikdir yani din dışıdır.  Ancak bu kavramın doğruluğu kadar bir de kabul ediliş biçimi Hıristiyanlar arasında asırlardır tartışma konusudur.

Çünkü bu konsili yöneten İmparator 1. Konstantin o esnada Hıristiyan değildir ve “Ateş Kültü”ne tapmaktadır.  Papa I. Silvestre’nin (1.Sylvester) döneminde geçen bu süreç için kilise kaynaklarında; İmparator’un hasta yatağında son nefesini verirken yanında bulunan papazlar tarafından kendi isteği ile Hıristiyan olduğu yer almaktadır.  Bunu salt bir gerçek olarak kabul etsek dahi konsilin toplanmasını isteyen ve yöneten İmparator 1. Konstantin’in, Konsil süresince Ateş Kültü’ne inanan ve henüz Hıristiyanlığı kabul etmemiş biri olmasından ötürü 1. İznik Konsili’nin kararları asırlardır tartışma konusudur.

Ekümenik bir kilise olmanın tek şartı o kilisenin İsa Peygamber’in bir Havarisi tarafından kurulmuş olmasıdır. Dünya’da bu vasfa sahip olan, üç Ekümenik Patrikhanenin (Roma, İskenderiye, Antakya) yetki ve sınırları da M.S. 325 yılında İznik’te belirlenmiştir. (Bu noktada Hıristiyanlığın Katolik/Ortodoks ya da Batı ve Doğu kiliseleri olarak henüz ayrışmadığını da vurgulamamız gerekir.)

İmparator 1. Konstantin bir yandan Hıristiyanlığı serbest bırakırken öte yandan İskenderiye’den yükselen bir dinî akımdan fevkalâde rahatsızdı. İskenderiyeli bir din bilgini olan Arius’un Hazreti İsa’nın varlığı ile ilgili savunduğu ve çok fazla taraftar bulan, kısaca Ariusçuluk denilen bir doktrin, Hıristiyan kitleleri dalga dalga sarmaya başlamıştı. Ariusçuluk ilkesi genel olarak Tanrı’nın tek olduğu ve ona eş koşulamayacağı ile Tanrı’nın kendiliğinden var olan ve değişmeyen olduğudur.  Ariusçuluğa göre; Tanrı kendiliğinden vardır ve öncesizdir. Kendiliğinden var olmayan “Oğul” bu durumda “Tanrı” olamaz. Bu nedenle; İncil’de anlatılan şekliyle Oğul; Tanrı olamaz, Tanrı olarak anılamaz.

1. İznik Konsili’nde bir yandan Arius dışlanmıştır öte yandan bu doktrinin yayılmasının da önünü kesmek adına Hıristiyan “Baba” ile “Oğul” arasındaki tabiat eşitliği (Homoousios) kabul edilmiştir. Bu karar Hıristiyan Tarihi’nin ilk ve en önemli amentüsüdür. (Amentü=İman etmek için inanılması gereken esaslar)

381’de “Birinci İstanbul Konsili” olarak adlandırılan ve İmparator 1. Theodosius tarafından toplanan 2. Genel Konsil’de “İznik İnancı” revize edilerek Baba” “Oğul” ve “Kutsal Ruh” inancı en kutsal amentü olarak kabul edildi.

3. Genel Konsil: 431’de “Birinci Efes Konsili” adıyla,
4. Genel Konsil:. 451’de “Kadıköy Konsili” adıyla,
5. Genel Konsil:  553’te “İkinci İstanbul Konsili” adıyla,
6. Genel Konsil:  680’de “Üçüncü İstanbul Konsili” adıyla
7. Genel Konsil:  787’de “İkinci İznik Konsili” adıyla yapılmıştır.

Katolik ve Ortodokslar bu ilk yedi konsili “Genel Konsil” sıfatıyla kabul etmektedirler.  869’da İstanbul’da gerçekleşen “Dördüncü İstanbul Konsili” Katolik Kilisesi tarafından organize edildiği için Ortodokslarca kabul edilmez. (Geçtiğimiz günlerde Girit’te yapılan son toplantının tutanaklarında karşılıklı kabul edilen ilk yedi konsile atfen yapılmış söylemler vardır.)

8. Yüzyıl’dan itibaren Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında süregelen düşmanlıkta son nokta, Papa “9. Leo”nun 1054 yılında “Kardinal Humbert”i İstanbul’a göndererek Ayasofya’da Doğu Kilisesi’ni (Ortodoksları) aforoz ettiğini açıklayan fermanını okutması ile konmuştur. Katolik ve Ortodoks düşmanlığının bir başka tezahürü; 1204 yılında Kudüs’ü kurtarmak için düzenlenen 4. Haçlı Seferi’nin Kudüs yerine Konstantinopolis’e yönlenmesi ve zapt edilmesi ile sonuçlanır ve Bizans Hanedanlığı, Haçlıların kendiliklerinden şehri terk etmesine kadar 57 sene süresince İznik’e sığınır. Bu süre içinde İstanbul’da taş taş üstünde kalmaz, Haçlılar şehri tamamen yağmalarlar. Bu süreçte; tüm tarihi dini objeler de Papalığa gönderilmiştir ve halen Vatikan’da saklanmaktadır.

Bu düşmanlığı ortadan kaldırmak, barışmak ve karşılıklı aforozları kaldırmak için 1902’de her iki kilise tarafından çalışmalar başladı. Fakat bu çalışmaların meyveleri çok zaman sonra ortaya çıktı. Rum Patriği Athenagoras’ın çabalarıyla 1962-1965 yılları arasında “2. Vatikan Konsili” adı altında toplantılar yapılarak iki kilisenin sorunları giderilmeye çalışıldı ve “Hıristiyan Birliği Sekreteryası” da kuruldu. 1964 yılında Papa 6. Paul ile Rum Patriği Athenagoras Kudüs’te bir görüşme yaptılar. Patrik Athenagoras ise 26 Ekim 1967’de Papa 6. Paul’u Roma’da ziyaret etti. Bu ziyaretlerin ardından 1054 yılında karşılıklı yapılan aforozlar ortadan kaldırıldı. Tabi ki bu bir birleşme değil barışmaydı!

