bulgar patriği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bulgar patriği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2016 Çarşamba

GİRİT’TE YAPILAN PAN ORTODOKS KONSEYİ’NİN ARDINDAN


Girit toplantısı medyada “Konsey” olarak yer aldı. Biz de geçen yazımızda güncel bir konuyu işlediğimiz için “Konsey” tanımını kullandık. Ancak terminolojik bir hataya düşmemek adına: Bu yazımızda “Konsey” yerine “Konsil” tanımlaması yaptık. Çünkü Hıristiyanlık Tarihi’nde, M.S. 325’te İznik’te yapılan ilk genel toplantı da dâhil olmak üzere tarihi toplantılar “Konsil” olarak tanımlanmaktadır.

1. Hıristiyanlık Genel Konsili; M.S. 325’te İznik Konsili İznik’te yapıldı. Bu konsilin dinî açıdan çok iyi değerlendirmesi gerekir. Çünkü o dönemde Hıristiyanlığın serbest bırakılması tamamen siyasi bir olgudur. İmparator 1. Konstantin (Gaius Flavius Valerius Aurelius Constantinus ) annesi Elena’nın çok fazla Hıristiyanlığa destek vermesinin etkisiyle Hıristiyanlığı serbest bırakmıştı. Ancak Konstantin’in Hıristiyanlığı serbest bırakmasındaki bir başka etken ise kitlelerin inanç ile baskı altına alınması ve yönetilmesindeki kolaylıktır.

Hıristiyanlıktaki Tanrı inancının temeli; “Baba” “Oğul” ve “Kutsal Ruh”tur. Bir Hıristiyan, günümüzde bu kavrama karşıysa; sapkındır, heretikdir yani din dışıdır.  Ancak bu kavramın doğruluğu kadar bir de kabul ediliş biçimi Hıristiyanlar arasında asırlardır tartışma konusudur.

Çünkü bu konsili yöneten İmparator 1. Konstantin o esnada Hıristiyan değildir ve “Ateş Kültü”ne tapmaktadır.  Papa I. Silvestre’nin (1.Sylvester) döneminde geçen bu süreç için kilise kaynaklarında; İmparator’un hasta yatağında son nefesini verirken yanında bulunan papazlar tarafından kendi isteği ile Hıristiyan olduğu yer almaktadır.  Bunu salt bir gerçek olarak kabul etsek dahi konsilin toplanmasını isteyen ve yöneten İmparator 1. Konstantin’in, Konsil süresince Ateş Kültü’ne inanan ve henüz Hıristiyanlığı kabul etmemiş biri olmasından ötürü 1. İznik Konsili’nin kararları asırlardır tartışma konusudur.

Ekümenik bir kilise olmanın tek şartı o kilisenin İsa Peygamber’in bir Havarisi tarafından kurulmuş olmasıdır. Dünya’da bu vasfa sahip olan, üç Ekümenik Patrikhanenin (Roma, İskenderiye, Antakya) yetki ve sınırları da M.S. 325 yılında İznik’te belirlenmiştir. (Bu noktada Hıristiyanlığın Katolik/Ortodoks ya da Batı ve Doğu kiliseleri olarak henüz ayrışmadığını da vurgulamamız gerekir.)

İmparator 1. Konstantin bir yandan Hıristiyanlığı serbest bırakırken öte yandan İskenderiye’den yükselen bir dinî akımdan fevkalâde rahatsızdı. İskenderiyeli bir din bilgini olan Arius’un Hazreti İsa’nın varlığı ile ilgili savunduğu ve çok fazla taraftar bulan, kısaca Ariusçuluk denilen bir doktrin, Hıristiyan kitleleri dalga dalga sarmaya başlamıştı. Ariusçuluk ilkesi genel olarak Tanrı’nın tek olduğu ve ona eş koşulamayacağı ile Tanrı’nın kendiliğinden var olan ve değişmeyen olduğudur.  Ariusçuluğa göre; Tanrı kendiliğinden vardır ve öncesizdir. Kendiliğinden var olmayan “Oğul” bu durumda “Tanrı” olamaz. Bu nedenle; İncil’de anlatılan şekliyle Oğul; Tanrı olamaz, Tanrı olarak anılamaz.

1. İznik Konsili’nde bir yandan Arius dışlanmıştır öte yandan bu doktrinin yayılmasının da önünü kesmek adına Hıristiyan “Baba” ile “Oğul” arasındaki tabiat eşitliği (Homoousios) kabul edilmiştir. Bu karar Hıristiyan Tarihi’nin ilk ve en önemli amentüsüdür. (Amentü=İman etmek için inanılması gereken esaslar)

381’de “Birinci İstanbul Konsili” olarak adlandırılan ve İmparator 1. Theodosius tarafından toplanan 2. Genel Konsil’de “İznik İnancı” revize edilerek Baba” “Oğul” ve “Kutsal Ruh” inancı en kutsal amentü olarak kabul edildi.

3. Genel Konsil: 431’de “Birinci Efes Konsili” adıyla,
4. Genel Konsil:. 451’de “Kadıköy Konsili” adıyla,
5. Genel Konsil:  553’te “İkinci İstanbul Konsili” adıyla,
6. Genel Konsil:  680’de “Üçüncü İstanbul Konsili” adıyla
7. Genel Konsil:  787’de “İkinci İznik Konsili” adıyla yapılmıştır.

Katolik ve Ortodokslar bu ilk yedi konsili “Genel Konsil” sıfatıyla kabul etmektedirler.  869’da İstanbul’da gerçekleşen “Dördüncü İstanbul Konsili” Katolik Kilisesi tarafından organize edildiği için Ortodokslarca kabul edilmez. (Geçtiğimiz günlerde Girit’te yapılan son toplantının tutanaklarında karşılıklı kabul edilen ilk yedi konsile atfen yapılmış söylemler vardır.)

8. Yüzyıl’dan itibaren Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında süregelen düşmanlıkta son nokta, Papa “9. Leo”nun 1054 yılında “Kardinal Humbert”i İstanbul’a göndererek Ayasofya’da Doğu Kilisesi’ni (Ortodoksları) aforoz ettiğini açıklayan fermanını okutması ile konmuştur. Katolik ve Ortodoks düşmanlığının bir başka tezahürü; 1204 yılında Kudüs’ü kurtarmak için düzenlenen 4. Haçlı Seferi’nin Kudüs yerine Konstantinopolis’e yönlenmesi ve zapt edilmesi ile sonuçlanır ve Bizans Hanedanlığı, Haçlıların kendiliklerinden şehri terk etmesine kadar 57 sene süresince İznik’e sığınır. Bu süre içinde İstanbul’da taş taş üstünde kalmaz, Haçlılar şehri tamamen yağmalarlar. Bu süreçte; tüm tarihi dini objeler de Papalığa gönderilmiştir ve halen Vatikan’da saklanmaktadır.

Bu düşmanlığı ortadan kaldırmak, barışmak ve karşılıklı aforozları kaldırmak için 1902’de her iki kilise tarafından çalışmalar başladı. Fakat bu çalışmaların meyveleri çok zaman sonra ortaya çıktı. Rum Patriği Athenagoras’ın çabalarıyla 1962-1965 yılları arasında “2. Vatikan Konsili” adı altında toplantılar yapılarak iki kilisenin sorunları giderilmeye çalışıldı ve “Hıristiyan Birliği Sekreteryası” da kuruldu. 1964 yılında Papa 6. Paul ile Rum Patriği Athenagoras Kudüs’te bir görüşme yaptılar. Patrik Athenagoras ise 26 Ekim 1967’de Papa 6. Paul’u Roma’da ziyaret etti. Bu ziyaretlerin ardından 1054 yılında karşılıklı yapılan aforozlar ortadan kaldırıldı. Tabi ki bu bir birleşme değil barışmaydı!