2016’da İstanbul’da yapılması kararlaştırılan son toplantı; Rum Patriği Bartholomeos’un 2014’te başlayan girişimleri sonucunda kabul edilmişti ve İstanbul’da gerçekleşecekti!  Önceki makalemizde belirttiğimiz gibi yapılacak Pan Ortodoks Konseyi için ilk olarak Aya İrini Kilisesi istenmişti ve konseyin son provası 2016 Ocağında İstanbul’da yapılacaktı. Ancak Rus Patriği Kiril; Türkiye ve Rusya arasında yaşanan, 24 Kasım’da bir askeri Rus uçağının düşürülmesinin ardından başlayan siyasi kriz nedeniyle İstanbul’daki toplantıya katılmayacaklarını bildirdi. Rus Kilisesi’nin isteği ile Türkiye dışında bir yerde Girit’te yapılması kararlaştırıldı.  Fakat Rus Patriği Kiril bu değişikliğe rağmen Girit’e de katılmayacağını açıkladı.

Ruslardan dışında Bulgar Patrikhanesi, Antakya  Patrikhanesi ve Gürcistan Patrikhanesi de bu konseye katılmadılar. Daha önce katılmayacağını açıklayan Sırp Kilisesi ise son anda karar değiştirerek katıldı ve bu suretle 14 Ortodoks kilisesinin 10’u bu konseye katılmış oldular. Çok sayıda Vatikan temsilcisi din adamının da katıldığı konseyde Papa Francis’in yolladığı bir mektup okundu ve Papa’nın resmi Twetter hesabından 19 Haziran’da konsey için iyi temenniler dileyen bir twet de atıldı.

Konseyin ana başlıkları şöyleydi: Ortodoks Diasporası’nın sorunları, Otonom kiliselerin durumu, Perhiz kuralları, Evlilik ve aile konusunda yaşanan gelişmeler ve sorunlar, Ortodoksların diğer Hıristiyan kiliseleri ile ilişkileri ve Teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmelerin  Ortodoks dünyasında yarattığı yenilikler ve sorunlar.
Konseyin sonunda altı ana başlık için oyçokluğu ile imzalanmış uzun karar metinleri açıklandı.

İlgilenen araştırmacılar için İngilizce metinleri: https://www.holycouncil.org/

Yukarıda bahsedilen altı başlığı da içeren, altında katılımcı delegasyonlardaki din adamlarının da imzasının bulunduğu on iki maddelik bir kapanış bülteni Message of the Holy and Great Council of the Orthodox Church” başlığıyla Yunanca, İngilizce, Rusça ve Fransızca olarak yayınlandı.


Bu bültendeki temel satırbaşları şunlardır:
Toplantının başlıca önceliği Ortodoks Kilisesi'nin birliği üzerinde olmuştur. Katılımcılar Dünyanın lehine yapılan dua ayininden sonra çalışmaya başlamışlardır…

Kilise Heterodoks Hristiyanlar ile diyaloğa büyük önem vermektedir. Hıristiyan Dünyası Ortodoks geleneğinin özgünlüğünü bilir. Ortodoks kilise öğretimi, operasyonel deneyim ve inanç değeri önemlidir. Diyaloglarda Ortodoks Kilisesi’nin inanç konularında taviz olmamıştır…

Farklı dinlerde dinler arası diyalog, karşılıklı güven, barış ve uzlaşma tanıtımına önemli katkıda bulunulmuştur. Ortodoks Kilisesi; adam kaçırma, işkence ile ve iğrenç infazlarla insanları inanç değiştirmeye zorlayarak, savaş şiddet, zulüm yapılmasını ve dini toplulukların üyelerinin öldürülmesini kınamaktadır… 

Ortodoks ve diğer Hıristiyanlar eşit vatandaşlar olarak vatandaşı oldukları ülkelerinde kalma hakkına sahiptirler. Bölgedeki tüm insanların korunması için Dünya kamuoyuna hitap ediyoruz. Bizim önderliğimizde tüm tarafların Ortadoğu'da savaşların durması için sistematik çabalar yapmasını diliyoruz…
Özellikle mültecilerin durumunu düşünüyoruz. Her ülkedeki yetkilileri, politikacıları, vatandaşları ve Ortodoks Hıristiyanları mültecilere yardım etmeye çağırıyoruz… 

Batı Kültürü; Hıristiyanlığın silinmez sembolünü bir damga gibi taşır. Kilise; İsa ve O'nun yaşam biçiminin ebediyen geçerli olduğunun önemini vurgulamaktadır…

Evlilik Ortodoks Kilisesi’nde erkekler ve kadınlar arasındaki kopmaz sevgi dolu bir ilişkidir. Aile ise çocuk yetiştirmenin tek garantisidir…

Hıristiyan inanç ve bilim ilişkileri konusunda, Ortodoks Kilisesi bilimsel araştırmanın vesayetini önler ve her bilimsel soru üzerine bir pozisyon almaz. İlahi Yaratılışın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmak için çalışan bilim adamlarına ise teşekkür eder. Ortodoks Kilisesi, aynı zamanda bilimsel araştırma özgürlüğüne de saygı duyar…

Mevcut ekolojik krizle ilgili manevi ve ahlaki nedenler açıktır. Doğal kaynakları kirleticiler ve iklim değişikliği ile atmosferin kirliliğinin irrasyonel kullanımına yol açan, açgözlülük, hırs ve bencillik önlenmelidir. Tüm gelecek nesiller Yaratanın güvencesinde eşit haklara sahiptirler. Bu nedenle Ortodoks Kilisesi çeşitli ulusal çevre çabalarına aktif olarak kendini adamıştır…

İnsanın temel ihtiyaçları sadece yaşam standartlarının geliştirilmesi veya manevi değerlerin pahasına ekonominin gelişimine bağlı değildir…