2016’da İstanbul’da yapılması kararlaştırılan son toplantı; Rum Patriği Bartholomeos’un 2014’te başlayan girişimleri sonucunda kabul edilmişti ve İstanbul’da gerçekleşecekti!  Önceki makalemizde belirttiğimiz gibi yapılacak Pan Ortodoks Konseyi için ilk olarak Aya İrini Kilisesi istenmişti ve konseyin son provası 2016 Ocağında İstanbul’da yapılacaktı. Ancak Rus Patriği Kiril; Türkiye ve Rusya arasında yaşanan, 24 Kasım’da bir askeri Rus uçağının düşürülmesinin ardından başlayan siyasi kriz nedeniyle İstanbul’daki toplantıya katılmayacaklarını bildirdi. Rus Kilisesi’nin isteği ile Türkiye dışında bir yerde Girit’te yapılması kararlaştırıldı.  Fakat Rus Patriği Kiril bu değişikliğe rağmen Girit’e de katılmayacağını açıkladı.

Ruslardan dışında Bulgar Patrikhanesi, Antakya  Patrikhanesi ve Gürcistan Patrikhanesi de bu konseye katılmadılar. Daha önce katılmayacağını açıklayan Sırp Kilisesi ise son anda karar değiştirerek katıldı ve bu suretle 14 Ortodoks kilisesinin 10’u bu konseye katılmış oldular. Çok sayıda Vatikan temsilcisi din adamının da katıldığı konseyde Papa Francis’in yolladığı bir mektup okundu ve Papa’nın resmi Twetter hesabından 19 Haziran’da konsey için iyi temenniler dileyen bir twet de atıldı.

Konseyin ana başlıkları şöyleydi: Ortodoks Diasporası’nın sorunları, Otonom kiliselerin durumu, Perhiz kuralları, Evlilik ve aile konusunda yaşanan gelişmeler ve sorunlar, Ortodoksların diğer Hıristiyan kiliseleri ile ilişkileri ve Teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmelerin  Ortodoks dünyasında yarattığı yenilikler ve sorunlar.
Konseyin sonunda altı ana başlık için oyçokluğu ile imzalanmış uzun karar metinleri açıklandı.

İlgilenen araştırmacılar için İngilizce metinleri: https://www.holycouncil.org/

Yukarıda bahsedilen altı başlığı da içeren, altında katılımcı delegasyonlardaki din adamlarının da imzasının bulunduğu on iki maddelik bir kapanış bülteni Message of the Holy and Great Council of the Orthodox Church” başlığıyla Yunanca, İngilizce, Rusça ve Fransızca olarak yayınlandı.


Bu bültendeki temel satırbaşları şunlardır:
Toplantının başlıca önceliği Ortodoks Kilisesi'nin birliği üzerinde olmuştur. Katılımcılar Dünyanın lehine yapılan dua ayininden sonra çalışmaya başlamışlardır…

Kilise Heterodoks Hristiyanlar ile diyaloğa büyük önem vermektedir. Hıristiyan Dünyası Ortodoks geleneğinin özgünlüğünü bilir. Ortodoks kilise öğretimi, operasyonel deneyim ve inanç değeri önemlidir. Diyaloglarda Ortodoks Kilisesi’nin inanç konularında taviz olmamıştır…

Farklı dinlerde dinler arası diyalog, karşılıklı güven, barış ve uzlaşma tanıtımına önemli katkıda bulunulmuştur. Ortodoks Kilisesi; adam kaçırma, işkence ile ve iğrenç infazlarla insanları inanç değiştirmeye zorlayarak, savaş şiddet, zulüm yapılmasını ve dini toplulukların üyelerinin öldürülmesini kınamaktadır… 

Ortodoks ve diğer Hıristiyanlar eşit vatandaşlar olarak vatandaşı oldukları ülkelerinde kalma hakkına sahiptirler. Bölgedeki tüm insanların korunması için Dünya kamuoyuna hitap ediyoruz. Bizim önderliğimizde tüm tarafların Ortadoğu'da savaşların durması için sistematik çabalar yapmasını diliyoruz…
Özellikle mültecilerin durumunu düşünüyoruz. Her ülkedeki yetkilileri, politikacıları, vatandaşları ve Ortodoks Hıristiyanları mültecilere yardım etmeye çağırıyoruz… 

Batı Kültürü; Hıristiyanlığın silinmez sembolünü bir damga gibi taşır. Kilise; İsa ve O'nun yaşam biçiminin ebediyen geçerli olduğunun önemini vurgulamaktadır…

Evlilik Ortodoks Kilisesi’nde erkekler ve kadınlar arasındaki kopmaz sevgi dolu bir ilişkidir. Aile ise çocuk yetiştirmenin tek garantisidir…

Hıristiyan inanç ve bilim ilişkileri konusunda, Ortodoks Kilisesi bilimsel araştırmanın vesayetini önler ve her bilimsel soru üzerine bir pozisyon almaz. İlahi Yaratılışın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmak için çalışan bilim adamlarına ise teşekkür eder. Ortodoks Kilisesi, aynı zamanda bilimsel araştırma özgürlüğüne de saygı duyar…

Mevcut ekolojik krizle ilgili manevi ve ahlaki nedenler açıktır. Doğal kaynakları kirleticiler ve iklim değişikliği ile atmosferin kirliliğinin irrasyonel kullanımına yol açan, açgözlülük, hırs ve bencillik önlenmelidir. Tüm gelecek nesiller Yaratanın güvencesinde eşit haklara sahiptirler. Bu nedenle Ortodoks Kilisesi çeşitli ulusal çevre çabalarına aktif olarak kendini adamıştır…

İnsanın temel ihtiyaçları sadece yaşam standartlarının geliştirilmesi veya manevi değerlerin pahasına ekonominin gelişimine bağlı değildir…

Ortodoks Kilisesi siyasete karışmaz ama kilisemiz vatandaşların sorumluluklarının önemli ölçüde iyileştirilmesi için topluma karşı sürekli yol gösterir… Ortodoks Kilisesi, özgürlük, adalet ve diğer hususlarda gençlere, hedef gösterir. Gençler sadece kilisenin geleceği değil yerel ve küresel düzeylerde, dinamik ve yaratıcı unsurlarıdır…

Kutsal Sinod’un bu toplantısıyla modern çok şekilli Ekümenik ufuk açılmıştır. Ortodoks Kilisesi, halklar arasındaki adalet ve barış için çok duyarlıdır… 

Dua…        

Katılımcıların İmzaları…


Rus Patriği Kiril, 17 Haziran’da katılmadığı konsile siyasi denebilecek bir mektup göndermişti. Bulgaristan Patrikhanesi ise bu toplantıya metinlerdeki çelişkiler nedeniyle katılmadıklarını deklare etmişti. Fakat Bulgaristan’daki kaynaklarımızdan aldığımız bilgiye göre; Bartholomeos’un 7 Kasım 2015’te Bulgaristan ziyaretinde yarattığı politik skandaldan ötürü Bulgar Hükümeti’nin, Bulgar Kilisesi’nin bu toplantıya katılmaması yönündeki telkinleri tesirli olmuştur.

Konseyin ardından başta Rusya olmak üzere katılmayan kiliselerin haber kaynaklarında katılımın tam olmamasından dolayı bu toplantının bir “Genel Konsil” olamayacağı şeklinde söylemler yer aldı.


22 Haziran 2016 Çarşamba

GİRİT’TE YAPILAN PAN ORTODOKS KONSEYİ


17-26 Haziran tarihleri arasında Girit’te Pan Ortodoks Konseyi (ya da Genel Sinodu) yapılmaktadır ve bu toplantı Hıristiyan Tarihi’nde önemli bir yer alacaktır. Çünkü buna muadil bir genel Hıristiyan toplantısı en son 787’de yapılmıştı. Böyle bir ortak toplantı yapma fikri ilk olarak 1902’de ortaya atılmış ve hazırlıklarına Patrik Athenagoras’tan döneminde 1961 yılında başlanmıştı. 55 sene içinde ancak karar verilebilen bu toplantı; Katolik ve Ortodoks ayrışmasının katılığının da bir göstergesidir.