Ortodoks Kilisesi siyasete karışmaz ama kilisemiz vatandaşların sorumluluklarının önemli ölçüde iyileştirilmesi için topluma karşı sürekli yol gösterir… Ortodoks Kilisesi, özgürlük, adalet ve diğer hususlarda gençlere, hedef gösterir. Gençler sadece kilisenin geleceği değil yerel ve küresel düzeylerde, dinamik ve yaratıcı unsurlarıdır…

Kutsal Sinod’un bu toplantısıyla modern çok şekilli Ekümenik ufuk açılmıştır. Ortodoks Kilisesi, halklar arasındaki adalet ve barış için çok duyarlıdır… 

Dua…        

Katılımcıların İmzaları…


Rus Patriği Kiril, 17 Haziran’da katılmadığı konsile siyasi denebilecek bir mektup göndermişti. Bulgaristan Patrikhanesi ise bu toplantıya metinlerdeki çelişkiler nedeniyle katılmadıklarını deklare etmişti. Fakat Bulgaristan’daki kaynaklarımızdan aldığımız bilgiye göre; Bartholomeos’un 7 Kasım 2015’te Bulgaristan ziyaretinde yarattığı politik skandaldan ötürü Bulgar Hükümeti’nin, Bulgar Kilisesi’nin bu toplantıya katılmaması yönündeki telkinleri tesirli olmuştur.

Konseyin ardından başta Rusya olmak üzere katılmayan kiliselerin haber kaynaklarında katılımın tam olmamasından dolayı bu toplantının bir “Genel Konsil” olamayacağı şeklinde söylemler yer aldı.


22 Haziran 2016 Çarşamba

GİRİT’TE YAPILAN PAN ORTODOKS KONSEYİ


17-26 Haziran tarihleri arasında Girit’te Pan Ortodoks Konseyi (ya da Genel Sinodu) yapılmaktadır ve bu toplantı Hıristiyan Tarihi’nde önemli bir yer alacaktır. Çünkü buna muadil bir genel Hıristiyan toplantısı en son 787’de yapılmıştı. Böyle bir ortak toplantı yapma fikri ilk olarak 1902’de ortaya atılmış ve hazırlıklarına Patrik Athenagoras’tan döneminde 1961 yılında başlanmıştı. 55 sene içinde ancak karar verilebilen bu toplantı; Katolik ve Ortodoks ayrışmasının katılığının da bir göstergesidir.

2016’da İstanbul’da yapılması kararlaştırılan bu toplantı, Rum Patriği Bartholomeos’un 2014’te başlayan girişimleri sonucunda kabul edilmiştir.

Yapılacak Pan Ortodoks Konseyi için ilk olarak Aya İrini Kilisesi istenmişti ve konseyin son provası 2016 Ocağında İstanbul’da yapılacaktı. Ancak bu esnada ortaya Rus Kilisesi faktörü çıktı! Rus Patriği Kiril; Türkiye ve Rusya arasında yaşanan, 24 Kasım’da bir askeri Rus uçağının düşürülmesinin ardından başlayan siyasi kriz nedeniyle İstanbul’daki toplantıya katılmayacaklarını bildirdi.

Nitekim 27 Mayıs’ta Yunanistan’ı ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Putin de Başbakan Tsipras'la birlikte yaptığı basın toplantısında, bir yandan Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istediğini söyledi, öte yandan da düşürülen uçak konusunda Türkiye'den hâlâ bir özür açıklaması beklediklerini dile getirdi ve de uçağın ikinci pilotunun öldürülmesinin savaş suçu olduğunu vurguladı.

Ve sonuç olarak bu önemli toplantı için, Rus Kilisesi’nin isteği ile Türkiye’de yapılmaması kararı alındı ve Girit’te yapılması kararlaştırıldı. Bu konuda Patrik Bartholomeos şöyle konuşmuştu: “Bizim misyonumuzun içeriği dinîdir, siyasi değildir. Ya iptal edecektik, ya da bir başka yere taşıyacaktık. Biz de İstanbul’daki Patrikliğimize bağlı olan Girit’te yapmaya karar verdik” Ancak ilerleyen günlerde Ruslar olağanüstü bir Sen Sinod toplantısı yaparak bu toplantıya katılmama kararı aldılar.

Bartholomeos Girit’e gitmek üzere hareket etmeden önce kendisine bu toplantı ile ilgili soru soran gazetecilere evvelâ İstanbul’da yapılması planlanan konseyin uçak krizini bahane eden Rus Patriği Kiril’in “İstanbul’a gelmeyiz” şeklindeki tepkisi üzerine Girit’te yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

Ardından ise Rus Patriği Kiril’in bu değişikliğe rağmen Girit’e de katılmayacağını şu sözlerle ifade etti: “Temennilerimiz toplantının İstanbul’da yapılmasıydı. Ama Rusların talebi üzerine bunu değiştirmek zorunda kaldık. Onlara da bir jest yaptık. Mademki Türkiye’ye gelmek istemiyorsunuz buyurun Cenevre’ye gidelim, buyurun Girit’e gidelim dedik. Ancak oraya da gelmiyorlar.”  

Ruslardan başka Bulgar Patrikhanesi, Antakya  Patrikhanesi ve Gürcistan Patrikhanesi’nin de bu toplantıya katılmama kararı almaları hakkında ise; “Ortodoks Âlemi 14 kiliseden müteşekkildir. Bu toplantıya 10 kilise geliyor, 4 kilise şu an gelmiyor. Ama belki son anda bir değişiklik olabilir. Sebep olarak da ‘Hazır değiliz. İmzalayacağımız metinleri düzeltelim’ dediler. Bunları tabii orada da çalışmalarımız esnasında yapabilirdik. Fakat son anda mazeretler çıkardılar.”

Bulgaristan bu toplantıya her ne kadar metinlerdeki çelişkiler nedeniyle katılma kararlarından vazgeçtiklerini deklare ettiyse de Bulgaristan’daki kaynaklarımızdan aldığımız bilgiye göre; Bartholomeos’un 7 Kasım 2015’te Bulgaristan ziyaretinde yarattığı politik skandaldan ötürü Bulgar Hükümeti’nin, Bulgar Kilisesi’nin Pan Ortodoks Konseyi’ne katılmasına yönündeki telkinleri de etken olmuştur.

Bu toplantı öncelikle Ortodoks kiliseler arasında mevcut olan problemleri masaya yatırmayı ve var olan ihtilafları çözmeyi amaçlıyordu. Konseyin ana başlıkları şunlardır: Ortodoks Diasporası’nın sorunları, Otonom kiliselerin durumu, Perhiz kuralları, Evlilik ve aile konusunda yaşanan gelişmeler ve sorunlar, Ortodoksların diğer Hıristiyan kiliseleri ile ilişkileri ve Teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmelerin  Ortodoks dünyasında yarattığı yenilikler ve sorunlar.

Aslında problemler arasında Ukrayna Kilisesi'nin geçmişten gelen Moskova Patrikliğine karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi de bulunmaktadır. Ukrayna Kilisesi; 1686 yılında Rum Patrikhanesi’nin onayıyla Moskova Patrikliği'ne bağlanmıştır. Bu kararın iptal edilmesi için Ukrayna Kilisesi uzun zamandır Rum Patrikhanesi’nin desteğini istemekteydi.  Bartholomeos 2008 yılında bu meseleyi görüşmek üzere Ukrayna'ya bir ziyaret yapmış ve ardından dönemin Rus Patriği II. Aleksey ile de görüştükten sonra İstanbul’a dönmüştü. Bu süreçte Rusya; Türkiye'ye doğalgaz üzerinden baskı uygulayarak bu konuyu siyasi hamlelerle savuşturmak eğilimini göstermişti. Bu bir anlamda Rusya Devleti’nin Rus Patrikhanesi’ne de doğal bir desteğidir. Ve böylece 2008 yılında Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna Kilisesi'ni direk kendi bünyesine bağlama girişimi akamete uğradı ancak 2014’te Ukrayna'da meydana gelen olaylar ve Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi bazı dengeleri değiştirdi.

Girit’te yapılan Pan Ortodoks Konseyi’nde Ukrayna konusunun ele alınmayacağı önceden deklare edilmişti ve Muğla (Telmessos) Metropoliti Job’un yönettiği bir basın toplantısında bu soru kendisine “Ukrayna konusu da görüşülecek mi?” şeklinde sorulunca net olarak “Bu gündemde Ukrayna konusu yoktur.” cevabı verildi.

Rusya’nın; asırlardır Moskova için “Üçüncü Roma” hayalleri süregelmektedir. 12 Şubat 2016’da Papa Franciscus ile Patrik Kiril, Küba'da bir araya geldiklerinde bu görüşmeyi Rus kaynakları “Ortodoks Dünyası lideri ile Katolik Dünyası’nın lideri buluştular” şeklinde yansıtmışlardı.

Patrik Kiril başkanlığında acil olarak toplanan Rus Kilisesi Sen Sinodu  Girit'te toplanacak Konseye katılmama kararı aldı ve ayrıca Sırp, Bulgar ve Antakya Ortodoks Kiliselerini de kendi safına katmak için çaba sarf edildi. Rus Kilisesi, Kiev ve Ukrayna'dan vazgeçmek niyetinde değildir. Bu nedenle Rum Patrikhanesi’nin konsey hamlesini engellemek için elinden geleni yaptığı görülmektedir.

Rus Kilisesi’nin olağanüstü Sen Sinod toplantısının ardından ise (özetle) şu açıklama yapılmıştır: Bütün Ortodoks Otokefal Kiliseler katılmadığı takdirde bu toplantının bir ‘Pan Ortodoks Konseyi’ olamayacağından, burada alınacak kararların da geçersiz olacağını beyan etmek isteriz. Yapılması gereken en doğru adım, bu konseyin ertelenmesi olmalıdır.  Konseyin geçerli olması için bütün Otokefal kiliselerin hazır bulunması gerekmektedir ancak başta Antakya Kilisesi olmak üzere Gürcü, Sırp ve Bulgar Kiliseleri konseye katılmayacaklardır. (Sırp Kilisesi son anda karar değiştirerek konseye katılmıştır.) Böyle eksik katılımlı bir konseyde ele alınacak konular ile ilgili kaygılıyız ve Ukrayna Kilisesi'nin Otokefallığı meselesinin de bu konseyde gündeme gelmesinden de ayrıca kaygı duymaktayız.”

17-26 Haziran olarak deklare edilen Konsey için Bartholomeos 15 Haziran’da Girit’e geldi. Diğer kilise önderlerinin intikali ise 16 Haziran’da gerçekleşti. Konsey süresince; 18 Haziran’da Heraklion Belediye Başkanı Claus Labrino tarafından bir resepsiyon verildi. 19 Haziran Pazar günü kilise ayinlerinin ardından Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos tarafından bir resepsiyon verildi ve Bartholomeos Cumhurbaşkanına ve kilise temsilcilerine hitaben bir konuşma yaptı. 20 Haziran Pazartesi günü ise oturumlara başlandı. Programda 16 oturum ve bir kapanış oturumu görülmektedir. 25 Haziran’da ise ABD’li Arhonlar tarafından Denizcilik Müzesi’nde kilise önderlerine bir resepsiyon verilecektir.

Çok sayıda Vatikan temsilcisi din adamının katıldığı konseyde Papa Francis’in yolladığı bir mektup da okundu ve Papa’nın resmi Twetter hesabından 19 Haziran’da konsey için iyi temenniler dileyen bir twet atıldı.

 

(Bir sonraki yazımızda; Pan Ortodoks Konseyi’nde varılan sonuçlar ile oturumlar esnasında irdelenmesi gereken diğer hususları ele alacağız. Yine bir sonraki yazımızda –bu makalenin çok uzun olmaması için- yer vermediğimiz Konsiller Tarihi ile Katolik/Ortodoks ayrışmasının kronolojisini de değerlendireceğiz)

15 Kasım 2015 Pazar

RUM PATRİĞİ’NİN BULGARİSTAN GEZİSİNDE POLİTİK SKANDAL

Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz 7 Kasım’da Sofya’ya giderek bir ziyarete başlamıştı. Bu ziyaret kapsamında; Bulgar Patriği 1.Neofit, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşmeler yapmak ve Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından kendisine verilecek olan fahri doktora ünvanını almak üzere gidiyordu. Ayrıca Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev tarafından kendisine Bulgaristan’ın en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı” da verilecekti.