2016’da İstanbul’da yapılması kararlaştırılan bu toplantı, Rum Patriği Bartholomeos’un 2014’te başlayan girişimleri sonucunda kabul edilmiştir.

Yapılacak Pan Ortodoks Konseyi için ilk olarak Aya İrini Kilisesi istenmişti ve konseyin son provası 2016 Ocağında İstanbul’da yapılacaktı. Ancak bu esnada ortaya Rus Kilisesi faktörü çıktı! Rus Patriği Kiril; Türkiye ve Rusya arasında yaşanan, 24 Kasım’da bir askeri Rus uçağının düşürülmesinin ardından başlayan siyasi kriz nedeniyle İstanbul’daki toplantıya katılmayacaklarını bildirdi.

Nitekim 27 Mayıs’ta Yunanistan’ı ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Putin de Başbakan Tsipras'la birlikte yaptığı basın toplantısında, bir yandan Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istediğini söyledi, öte yandan da düşürülen uçak konusunda Türkiye'den hâlâ bir özür açıklaması beklediklerini dile getirdi ve de uçağın ikinci pilotunun öldürülmesinin savaş suçu olduğunu vurguladı.

Ve sonuç olarak bu önemli toplantı için, Rus Kilisesi’nin isteği ile Türkiye’de yapılmaması kararı alındı ve Girit’te yapılması kararlaştırıldı. Bu konuda Patrik Bartholomeos şöyle konuşmuştu: “Bizim misyonumuzun içeriği dinîdir, siyasi değildir. Ya iptal edecektik, ya da bir başka yere taşıyacaktık. Biz de İstanbul’daki Patrikliğimize bağlı olan Girit’te yapmaya karar verdik” Ancak ilerleyen günlerde Ruslar olağanüstü bir Sen Sinod toplantısı yaparak bu toplantıya katılmama kararı aldılar.

Bartholomeos Girit’e gitmek üzere hareket etmeden önce kendisine bu toplantı ile ilgili soru soran gazetecilere evvelâ İstanbul’da yapılması planlanan konseyin uçak krizini bahane eden Rus Patriği Kiril’in “İstanbul’a gelmeyiz” şeklindeki tepkisi üzerine Girit’te yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

Ardından ise Rus Patriği Kiril’in bu değişikliğe rağmen Girit’e de katılmayacağını şu sözlerle ifade etti: “Temennilerimiz toplantının İstanbul’da yapılmasıydı. Ama Rusların talebi üzerine bunu değiştirmek zorunda kaldık. Onlara da bir jest yaptık. Mademki Türkiye’ye gelmek istemiyorsunuz buyurun Cenevre’ye gidelim, buyurun Girit’e gidelim dedik. Ancak oraya da gelmiyorlar.”  

Ruslardan başka Bulgar Patrikhanesi, Antakya  Patrikhanesi ve Gürcistan Patrikhanesi’nin de bu toplantıya katılmama kararı almaları hakkında ise; “Ortodoks Âlemi 14 kiliseden müteşekkildir. Bu toplantıya 10 kilise geliyor, 4 kilise şu an gelmiyor. Ama belki son anda bir değişiklik olabilir. Sebep olarak da ‘Hazır değiliz. İmzalayacağımız metinleri düzeltelim’ dediler. Bunları tabii orada da çalışmalarımız esnasında yapabilirdik. Fakat son anda mazeretler çıkardılar.”

Bulgaristan bu toplantıya her ne kadar metinlerdeki çelişkiler nedeniyle katılma kararlarından vazgeçtiklerini deklare ettiyse de Bulgaristan’daki kaynaklarımızdan aldığımız bilgiye göre; Bartholomeos’un 7 Kasım 2015’te Bulgaristan ziyaretinde yarattığı politik skandaldan ötürü Bulgar Hükümeti’nin, Bulgar Kilisesi’nin Pan Ortodoks Konseyi’ne katılmasına yönündeki telkinleri de etken olmuştur.

Bu toplantı öncelikle Ortodoks kiliseler arasında mevcut olan problemleri masaya yatırmayı ve var olan ihtilafları çözmeyi amaçlıyordu. Konseyin ana başlıkları şunlardır: Ortodoks Diasporası’nın sorunları, Otonom kiliselerin durumu, Perhiz kuralları, Evlilik ve aile konusunda yaşanan gelişmeler ve sorunlar, Ortodoksların diğer Hıristiyan kiliseleri ile ilişkileri ve Teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmelerin  Ortodoks dünyasında yarattığı yenilikler ve sorunlar.

Aslında problemler arasında Ukrayna Kilisesi'nin geçmişten gelen Moskova Patrikliğine karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi de bulunmaktadır. Ukrayna Kilisesi; 1686 yılında Rum Patrikhanesi’nin onayıyla Moskova Patrikliği'ne bağlanmıştır. Bu kararın iptal edilmesi için Ukrayna Kilisesi uzun zamandır Rum Patrikhanesi’nin desteğini istemekteydi.  Bartholomeos 2008 yılında bu meseleyi görüşmek üzere Ukrayna'ya bir ziyaret yapmış ve ardından dönemin Rus Patriği II. Aleksey ile de görüştükten sonra İstanbul’a dönmüştü. Bu süreçte Rusya; Türkiye'ye doğalgaz üzerinden baskı uygulayarak bu konuyu siyasi hamlelerle savuşturmak eğilimini göstermişti. Bu bir anlamda Rusya Devleti’nin Rus Patrikhanesi’ne de doğal bir desteğidir. Ve böylece 2008 yılında Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna Kilisesi'ni direk kendi bünyesine bağlama girişimi akamete uğradı ancak 2014’te Ukrayna'da meydana gelen olaylar ve Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi bazı dengeleri değiştirdi.

Girit’te yapılan Pan Ortodoks Konseyi’nde Ukrayna konusunun ele alınmayacağı önceden deklare edilmişti ve Muğla (Telmessos) Metropoliti Job’un yönettiği bir basın toplantısında bu soru kendisine “Ukrayna konusu da görüşülecek mi?” şeklinde sorulunca net olarak “Bu gündemde Ukrayna konusu yoktur.” cevabı verildi.

Rusya’nın; asırlardır Moskova için “Üçüncü Roma” hayalleri süregelmektedir. 12 Şubat 2016’da Papa Franciscus ile Patrik Kiril, Küba'da bir araya geldiklerinde bu görüşmeyi Rus kaynakları “Ortodoks Dünyası lideri ile Katolik Dünyası’nın lideri buluştular” şeklinde yansıtmışlardı.

Patrik Kiril başkanlığında acil olarak toplanan Rus Kilisesi Sen Sinodu  Girit'te toplanacak Konseye katılmama kararı aldı ve ayrıca Sırp, Bulgar ve Antakya Ortodoks Kiliselerini de kendi safına katmak için çaba sarf edildi. Rus Kilisesi, Kiev ve Ukrayna'dan vazgeçmek niyetinde değildir. Bu nedenle Rum Patrikhanesi’nin konsey hamlesini engellemek için elinden geleni yaptığı görülmektedir.

Rus Kilisesi’nin olağanüstü Sen Sinod toplantısının ardından ise (özetle) şu açıklama yapılmıştır: Bütün Ortodoks Otokefal Kiliseler katılmadığı takdirde bu toplantının bir ‘Pan Ortodoks Konseyi’ olamayacağından, burada alınacak kararların da geçersiz olacağını beyan etmek isteriz. Yapılması gereken en doğru adım, bu konseyin ertelenmesi olmalıdır.  Konseyin geçerli olması için bütün Otokefal kiliselerin hazır bulunması gerekmektedir ancak başta Antakya Kilisesi olmak üzere Gürcü, Sırp ve Bulgar Kiliseleri konseye katılmayacaklardır. (Sırp Kilisesi son anda karar değiştirerek konseye katılmıştır.) Böyle eksik katılımlı bir konseyde ele alınacak konular ile ilgili kaygılıyız ve Ukrayna Kilisesi'nin Otokefallığı meselesinin de bu konseyde gündeme gelmesinden de ayrıca kaygı duymaktayız.”

17-26 Haziran olarak deklare edilen Konsey için Bartholomeos 15 Haziran’da Girit’e geldi. Diğer kilise önderlerinin intikali ise 16 Haziran’da gerçekleşti. Konsey süresince; 18 Haziran’da Heraklion Belediye Başkanı Claus Labrino tarafından bir resepsiyon verildi. 19 Haziran Pazar günü kilise ayinlerinin ardından Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos tarafından bir resepsiyon verildi ve Bartholomeos Cumhurbaşkanına ve kilise temsilcilerine hitaben bir konuşma yaptı. 20 Haziran Pazartesi günü ise oturumlara başlandı. Programda 16 oturum ve bir kapanış oturumu görülmektedir. 25 Haziran’da ise ABD’li Arhonlar tarafından Denizcilik Müzesi’nde kilise önderlerine bir resepsiyon verilecektir.

Çok sayıda Vatikan temsilcisi din adamının katıldığı konseyde Papa Francis’in yolladığı bir mektup da okundu ve Papa’nın resmi Twetter hesabından 19 Haziran’da konsey için iyi temenniler dileyen bir twet atıldı.

 

(Bir sonraki yazımızda; Pan Ortodoks Konseyi’nde varılan sonuçlar ile oturumlar esnasında irdelenmesi gereken diğer hususları ele alacağız. Yine bir sonraki yazımızda –bu makalenin çok uzun olmaması için- yer vermediğimiz Konsiller Tarihi ile Katolik/Ortodoks ayrışmasının kronolojisini de değerlendireceğiz)

15 Kasım 2015 Pazar

RUM PATRİĞİ’NİN BULGARİSTAN GEZİSİNDE POLİTİK SKANDAL

Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz 7 Kasım’da Sofya’ya giderek bir ziyarete başlamıştı. Bu ziyaret kapsamında; Bulgar Patriği 1.Neofit, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşmeler yapmak ve Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından kendisine verilecek olan fahri doktora ünvanını almak üzere gidiyordu. Ayrıca Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev tarafından kendisine Bulgaristan’ın en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı” da verilecekti.

"Stara Planina Nişanı”nın Bartholomeos’a verilecek olması bazı kesimlerce sert tepkilere neden oldu. Bartholomeos Sofya gezisi esnasında soru soran gazetecilere bu ziyaretinin gerekçesini; geçen yıl ölen Bulgar Patriği Maksim'in daha önce İstanbul'da Rum Patrikhanesi'ne yaptığı ziyaretin bir iadesi olarak açıkladı.

Ancak başta yüksek tirajlı  “Trud Gazetesi olmak üzere çeşitli medya organlarında verilecek nişandan ötürü tepkisel haberler çıktı. Çıkan haberler arasında, bu gezinin bir maksadının da  -her ne kadar Kasım’da yapılıyor olsa bile- 18 Şubat 1945 tarihinde, Bulgaristan Kilisesi ile Patrikhane arasında yapılan bir protokolün 70. Yılı için olduğu belirtilmekteydi.

1870’te Sultan Abdülaziz tarafından verilen “Bulgar Eksarhlığı Fermanı”nın ardından, Rum Patrikhanesi Bulgar Halkı’nı “Shizmatik” (Aforozlu) ilân etmişti. 1945 ise shizmanın ortadan kaldırıldığı tarihtir.

(Yazımızın sonunda 1870 Fermanı ile 1945 Protokolü hakkında tarihsel bilgiler içeren bilgi notlarımız bulunmaktadır.)

Rum Patriği Bartholomeos, ilk olarak Bulgar Ortodoks Kilisesi Patriği Neofit ile özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmede her iki taraftan yüksek rütbeli ruhaniler ve misafirler de yer aldılar. 8 Kasım’da Sofya’daki “Aleksandar Nevski Katedrali”nde, Bulgaristan'ın eski Kralı ve bir dönem başbakanı olan Simeon Sakskoburgotski, Spor Bakanı Krasen Kralev ve bazı diplomatların da katıldığı bir ayinden sonra Bartholomeos 45 dakikalık bir konuşma yaptı. Konuşmasındaki 30 dakikayı bir skandala yol açacak ifadeler kullanarak sürdürdü.

1870 Bulgar Eksarhlığı Fermanı’ndan başlayarak tarihsel bir anlatımla ve Bulgar Kilisesi Tarihi’ni de eleştirerek 2. Dünya Savaşı esnasında eski Ege Makedonya’sı coğrafyasında bulunan kentlerdeki, Bulgar Kiliselerinden toplanarak Bulgaristan’a getirilen dini anıtların ve tarihi ikonaların Yunanistan’a geri verilmesini istedi. Bulgar Basınında bu konuşma çok sert, kırıcı, azarlayıcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirildi. Konuşmadaki; üstünlük iddiası, Yunan Kilisesi’nin hegemonyasını öne sürme ve Bulgarları aşağılama tavırları, Bulgarların infialine neden oldu.  Bulgarların Yunan Kilisesi sayesinde Hıristiyan ve Bulgar olarak kalabildiklerini de öne süren Patrik, “Ancak Bulgaristan bize hiç minnettar olmadı” dedi. Ertesi çıkan tüm gazetelerde tepki haberleri yer aldı.

Bu konuşmanın ardından birçok Bulgar tarihçi de tepkisel olarak çeşitli televizyonlara çıkarak açıklamalarda bulundular ve söz konusu anıtlar ve ikonaların, o dönemde Bulgar Kiliselerine ait olan Ohri, Seres ve Drama’da bulunan Bulgar kiliselerinin dini objeleri olduğunu ve savaşta imha edilmemek için Bulgaristan'a getirildiğini hatırlattılar. Rum Patriğinin “Bulgaristan'ın 2. Dünya Savaşı’nda Yunanistan'da ele geçirdiği ve çaldığı  anıtlar ile ikonaları geri istiyoruz. Aldığınız yere geri gönderin!” şeklindeki sözlerini ise “Skandal ve Yüzsüz Bir İstek” olarak nitelendirdiler. Pazar günü sabah ayininden sonra programa uygun olarak Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından Bartholomeos’a "Fahri Doktora" unvanı verildi.

9 Kasım Pazartesi günü ise programa göre Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev'in elinden ülkenin en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı”nı almak üzere Cumhurbaşkanlığı binasına geçildi. Ancak törene katılanların çoğu böyle bir konuşmanın ardından Cumhurbaşkanı tarafından Stara Planina Nişanı”nın verilmesine dahi tepkiliydiler. Bulgaristan Kilisesi’nin üst düzey temsilcileri metropolitler ve diğer ruhaniler, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in makamında yapılan törenden sonra, toplu fotoğraf çekimine katılmayarak Patriği boykot ettiler. Bir Bulgar gazetesinde ise Bartholomeos'un bu beklenmeyen çıkışı; Bulgaristan Kilisesi üzerinde hep etkili olan Rus Kilisesi’ne karşı bir gövde gösterisi olarak nitelendirildi.  