"Stara Planina Nişanı”nın Bartholomeos’a verilecek olması bazı kesimlerce sert tepkilere neden oldu. Bartholomeos Sofya gezisi esnasında soru soran gazetecilere bu ziyaretinin gerekçesini; geçen yıl ölen Bulgar Patriği Maksim'in daha önce İstanbul'da Rum Patrikhanesi'ne yaptığı ziyaretin bir iadesi olarak açıkladı.

Ancak başta yüksek tirajlı  “Trud Gazetesi olmak üzere çeşitli medya organlarında verilecek nişandan ötürü tepkisel haberler çıktı. Çıkan haberler arasında, bu gezinin bir maksadının da  -her ne kadar Kasım’da yapılıyor olsa bile- 18 Şubat 1945 tarihinde, Bulgaristan Kilisesi ile Patrikhane arasında yapılan bir protokolün 70. Yılı için olduğu belirtilmekteydi.

1870’te Sultan Abdülaziz tarafından verilen “Bulgar Eksarhlığı Fermanı”nın ardından, Rum Patrikhanesi Bulgar Halkı’nı “Shizmatik” (Aforozlu) ilân etmişti. 1945 ise shizmanın ortadan kaldırıldığı tarihtir.

(Yazımızın sonunda 1870 Fermanı ile 1945 Protokolü hakkında tarihsel bilgiler içeren bilgi notlarımız bulunmaktadır.)

Rum Patriği Bartholomeos, ilk olarak Bulgar Ortodoks Kilisesi Patriği Neofit ile özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmede her iki taraftan yüksek rütbeli ruhaniler ve misafirler de yer aldılar. 8 Kasım’da Sofya’daki “Aleksandar Nevski Katedrali”nde, Bulgaristan'ın eski Kralı ve bir dönem başbakanı olan Simeon Sakskoburgotski, Spor Bakanı Krasen Kralev ve bazı diplomatların da katıldığı bir ayinden sonra Bartholomeos 45 dakikalık bir konuşma yaptı. Konuşmasındaki 30 dakikayı bir skandala yol açacak ifadeler kullanarak sürdürdü.

1870 Bulgar Eksarhlığı Fermanı’ndan başlayarak tarihsel bir anlatımla ve Bulgar Kilisesi Tarihi’ni de eleştirerek 2. Dünya Savaşı esnasında eski Ege Makedonya’sı coğrafyasında bulunan kentlerdeki, Bulgar Kiliselerinden toplanarak Bulgaristan’a getirilen dini anıtların ve tarihi ikonaların Yunanistan’a geri verilmesini istedi. Bulgar Basınında bu konuşma çok sert, kırıcı, azarlayıcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirildi. Konuşmadaki; üstünlük iddiası, Yunan Kilisesi’nin hegemonyasını öne sürme ve Bulgarları aşağılama tavırları, Bulgarların infialine neden oldu.  Bulgarların Yunan Kilisesi sayesinde Hıristiyan ve Bulgar olarak kalabildiklerini de öne süren Patrik, “Ancak Bulgaristan bize hiç minnettar olmadı” dedi. Ertesi çıkan tüm gazetelerde tepki haberleri yer aldı.

Bu konuşmanın ardından birçok Bulgar tarihçi de tepkisel olarak çeşitli televizyonlara çıkarak açıklamalarda bulundular ve söz konusu anıtlar ve ikonaların, o dönemde Bulgar Kiliselerine ait olan Ohri, Seres ve Drama’da bulunan Bulgar kiliselerinin dini objeleri olduğunu ve savaşta imha edilmemek için Bulgaristan'a getirildiğini hatırlattılar. Rum Patriğinin “Bulgaristan'ın 2. Dünya Savaşı’nda Yunanistan'da ele geçirdiği ve çaldığı  anıtlar ile ikonaları geri istiyoruz. Aldığınız yere geri gönderin!” şeklindeki sözlerini ise “Skandal ve Yüzsüz Bir İstek” olarak nitelendirdiler. Pazar günü sabah ayininden sonra programa uygun olarak Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından Bartholomeos’a "Fahri Doktora" unvanı verildi.

9 Kasım Pazartesi günü ise programa göre Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev'in elinden ülkenin en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı”nı almak üzere Cumhurbaşkanlığı binasına geçildi. Ancak törene katılanların çoğu böyle bir konuşmanın ardından Cumhurbaşkanı tarafından Stara Planina Nişanı”nın verilmesine dahi tepkiliydiler. Bulgaristan Kilisesi’nin üst düzey temsilcileri metropolitler ve diğer ruhaniler, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in makamında yapılan törenden sonra, toplu fotoğraf çekimine katılmayarak Patriği boykot ettiler. Bir Bulgar gazetesinde ise Bartholomeos'un bu beklenmeyen çıkışı; Bulgaristan Kilisesi üzerinde hep etkili olan Rus Kilisesi’ne karşı bir gövde gösterisi olarak nitelendirildi.  

Pazartesi saat 18.00’de planlanan Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşme; Başbakanlık tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iptal edildi. Rum Patriği de bu gelişmenin ardından yapacağı basın toplantısını iptal etti.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 9 Kasım tarihli gece haberlerinde (özetle) şu haber çıktı:

Bartholomeos 2. Dünya Savaşı sırasında Ege Makedonyası’nda bulunan Bulgar kiliselerinden ülkeye getirilen dini objeler ve ikonaların Yunanistan’daki alındığı kiliselere iade edilmesini istedi”. Bartholomeos'un akşamüstü için öngördüğü özel basın toplantısından da gerekçe gösterilmeden vazgeçildiği belirtildi. Aynı canlı yayına bağlanan Muhabir Hristina Baksanova; Patriğin Bulgarları hırsızlıkla suçlaması ve ortaya çıkan tepkilerden ötürü, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un ertesi gün Patrik Bartholomeos ile yapacağı, önceden planlanan görüşmesini gerekçe göstermeden iptal ettiğini duyurdu.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, skandal niteliğindeki böyle bir talep ve suçlanma karşısında bunu hiç beklemediklerini ve çok şaşırdığını, kendi tertiplediği ödül töreninden bir gün sonra itiraf etti. Bulgar Basınında bu sonradan gelen itiraf için; Bulgaristan Sosyalist Partisi Başkanı Mihail Mikov’un, Ulusal Meclis Başkanı Tsetksa Tsacheva’yı göreve çağırarak, Bartholomoes’a verilen devlet nişanının iptal edilmesini ve bunun Resmi Gazete'de derhal yayınlanması için verdiği soru önergesinin ardından “Mecburen yaptı” şeklinde değerlendirmesi yapıldı.