Pazartesi saat 18.00’de planlanan Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşme; Başbakanlık tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iptal edildi. Rum Patriği de bu gelişmenin ardından yapacağı basın toplantısını iptal etti.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 9 Kasım tarihli gece haberlerinde (özetle) şu haber çıktı:

Bartholomeos 2. Dünya Savaşı sırasında Ege Makedonyası’nda bulunan Bulgar kiliselerinden ülkeye getirilen dini objeler ve ikonaların Yunanistan’daki alındığı kiliselere iade edilmesini istedi”. Bartholomeos'un akşamüstü için öngördüğü özel basın toplantısından da gerekçe gösterilmeden vazgeçildiği belirtildi. Aynı canlı yayına bağlanan Muhabir Hristina Baksanova; Patriğin Bulgarları hırsızlıkla suçlaması ve ortaya çıkan tepkilerden ötürü, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un ertesi gün Patrik Bartholomeos ile yapacağı, önceden planlanan görüşmesini gerekçe göstermeden iptal ettiğini duyurdu.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, skandal niteliğindeki böyle bir talep ve suçlanma karşısında bunu hiç beklemediklerini ve çok şaşırdığını, kendi tertiplediği ödül töreninden bir gün sonra itiraf etti. Bulgar Basınında bu sonradan gelen itiraf için; Bulgaristan Sosyalist Partisi Başkanı Mihail Mikov’un, Ulusal Meclis Başkanı Tsetksa Tsacheva’yı göreve çağırarak, Bartholomoes’a verilen devlet nişanının iptal edilmesini ve bunun Resmi Gazete'de derhal yayınlanması için verdiği soru önergesinin ardından “Mecburen yaptı” şeklinde değerlendirmesi yapıldı.

Bu gezi esnasında bir başka gelişme de önde gelen bilim ve din adamları tarafından hazırlanmış, 256 imzalı bir deklarasyon Bartholomeos’a verildi. Aralarında Prof. Klimentina İvanova, Prof. Vasil Güzelev, Prof. Vasil Markov olmak üzere 28 Profesör ile 32 doçentin de imzaladığı bu bildiri; “Bulgaristan Patrikliği’nin Ortodoks Kiliseleri Arasında 5.Yeri Alması İçin Çağrı” adıyla sunuldu.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü Bojidar Dimitrov’un katıldığı bir röportajda (özetle) şu haber çıktı:

Rum Patrikhanesi tarafından yaratılan skandal ile ilgili ne diyeceksiniz? Nasıl tanımlamamız lazım bu ruhani materyalleri aldık mı? Bartholomeos’un deyişiyle çaldık mı?…Bu materyaller o tarihte Ege Makedonya’sında bulunan Bulgar yönetimi altındaki bölgelerden savaşta imha edilmemesi için getirtilmiştir. Çalınmamıştır! Ohri, Seres ve Drama kentlerindeki 49 Hıristiyan köyün 45’i Bulgar köyleridir ve bu 45 köyün bulunduğu kiliselerden alınmış dini materyaller bahis konusudur. Biz nasıl bunları çalmış olabiliriz. Topladık ve muhafaza ettik. Bunu yapmamış olsaydık o savaş esnasında zaten imha olacaklardı. …Peki, bu durum niye yaratıldı. …Bilmiyorum! Sadece bir ay evvel İstanbul’da kendisi ile görüşen bir heyette bulundum. Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak bana bu konuda tek bir kelime edilmedi. Gerçekten şaşkınız! Başbakanımızın Bartholomeos ile yapacağı görüşmeyi gerekçe belirtmeden iptal etmesi çok doğru olmuştur. Bu dini değil politik bir harekettir, Yunanistan Devleti’nin müdahil olabileceği bir durumdur. Siyasi olmayan bir kurumun yarattığı bir skandaldır.

Hadi ben de Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak Selanik’e bir ziyaret yapsam ve orada Batı Trakya’yı ve Ege Makedonya’sını ne zaman bize iade edeceksiniz?  -ki bunlar da 1. Dünya Savaşı’nda bizden zorla alınan yerlerdir- şeklinde bir soru sorsam başıma acaba neler gelir? Beni o anda döverler ve sınır dışı ederler! …Peki! Anlıyorum ki hiçbir şeyi iade etmeyeceğiz, bu bir filetizm (Din adına milliyetçilik) davranışıdır.”

Bahsi geçen anıtsal değeri olan objeler ve ikonaların büyük bir kısmı Ulusal Tarih Müzesi’nde, bir kısmı ise İvan Duycev Kültür Merkezi’nde bulunmaktadır.

Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Sen Sinodu’ndan Dionisiy’in katıldığı bir başka röportajda ise (özetle) şu haber çıktı:

Bu skandal yeni değildir ve böyle bir hareket yapılması daha önceden de bekleniyordu. Ama bu tema devletlerarası bir durumdur. Kiliseler arası bir durum değildir ve zaten bu ruhani materyaller de devlete ait iki farklı kurumda sergilenmektedir. Yani Bulgar Patrikhanesi’nin uhdesinde değildirler. Bartholomeos samimi ise bu durumu Patriğimiz Neofit ile gelir gelmez yaptığı özel görüşmede dile getirmeliydi. Bu görüşmede gerek bizim Patriğimiz ve üst rütbeli ruhanilerimiz ve gerekse Patrik Bartholomeos ve beraberinde gelen ruhaniler arasında çok sıcak bir hava vardı. Şaşkınız!

Türkiye’deki gazetelerde bu olay ile ilgili çıkan haberlerde ise çok önemli hatalar yapıldı. Çünkü Bartholomeos bu anıt ve ikonaları İstanbul’a, Rum Patrikhanesi’ne getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için istemişti. Bir gazetemizin haber sitesinde çıkan; “Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli…(…)…Fener Rum Patriği bizi resmen hırsızlıkla suçluyor. Hâlbuki bahsettiği ikonaların gerçek sahibi bizleriz. Asıl Fener Rum Patrikhanesi yüzlerce yıl önce onları bizden çalmıştır” sözleri ile yine bir başka gazetenin haber sitesinde çıkan “Ancak eski dönemi de gözden geçirmek gerek. II. Dünya Savaşı sırasında çalınan ve Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli” şeklindeki haberler kanımızca Bulgaristan kaynakları irdelenmeden yapılmış acele haberlerdir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Rum Patriği Bartholomeos, bu anıt ve ikonaları İstanbul’a getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için Bulgaristan’dan istemişti.  

htthttps://21yyte.org/tr/

1870 BULGAR EKSARHLIĞI FERMANI HAKKINDA BİLGİ NOTU

Sarayda söz sahibi ve padişah ile yakın dost ve Rumlaşmış bir Bulgar olan Stefan Bogoridi [1] Bulgarların lehine bir takım girişimlerde bulunmaya başladı ve 18 Eylül 1848’de padişaha bir mektup yazarak İstanbul’da yaşayan Bulgar Cemaati’ne mahsus bir papaz evi kurulması için müsaade istedi. Stefan Bogoridi’nin mektubuna,  23 Eylül 1849  (6 Zilkade 1265) tarihli padişah iradesi ile izin verildi. [2] Bogoridi, şu anda üzerinde Demir Kilise’nin (Sveti Stefan)  bulunduğu, kendi mülkü olan ve üzerinde bir ev bulunan arsayı papaz evi yapımı için bağışladı. 9 Ekim 1849’da papaz evi ya da küçük kilise denilen ibadethane tamamlanarak 23 Ekim 1849’da yapılan bir törenle Arhidyakon Stefan (Aziz Stefan) adı ile takdis edildi. [3]

Yönetim kurulu bir süre sonra kilisenin karşısına bu gün de  “Metoh” olarak adlandırılan binayı inşa ettirmek için padişahtan izin aldı. 3 katlı ve 25 odalı bir bina olarak kısa sürede tamamlandı. Bina üzerinde bu gün de muhafaza edilmiş, görülebilen ve binanın üst kısmını bir uçtan diğer uca saran, Slavca bir yazı ile Padişaha teşekkür vardır.

Bulgarların bu dönemde milli duyguları uyanmakta, okulları için, milli ruhanilik için ve Bulgarca basılmış kitaplar için mücadele etmeye başladıkları izlenmektedir. [4]  Bulgarların patrikhanenin idaresinden kesinlikle ayrılma eğilimine girmeleri ve büyük bir kilise inşa etmek üzere padişaha bir dilekçe vermek üzere gerekli hazırlıkları yapmaları, Rum Patriği Kirilos’u harekete geçirdi. Bulgarları kazanmayı amaçlayan bir yaklaşımla bu istidayı bizzat kendisi saraya götürdü [5] ve Eylül 1858’de verilen bir fermanla kilise inşaatı için izin alındı. Bir yıl sonra, 25 Ekim 1859’da yapılan bir törenle de bu günkü Demir Kilise’nin bulunduğu yere temel atıldı. [6]

Bir süre sonra zeminin sağlam olmadığı ve denize doğru kaydığı ortaya çıkacak ve inşaat işi duracaktır. Zemine Buharlı bir şahmerdan kullanılarak, birkaç yüz adet çam ve meşe kazık zemine çakılarak sağlamlaştırılma yoluna gidildi, ancak bundan kesin bir sonuç alınamadı. Bu arada kilise yapımı için toplanan para da bitti ve temelleri zemine kadar atılmış bir şekilde kilise inşaatı yarım kaldı. [7]

Yıllar geçtikçe Rum ve Bulgarlar arasındaki anlaşmazlıklar daha da artmıştı. 1869 yılına gelindiğinde; bu çok uzayan mücadeleden ve kilise kavgalarından artık rahatsızlık duymaya başlayan Babıâli ve Ali Paşa meseleyi ele aldı ve önemli bir adım atarak 1869 yılında Rum ve Bulgarlardan itibarlı kişileri bir araya getiren bir komisyon kurdu. Ortaya çıkan mazbatanın maddelerine Patrikhane’nin itiraz etmesine rağmen mazbata Ali Paşa tarafından 5 Mart 1870’de Babıâli’ye sunuldu. [8] Meseleyi bir ferman ile çözmeye karar veren Sultan Abdülaziz de 6 Mart 1970’de Bulgarlara müstakil bir kilise kurulmasını, ruhani ve idari açıdan bağımsız olmalarını kabul etti. [9]

11 Mart 1870’de (8 Zilhicce 1286) 11 maddeden oluşan “Bulgar Eksarhlığı Fermanı” kabul edildi. [10] Rum Patrikhanesi ise 5 Nisan 1870’de bir mazbata ile bu fermana itiraz etti. Uzun bir dönem yazışmalar, itirazlar süreci yaşandı ve Ferman bu süre içinde yürürlüğe giremedi. Sonunda 6 Mart 1872’de (25 Zilhicce 1288) Sultan Abdülaziz’in izniyle Vidin Metropoliti Antim Efendi ilk Bulgar Eksarhı olarak seçildi. Bütün illerde bulunan Bulgarlar padişaha şükran mektupları göndermeye başladılar. Rum Dini Meclisi 10-24 ve 28 Eylül 1872 tarihlerinde yaptıkları üç oturum neticesinde padişah fermanına rağmen tüm Bulgarları aforoz etti. [11]

1877’de, Rusya’nın Osmanlıya savaş ilan etmesi Eksarh Antim’in gözden düşmesine neden oldu. Şüpheli kişilerle görüştüğü saptandı ve azledildi. 6 Mayıs 1877’de yapılan seçimle ikinci Eksarh olarak sarayın itimat ettiği Lofça Metropoliti (Lazar Yovçev 1840 -1915) Eksarh Yosif seçildi ve kendisine Birinci Rütbe Mecidi Nişanı verildi. [12] 1872’den 1945’e kadar tüm Bulgarlar Rum Patrikhanesi tarafından aforozlu (Shizmatik) sayıldılar.

1945 PROTOKOLÜ HAKKINDA BİLGİ NOTU

9 Eylül 1944’de Bulgaristan’da Sovyet Rusya destekli komünist bir rejim kuruldu. Bulgaristan Hükümeti dış dünya ile bağlarını tamamen koparmamak, hatta bazı ülkelere sempatik görünmek için Bulgar Ortodoks Kilisesi’ni destekler bir havaya girdi. Amaç kiliseyi devlete bağımlı/kukla bir idare olarak yönetmekti. Galip devletler siyasi etki alanlarını paylaşırken, Balkanları Sovyet Rusya’ya bırakmışlardı. Dış ülkeler ile olan ilişkilerinde bu ülkelere sempatik görünmek Rusya için de çok gerekliydi. Rusya’nın yöneticileri komünist idare altındaki -Bulgaristan gibi- diğer ülkelerin ulusal kiliselerini de kendi kiliselerine manevi açıdan bağımlı hale getirmeye çalışıyorlardı.

Ocak 1945’te, Moskova’da bir Ortodoks birliği toplantısı yapıldı. Fener Rum Patrikhanesi temsilcilerinin de katıldığı bu toplantıya; Bulgar Kilisesi temsilcileri katılamıyordu. Burada, Rus Patriği ”Kardeş Bulgaristan Kilisesi’nin de artık Ortodoks birliğine dâhil olması gerekir. Bu yolda her şeyin yapılması gerekmektedir.” fikrini ortaya attı. Bunun üzerine Rum Patriği; Bulgarların kendisine bir mektup yazarak 5 Mart 1870 tarihli padişah fermanı ile başlayıp 1872 yılında aforoz ile noktalanan ayrılık için özür dilenmesini istedi. Rus Patriği tarafından da benimsenen bu çözüm Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne derhal bildirildi.

21 Ocak 1945 tarihinde, Sofya’da acele olarak bir kilise genel kurulu toplandı ve Sofya Metropoliti Stefan Eksarh seçildi. Yine aynı kurulda komünist yöneticilerin dikte ettirdiği “Bulgar Ortodoks Kilisesi Tüzüğü” de onaylandı. Stefan, Eksarh seçilir seçilmez -aynı gün-  Rum Patrikhanesi’ne Rusya tarafından tavsiye edilen şekilde bir mektup yazdı. [13] 

3 Şubat 1945’de Nevrokopski Boris ve Tırnovski Sofroniy adlı iki Bulgar metropoliti, İstanbul’a geldiler ve Şişli’deki Eksarhlık binasına  -o tarihte sadece Eksarhlık Vekilliği- yerleştiler. 5 Şubat 1945’de o esnada İstanbul’da bulunan Bulgaristan uyruklu Arhimandrit [14] Andrey Veliçki ile birlikte Rum Patrikhanesi’ne giderek shizmanın kaldırılması ile ilgili görüşmelere başlanmasını rica ettiler. Şubat ayı içinde yapılan bir kaç görüşme sonucunda shizmanın kaldırılmasına karar verildi.

19 Şubat 1945’da Rum Patrikhanesi ”Tomos” denilen bir belge yayınlayarak Bulgar Kilisesi’ni tanıdığını ve kucakladığını açıkladı. Fener Rum Patriği Benyamin ile beraber Rum Patrikhanesi Sen Sinodu’nu teşkil eden 12 metropolit bu belgeyi imzaladılar.

19 Şubat 1945 tarihli bu Protokolde, iki tarafı bağlayan hiçbir madde bulunmamaktadır. İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesi ise karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olunması ile ilgili bir paragraftır. [15]

Bahsi geçen protokolün aslının bulunamamış olduğu gibi “Tomos” denilen dini belgenin de aslı ortada yoktur. Bulgar Kilisesi temsilcilerinin ise -ki bunlar Bulgar Vatandaşı 3 kişidirler- Türkiye’de yerleşik ve yaklaşık çoğu Türk Vatandaşı olan bir topluluk olan Türkiye’deki Bulgar Ortodoks Cemaati’nin dini hakları üzerinde böyle bir anlaşma yapmaya hakları yoktu.