Bu gezi esnasında bir başka gelişme de önde gelen bilim ve din adamları tarafından hazırlanmış, 256 imzalı bir deklarasyon Bartholomeos’a verildi. Aralarında Prof. Klimentina İvanova, Prof. Vasil Güzelev, Prof. Vasil Markov olmak üzere 28 Profesör ile 32 doçentin de imzaladığı bu bildiri; “Bulgaristan Patrikliği’nin Ortodoks Kiliseleri Arasında 5.Yeri Alması İçin Çağrı” adıyla sunuldu.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü Bojidar Dimitrov’un katıldığı bir röportajda (özetle) şu haber çıktı:

Rum Patrikhanesi tarafından yaratılan skandal ile ilgili ne diyeceksiniz? Nasıl tanımlamamız lazım bu ruhani materyalleri aldık mı? Bartholomeos’un deyişiyle çaldık mı?…Bu materyaller o tarihte Ege Makedonya’sında bulunan Bulgar yönetimi altındaki bölgelerden savaşta imha edilmemesi için getirtilmiştir. Çalınmamıştır! Ohri, Seres ve Drama kentlerindeki 49 Hıristiyan köyün 45’i Bulgar köyleridir ve bu 45 köyün bulunduğu kiliselerden alınmış dini materyaller bahis konusudur. Biz nasıl bunları çalmış olabiliriz. Topladık ve muhafaza ettik. Bunu yapmamış olsaydık o savaş esnasında zaten imha olacaklardı. …Peki, bu durum niye yaratıldı. …Bilmiyorum! Sadece bir ay evvel İstanbul’da kendisi ile görüşen bir heyette bulundum. Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak bana bu konuda tek bir kelime edilmedi. Gerçekten şaşkınız! Başbakanımızın Bartholomeos ile yapacağı görüşmeyi gerekçe belirtmeden iptal etmesi çok doğru olmuştur. Bu dini değil politik bir harekettir, Yunanistan Devleti’nin müdahil olabileceği bir durumdur. Siyasi olmayan bir kurumun yarattığı bir skandaldır.

Hadi ben de Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak Selanik’e bir ziyaret yapsam ve orada Batı Trakya’yı ve Ege Makedonya’sını ne zaman bize iade edeceksiniz?  -ki bunlar da 1. Dünya Savaşı’nda bizden zorla alınan yerlerdir- şeklinde bir soru sorsam başıma acaba neler gelir? Beni o anda döverler ve sınır dışı ederler! …Peki! Anlıyorum ki hiçbir şeyi iade etmeyeceğiz, bu bir filetizm (Din adına milliyetçilik) davranışıdır.”

Bahsi geçen anıtsal değeri olan objeler ve ikonaların büyük bir kısmı Ulusal Tarih Müzesi’nde, bir kısmı ise İvan Duycev Kültür Merkezi’nde bulunmaktadır.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Sen Sinodu’ndan Dionisiy’in katıldığı bir başka röportajda ise (özetle) şu haber çıktı:

Bu skandal yeni değildir ve böyle bir hareket yapılması daha önceden de bekleniyordu. Ama bu tema devletlerarası bir durumdur. Kiliseler arası bir durum değildir ve zaten bu ruhani materyaller de devlete ait iki farklı kurumda sergilenmektedir. Yani Bulgar Patrikhanesi’nin uhdesinde değildirler. Bartholomeos samimi ise bu durumu Patriğimiz Neofit ile gelir gelmez yaptığı özel görüşmede dile getirmeliydi. Bu görüşmede gerek bizim Patriğimiz ve üst rütbeli ruhanilerimiz ve gerekse Patrik Bartholomeos ve beraberinde gelen ruhaniler arasında çok sıcak bir hava vardı. Şaşkınız!

Türkiye’deki gazetelerde bu olay ile ilgili çıkan haberlerde ise çok önemli hatalar yapıldı. Çünkü Bartholomeos bu anıt ve ikonaları İstanbul’a, Rum Patrikhanesi’ne getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için istemişti. Bir gazetemizin haber sitesinde çıkan; “Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli…(…)…Fener Rum Patriği bizi resmen hırsızlıkla suçluyor. Hâlbuki bahsettiği ikonaların gerçek sahibi bizleriz. Asıl Fener Rum Patrikhanesi yüzlerce yıl önce onları bizden çalmıştır” sözleri ile yine bir başka gazetenin haber sitesinde çıkan “Ancak eski dönemi de gözden geçirmek gerek. II. Dünya Savaşı sırasında çalınan ve Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli” şeklindeki haberler kanımızca Bulgaristan kaynakları irdelenmeden yapılmış acele haberlerdir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Rum Patriği Bartholomeos, bu anıt ve ikonaları İstanbul’a getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için Bulgaristan’dan istemişti.  

htthttps://21yyte.org/tr/

1870 BULGAR EKSARHLIĞI FERMANI HAKKINDA BİLGİ NOTU

Sarayda söz sahibi ve padişah ile yakın dost ve Rumlaşmış bir Bulgar olan Stefan Bogoridi [1] Bulgarların lehine bir takım girişimlerde bulunmaya başladı ve 18 Eylül 1848’de padişaha bir mektup yazarak İstanbul’da yaşayan Bulgar Cemaati’ne mahsus bir papaz evi kurulması için müsaade istedi. Stefan Bogoridi’nin mektubuna,  23 Eylül 1849  (6 Zilkade 1265) tarihli padişah iradesi ile izin verildi. [2] Bogoridi, şu anda üzerinde Demir Kilise’nin (Sveti Stefan)  bulunduğu, kendi mülkü olan ve üzerinde bir ev bulunan arsayı papaz evi yapımı için bağışladı. 9 Ekim 1849’da papaz evi ya da küçük kilise denilen ibadethane tamamlanarak 23 Ekim 1849’da yapılan bir törenle Arhidyakon Stefan (Aziz Stefan) adı ile takdis edildi. [3]