Bu nedenle Türkiye Devleti devreye girerek protokolü imzalayan üç kişilik Bulgar heyetinde olup İstanbul’da yaşayan (Bulgar uyruklu) Andrey Veliçki’nin görevine devletce tarafından son verdirilmiş ve 6 Aralık 1945’te ülkeyi terk etmesi istenmiştir.

-------------------

[1] Osmanlı Tarihi sürecinde; Stefanaki Paşa ya da Aleko Paşa diye bilinir.  

[2] Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Bulgaristan İradeleri, No:18, Lef 1. Eksarh Yosif 1889 yılında aynı yere yeni bir kilise yapımı için müsaade için Babıâli’ye müracaatta, bu müsaadenin 8-17 Ekim 1849’da (Evahir-i Zilkade 1265) verildiğini belirtmektedir.

[3] Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984 s.67

[4] Tsarigratski Vesnik,  30 Mart 1857, Sayı:322

[5] BOA,   Bİ, No:876, Lef 7.

[6] Hasan Kuruyazıcı,  Mete Tapan,  Sveti Stefan Bulgar Kilisesi,   İstanbul 1998,  s. 21 Yapı Kredi Yayınları

[7] Hasan Kuruyazıcı,  Mete Tapan, a.g.e.,  s. 23

[8] BOA, Düvel-i Ecnebi Defteri, Bulgaristan Berat Defteri, sayfa 1 hüküm 1 ve BOA,   Bİ, No:104’den naklen.

[9] BOA,   Bİ, No:104’den naklen.

[10] Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 14 Kasım 1996 tarihli Bojidar Çipof’a hitaben verilen cevabi mektuptan alıntı.

[11] Bulgar Patrikhanesi Arşivi Müdürü Dr. Hristo Temelski’nin, 1870 shizması ve Bulgar Eksarhlığı’nın kuruluşu ile ilgili olarak Bojidar Çipof’a hazırladığı çalışmadan alıntı.

[12] BOA İrade-Hariciye, No:16616 ve 166637’den naklen. 

[13] Bulgar Patrikhanesi Arşivi, Tarih:  21 Ocak 1945,  protokol no: 360, Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı, s. 54-55-56-57 Bahsi geçen mektupta 21 Ocakta toplanan kurul ve kurulda alınan kararlar hakkında da ayrıntılı bilgi verilmektedir.

[14] Bir dini rütbe.

[15] Protokolün Rumca ve Bulgarca yazıldığı söylenen aslı ortada yoktur. Bilinen protokol suretleri veya tercümeleri ise şunlardır: 1/ Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı’nda çıkan Rumcası, 2/ Bulgar Patrikhanesi arşivinden gelen suret ki üzerinde “Prepis ot prepis = suretten suret” yazmaktadır, 3/ 1945 yılında Bulgar Eksarhlığı İstanbul Temsilciliği’nin evrakları arasından bulunan Bulgarca bir kopya (Aslı Bojidar Çipof arşivindedir.)  Elde bulunan tüm kopyalar tercüme edilmiş ve tamamen birbirlerinin motomot tercümeleri olduğu görülmüştür. Burada İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesidir ve her iki tarafın karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olmaları ile ilgili bir tek paragraftır.


29 Eylül 2013 Pazar

BULGAR KİLİSESİ’NDE “GİZLİ” AJANLAR İDDİASI


20 Eylül Cuma günü Bulgar Patriği Neofit ve bir heyet İstanbul’a geldiler. Bu ziyaretin amacı, yeni Bulgar Patriği sıfatıyla, İstanbul’daki Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ve Rum Patrikhanesi’ni ilk kez ziyaret etmekti.

Ziyaretin evvelinde, geçtiğimiz yıllarda da sıkça medyada yer alan, eski Bulgar Patriği Maksim ve diğer üst rütbeli ruhaniler hakkındaki komünist rejimin gizli ajanları olma iddiaları yeniden ortaya atıldı.

Müteveffa Patrik Maksim; Bulgaristan’ın 1989’da demokrasiye geçmesinin ardından, 1990 yılında yapılan, “Ulusal Yuvarlak Masa Toplantısı”nda komünist yönetimin adamı olmakla itham edilmiş, dini açıdan yasal bir şekilde seçilmemiş (antikanonik) ve eski idareciler tarafından bu göreve atanmış olduğu iddiası ortaya atılmıştı. Bu söylemler o kadar ileri gitti ki; Patrik Maksim’in Eski ve Yeni Ahid’i dahi tam olarak okumamış olduğu iddia edildi. Bu sürecin ardından Bulgaristan Kilisesi, uzun sürecek bir süreç ile iki başlı oldu ve Dünya Hıristiyanlık Tarihi’nde eşi benzeri olmayan bir rezalet ortaya çıktı.

Yeni Bulgar Patriği Neofit’in İstanbul temasları çerçevesinde, 20 Eylül Cuma günü Rum Patrikhanesi ziyareti vardı ve görüşmelerin ardından bu tür ziyaretçiler için mutat olduğu gibi, Patrikhane kilisesi olan Aya Yorgi Kilisesi’nde Bulgar Patriği’nin onuruna bir ayin icra edildi. Ayinin ardından Rum Patriği Bartholomeos Bulgar Patriğine (özetle) şöyle hitap etti: “Umarım sizinle eski Patrik Maksim ile olduğu gibi uyum içinde olacağız.”

Sanıyoruz ki Rum Patriği Bartholomeos, bu sözleri eski Bulgar Patrik Maksim ve ekibine vermiş olduğu desteği anımsatmak adına sarf etmiştir. Zira Bartholomeos o süreçte, Bulgaristan’ı birkaç kez ziyaret ederek Patrik Maksim’e destek olmuş ve dini açıdan onu yasal (kanonik) olarak kabul ettiğini vurgulamıştı.

Burada bahse konu olan Bartholomeos’un Bulgaristan ziyaretleri değildir. Bahse konu; Patrik Maksim’in kendi ülkesi içinde acze düşmüş, kendi halkının bir bölümü tarafından “Antikanonik” (kanon=dini yasalar) addedilerek “Komünist Ajanı” nitelemesi yapılmasıdır. Bu bağlamda; Bulgar Patriği ve bir kısım üst rütbeli Bulgar ruhanilerin o dönemde makamlarını muhafaza etmek adına her türlü dış desteğe ihtiyaçları vardı…

Bulgaristan’ın komünistlikten demokrasiye geçtiği dönemde büyük bürokratik sıkıntılar yaşanmış, Komünist Parti zamanında kurulan Bulgaristan Diyanet İşleri Müdürlüğü de demokratikleşen rejime etkisiz ve basiretsiz bir başlangıç sergilemişti. 1990’da, ülkenin sorunları arasında; Bulgar Patriği Maksim’in komünist yönetimin adamı olması ve yasal bir şekilde seçilmemiş -komünistler tarafından bu göreve getirilmiş- olması da gösterildi.

Devlet Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı bir rapora istinaden; Patrik ile 12 metropolitten oluşan Bulgar Kilisesi Sen Sinodu’nda komünist dönemde “Bulgar İstihbarat Teşkilatı” olan “DS”nin (Darzhavna Sigurnost) 11 ajanı bulunduğu açıklandı. 

(Yeni Bulgar Patriği Neofit de bu 11 kişi arasında gösterildi.)

Ancak Patrik Maksim, kendisi aleyhine sürdürülen tüm karşı iddialara rağmen, 98 yaşında vefat edene kadar makamında kalmıştır.

Bulgar Patriği Maksim’in komünist yönetimin adamı olması ve yasal bir şekilde seçilmemiş olduğunun açıklanması üzerine bir grup din adamı yeni bir oluşum gerçekleştirmek için harekete geçti ve Patrik Maksim ile ekibine karşı çalışmaya başladılar. 30 Mayıs 1992’de “Diyanet İşleri Komisyonu”nun başında olan Metodi Spasov, “Komünist Ajanı” olduğu gerekçesiyle, Patrik Maksim’in ve ekibinin azli için emir verdi ve aynı emirle yeni bir Sen Sinod tayin etti.