Yönetim kurulu bir süre sonra kilisenin karşısına bu gün de  “Metoh” olarak adlandırılan binayı inşa ettirmek için padişahtan izin aldı. 3 katlı ve 25 odalı bir bina olarak kısa sürede tamamlandı. Bina üzerinde bu gün de muhafaza edilmiş, görülebilen ve binanın üst kısmını bir uçtan diğer uca saran, Slavca bir yazı ile Padişaha teşekkür vardır.

Bulgarların bu dönemde milli duyguları uyanmakta, okulları için, milli ruhanilik için ve Bulgarca basılmış kitaplar için mücadele etmeye başladıkları izlenmektedir. [4]  Bulgarların patrikhanenin idaresinden kesinlikle ayrılma eğilimine girmeleri ve büyük bir kilise inşa etmek üzere padişaha bir dilekçe vermek üzere gerekli hazırlıkları yapmaları, Rum Patriği Kirilos’u harekete geçirdi. Bulgarları kazanmayı amaçlayan bir yaklaşımla bu istidayı bizzat kendisi saraya götürdü [5] ve Eylül 1858’de verilen bir fermanla kilise inşaatı için izin alındı. Bir yıl sonra, 25 Ekim 1859’da yapılan bir törenle de bu günkü Demir Kilise’nin bulunduğu yere temel atıldı. [6]

Bir süre sonra zeminin sağlam olmadığı ve denize doğru kaydığı ortaya çıkacak ve inşaat işi duracaktır. Zemine Buharlı bir şahmerdan kullanılarak, birkaç yüz adet çam ve meşe kazık zemine çakılarak sağlamlaştırılma yoluna gidildi, ancak bundan kesin bir sonuç alınamadı. Bu arada kilise yapımı için toplanan para da bitti ve temelleri zemine kadar atılmış bir şekilde kilise inşaatı yarım kaldı. [7]

Yıllar geçtikçe Rum ve Bulgarlar arasındaki anlaşmazlıklar daha da artmıştı. 1869 yılına gelindiğinde; bu çok uzayan mücadeleden ve kilise kavgalarından artık rahatsızlık duymaya başlayan Babıâli ve Ali Paşa meseleyi ele aldı ve önemli bir adım atarak 1869 yılında Rum ve Bulgarlardan itibarlı kişileri bir araya getiren bir komisyon kurdu. Ortaya çıkan mazbatanın maddelerine Patrikhane’nin itiraz etmesine rağmen mazbata Ali Paşa tarafından 5 Mart 1870’de Babıâli’ye sunuldu. [8] Meseleyi bir ferman ile çözmeye karar veren Sultan Abdülaziz de 6 Mart 1970’de Bulgarlara müstakil bir kilise kurulmasını, ruhani ve idari açıdan bağımsız olmalarını kabul etti. [9]

11 Mart 1870’de (8 Zilhicce 1286) 11 maddeden oluşan “Bulgar Eksarhlığı Fermanı” kabul edildi. [10] Rum Patrikhanesi ise 5 Nisan 1870’de bir mazbata ile bu fermana itiraz etti. Uzun bir dönem yazışmalar, itirazlar süreci yaşandı ve Ferman bu süre içinde yürürlüğe giremedi. Sonunda 6 Mart 1872’de (25 Zilhicce 1288) Sultan Abdülaziz’in izniyle Vidin Metropoliti Antim Efendi ilk Bulgar Eksarhı olarak seçildi. Bütün illerde bulunan Bulgarlar padişaha şükran mektupları göndermeye başladılar. Rum Dini Meclisi 10-24 ve 28 Eylül 1872 tarihlerinde yaptıkları üç oturum neticesinde padişah fermanına rağmen tüm Bulgarları aforoz etti. [11]

1877’de, Rusya’nın Osmanlıya savaş ilan etmesi Eksarh Antim’in gözden düşmesine neden oldu. Şüpheli kişilerle görüştüğü saptandı ve azledildi. 6 Mayıs 1877’de yapılan seçimle ikinci Eksarh olarak sarayın itimat ettiği Lofça Metropoliti (Lazar Yovçev 1840 -1915) Eksarh Yosif seçildi ve kendisine Birinci Rütbe Mecidi Nişanı verildi. [12] 1872’den 1945’e kadar tüm Bulgarlar Rum Patrikhanesi tarafından aforozlu (Shizmatik) sayıldılar.

1945 PROTOKOLÜ HAKKINDA BİLGİ NOTU

9 Eylül 1944’de Bulgaristan’da Sovyet Rusya destekli komünist bir rejim kuruldu. Bulgaristan Hükümeti dış dünya ile bağlarını tamamen koparmamak, hatta bazı ülkelere sempatik görünmek için Bulgar Ortodoks Kilisesi’ni destekler bir havaya girdi. Amaç kiliseyi devlete bağımlı/kukla bir idare olarak yönetmekti. Galip devletler siyasi etki alanlarını paylaşırken, Balkanları Sovyet Rusya’ya bırakmışlardı. Dış ülkeler ile olan ilişkilerinde bu ülkelere sempatik görünmek Rusya için de çok gerekliydi. Rusya’nın yöneticileri komünist idare altındaki -Bulgaristan gibi- diğer ülkelerin ulusal kiliselerini de kendi kiliselerine manevi açıdan bağımlı hale getirmeye çalışıyorlardı.

Ocak 1945’te, Moskova’da bir Ortodoks birliği toplantısı yapıldı. Fener Rum Patrikhanesi temsilcilerinin de katıldığı bu toplantıya; Bulgar Kilisesi temsilcileri katılamıyordu. Burada, Rus Patriği ”Kardeş Bulgaristan Kilisesi’nin de artık Ortodoks birliğine dâhil olması gerekir. Bu yolda her şeyin yapılması gerekmektedir.” fikrini ortaya attı. Bunun üzerine Rum Patriği; Bulgarların kendisine bir mektup yazarak 5 Mart 1870 tarihli padişah fermanı ile başlayıp 1872 yılında aforoz ile noktalanan ayrılık için özür dilenmesini istedi. Rus Patriği tarafından da benimsenen bu çözüm Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne derhal bildirildi.

21 Ocak 1945 tarihinde, Sofya’da acele olarak bir kilise genel kurulu toplandı ve Sofya Metropoliti Stefan Eksarh seçildi. Yine aynı kurulda komünist yöneticilerin dikte ettirdiği “Bulgar Ortodoks Kilisesi Tüzüğü” de onaylandı. Stefan, Eksarh seçilir seçilmez -aynı gün-  Rum Patrikhanesi’ne Rusya tarafından tavsiye edilen şekilde bir mektup yazdı. [13] 

3 Şubat 1945’de Nevrokopski Boris ve Tırnovski Sofroniy adlı iki Bulgar metropoliti, İstanbul’a geldiler ve Şişli’deki Eksarhlık binasına  -o tarihte sadece Eksarhlık Vekilliği- yerleştiler. 5 Şubat 1945’de o esnada İstanbul’da bulunan Bulgaristan uyruklu Arhimandrit [14] Andrey Veliçki ile birlikte Rum Patrikhanesi’ne giderek shizmanın kaldırılması ile ilgili görüşmelere başlanmasını rica ettiler. Şubat ayı içinde yapılan bir kaç görüşme sonucunda shizmanın kaldırılmasına karar verildi.

19 Şubat 1945’da Rum Patrikhanesi ”Tomos” denilen bir belge yayınlayarak Bulgar Kilisesi’ni tanıdığını ve kucakladığını açıkladı. Fener Rum Patriği Benyamin ile beraber Rum Patrikhanesi Sen Sinodu’nu teşkil eden 12 metropolit bu belgeyi imzaladılar.

19 Şubat 1945 tarihli bu Protokolde, iki tarafı bağlayan hiçbir madde bulunmamaktadır. İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesi ise karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olunması ile ilgili bir paragraftır. [15]

Bahsi geçen protokolün aslının bulunamamış olduğu gibi “Tomos” denilen dini belgenin de aslı ortada yoktur. Bulgar Kilisesi temsilcilerinin ise -ki bunlar Bulgar Vatandaşı 3 kişidirler- Türkiye’de yerleşik ve yaklaşık çoğu Türk Vatandaşı olan bir topluluk olan Türkiye’deki Bulgar Ortodoks Cemaati’nin dini hakları üzerinde böyle bir anlaşma yapmaya hakları yoktu.

Bu nedenle Türkiye Devleti devreye girerek protokolü imzalayan üç kişilik Bulgar heyetinde olup İstanbul’da yaşayan (Bulgar uyruklu) Andrey Veliçki’nin görevine devletce tarafından son verdirilmiş ve 6 Aralık 1945’te ülkeyi terk etmesi istenmiştir.

-------------------

[1] Osmanlı Tarihi sürecinde; Stefanaki Paşa ya da Aleko Paşa diye bilinir.  

[2] Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Bulgaristan İradeleri, No:18, Lef 1. Eksarh Yosif 1889 yılında aynı yere yeni bir kilise yapımı için müsaade için Babıâli’ye müracaatta, bu müsaadenin 8-17 Ekim 1849’da (Evahir-i Zilkade 1265) verildiğini belirtmektedir.

[3] Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984 s.67

[4] Tsarigratski Vesnik,  30 Mart 1857, Sayı:322

[5] BOA,   Bİ, No:876, Lef 7.

[6] Hasan Kuruyazıcı,  Mete Tapan,  Sveti Stefan Bulgar Kilisesi,   İstanbul 1998,  s. 21 Yapı Kredi Yayınları

[7] Hasan Kuruyazıcı,  Mete Tapan, a.g.e.,  s. 23

[8] BOA, Düvel-i Ecnebi Defteri, Bulgaristan Berat Defteri, sayfa 1 hüküm 1 ve BOA,   Bİ, No:104’den naklen.

[9] BOA,   Bİ, No:104’den naklen.

[10] Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 14 Kasım 1996 tarihli Bojidar Çipof’a hitaben verilen cevabi mektuptan alıntı.

[11] Bulgar Patrikhanesi Arşivi Müdürü Dr. Hristo Temelski’nin, 1870 shizması ve Bulgar Eksarhlığı’nın kuruluşu ile ilgili olarak Bojidar Çipof’a hazırladığı çalışmadan alıntı.

[12] BOA İrade-Hariciye, No:16616 ve 166637’den naklen. 

[13] Bulgar Patrikhanesi Arşivi, Tarih:  21 Ocak 1945,  protokol no: 360, Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı, s. 54-55-56-57 Bahsi geçen mektupta 21 Ocakta toplanan kurul ve kurulda alınan kararlar hakkında da ayrıntılı bilgi verilmektedir.

[14] Bir dini rütbe.

[15] Protokolün Rumca ve Bulgarca yazıldığı söylenen aslı ortada yoktur. Bilinen protokol suretleri veya tercümeleri ise şunlardır: 1/ Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı’nda çıkan Rumcası, 2/ Bulgar Patrikhanesi arşivinden gelen suret ki üzerinde “Prepis ot prepis = suretten suret” yazmaktadır, 3/ 1945 yılında Bulgar Eksarhlığı İstanbul Temsilciliği’nin evrakları arasından bulunan Bulgarca bir kopya (Aslı Bojidar Çipof arşivindedir.)  Elde bulunan tüm kopyalar tercüme edilmiş ve tamamen birbirlerinin motomot tercümeleri olduğu görülmüştür. Burada İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesidir ve her iki tarafın karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olmaları ile ilgili bir tek paragraftır.