1 Haziran 1992 günü sabahın erken saatlerinde yeni tayin edilenler ve fedaileri Sen Sinod merkezini işgal ederek Patrik Maksim, ruhbanlar ve sivil memurların binaya girmelerini önlediler, içeride olanlar yaka paça dışarı attılar. Fedailerle çıkan arbede sonunda içeri giremeyen Patrik Maksim ve diğerleri çaresizce Sofya Metropolitliği’ne sığındılar ve uzun bir süre orayı Patrikhane merkezi olarak kullandılar. Böylece yukarıda da zikrettiğimiz gibi Ortodoksluk Tarihi’nde yaşanmamış bir süreç, iki başlılık başladı.

Nevrokop Metropoliti Pimen ikinci sinodun başına seçildi. Bu suretle Bulgaristan’daki her metropolitlik bölgesinde, Patrik Maksim’e bağlı olanlar ve Pimen’e bağlı olanlar şeklinde iki başlı bir yönetim başladı. 

(Bunun ne anlama geldiğini şöyle tarif edebiliriz: Türkiye’de her ilde bir İl Müftüsü vardır. Her ilde farklı gruplara bağlı 2 il müftüsü olmasını tasavvur edelim.)

Bulgaristan’daki iki başlı kilise skandalının ilk iki senesi boyunca Patrikhane’nin idari yönetim merkezi olan Sen Sinod binası, diğer grubun elinde kaldı. Bu süre zarfında, Patrik Maksim’in yasal olarak yaptığı tüm itirazlar sonuçsuz oldu. Bir tarafta yasal Sen Sinod’un başı olduğunu iddia eden Maksim; diğer tarafta Maksim komünist ajanıdır. O ve tarafları tayin ile gelmişlerdir. Biz gerçek Sen Sinoduz.” şeklinde konuşan Pimen taraftarları, dini açıdan rezalet sayılabilecek bu kavgayı sürdürürken Bulgaristan Devleti hadiselere sadece seyirci kaldı. 1 Haziran 1994 tarihinde Metropolit Neofit kalabalık bir fedai gurubuyla, binayı kaba kuvvet kullanarak geri aldı…

(O günün metropoliti Neofit bugün Bulgar Patriği’dir.)

Ocak 2012’de Bulgar ajanslarında ve gazetelerinde, Patrik Maksim ve diğer papazlar hakkındaki gizli ajanlar iddiası yeniden alevlendi.

Devlet Araştırma Komisyonu’nun raporuna istinaden 40 yılı aşkın süredir kilisenin başı olan Maksim’in gizli servis elemanı olduğu ayrıca Sen Sinod üyelerinin arasında da 11 eski gizli servis elemanı bulunduğu 17 Ocak 2012’de açıklandı.

İddiaya göre diğer adı geçen metropolitler arasında; Stara Zagora Metropoliti Galaktion, Vidin Metropoliti Dometyan, Plevne Metropoliti İgnati, Sliven Metropoliti Yoaniki, Veliko Turnovo Metropoliti Grigori, ABD, Kanada ve Avustralya Metropoliti Yosif, Vratsa Metropoliti Kalinik, Nevrokop Metropoliti Nataniel ve Orta Avrupa ve Rusçuk Metropoliti Simeon bulunmaktadır.

Devlet Araştırma Komisyonu tarafından gizli ajan oldukları iddia edilenlerin kullandıkları kod adlarının ise şöyle olduğu iddia edildi:

Galaktion = Misho

Dometyan= Dobrev

İgnati = Penev

Yoaniki = Kirileviç

Grigori = Vanyo

Yosif = Nikolov

Kalinik = Rilski

Nataniel = Blagoev

Simeon = Hristov

Şu an Bulgar Patriği olan Neofit’in kod adı = Simeonov

(Makalenin fotoğrafı= Patrik Neofit ve Bulgaristan İçişleri Bakanlığı’nın “Simeonov” kod adlı bir zarfı.)

Devlet Araştırma Komisyonu’nun araştırmasında sadece 12 kişi olan Sen Sinod üyeleri değil, diğer tüm metropolitler, manastırların ve Teolojik Seminarya’nın (İlahiyat fakültesi eşdeğerinde) yöneticileri de mercek altına alınmışlardır. Başta Varna Metropoliti Kiril olmak üzere diğer Sen Sinod üyelerinin pahalı arabalar kullandıkları ortaya çıktı. Adı geçen dosyanın komisyon Başkanı Georgi Yovchev, Sofya ve Plovdiv Katolik Cemaati Piskoposu, Petır için de 31 Temmuz 1988’den itibaren ajandı açıklaması yaptı.

24 Şubat’ta yapılan patrik seçimiyle Neofit işbaşına gelir gelmez Bulgar ajanslarında şu manşet yer aldı: “Eski komünist ajan Bulgar Kilisesi’nin başında.” 

Patrik Maksim’in 6 Kasım’da ölümünün ardından medyada Bulgar Kilisesi içindeki Bulgar istihbarat örgütü “Darzhavna Sigurnost ajanlarıyla ilgili haberler tekrar yer almaya başladı. Komünizm hayaletinin yeni bir patrik seçmeye hazırlandığı şeklinde benzetmeler de yapıldı. Merhum patrik ve diğer üst düzey ruhbanlar, Sofya Üniversitesi’nde felsefe profesörü ve dini bir yayın organı olan “Christianity and Culture” adlı derginin baş editörü Kalin Yanakiev örneğinde olduğu gibi anti-komünist davranışları eski rejime bildirmekle suçlandılar.  

Seçimlerin ardından Varna Metropoliti Kiril’in 9 Temmuz’da Karadeniz sahilinde ölü olarak bulunması ise hayli şüphelere yol açtı ve komünist ajanlar iddiaları tekrar ortaya atıldı.

Bulgar Haber Ajansı ölüm nedenini boğulma olarak bildirdi fakat Kiril’in üzerinde bir dalış maskesi ile şnorkel vardı ve Kiril çok iyi bir yüzücü olarak tanınmaktaydı. Maksim’in ardından seçim için yoğun kulis yapan fakat sonra aday olmayan, 1954 doğumlu Kiril için de Gizli Servis ajanı olduğu iddia edilmekteydi. Kiril’in bu hizmeti devlet güvenliği için değil de ABD Başkanı Barack Obama’nın da kullandığı Lincoln MKS marka hibrid lüks otomobil için yaptığı iddialar edilmiştir. Ancak kendisi bu aracın zengin bir Bulgar işadamı tarafından hediye olarak verildiğinde ısrar etti. 

Metropolit Kiril;1981 yılında Moskova'ya Bulgar Ortodoks Kilisesi Temsilcisi olarak gönderilene kadar DS’nin ajanı olduğu, 1989 yılında Varna Metropoliti olarak atandığında tekrar "aktif" olduğu iddialar arasındadır. [8]

Kiril’in bu yeniden aktif ajan olması kısa sürmüş olmalı ki; 10 Kasım 1989’da, iktidardaki Todor Jifkov yönetimi kansız bir darbe ile indirilerek “Büyük Demokrasi Dönemi” diye adlandırılan süreç başlayana kadar devam edebilmiştir. Metropolit Kiril’in 1981 yılında Moskova'ya Bulgar Ortodoks Kilisesi Temsilcisi olarak gönderilene kadar aktif olması ve sonra vazifeyi bırakmış olması ise gidilen yerin Moskova olması sebebiyle inandırıcı değildir.

Bulgaristan’da, Müteveffa Patrik Maksim, yeni Patrik Neofit ve Karadeniz’de şüpheli bir şekilde boğulmuş olan Metropolit Kiril ve diğer metropolitler hakkındaki “Komünist Ajanı” iddiaları bitmeyecek gibi görünüyor…