
Katılımcıların İmzaları…
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF'un, Bulgar Ortodoks Kiliseleri ile Rum Patrikhanesi Hakkında Çeşitli Yerlerde Çıkan Yazıları ve Makaleleri ile Katıldığı Televizyon Programlarından Videolar Bulunmaktadır.
17-26 Haziran tarihleri arasında Girit’te Pan Ortodoks Konseyi (ya da Genel Sinodu) yapılmaktadır ve bu toplantı Hıristiyan Tarihi’nde önemli bir yer alacaktır. Çünkü buna muadil bir genel Hıristiyan toplantısı en son 787’de yapılmıştı. Böyle bir ortak toplantı yapma fikri ilk olarak 1902’de ortaya atılmış ve hazırlıklarına Patrik Athenagoras’tan döneminde 1961 yılında başlanmıştı. 55 sene içinde ancak karar verilebilen bu toplantı; Katolik ve Ortodoks ayrışmasının katılığının da bir göstergesidir.
2016’da İstanbul’da yapılması kararlaştırılan bu toplantı, Rum Patriği Bartholomeos’un 2014’te başlayan girişimleri sonucunda kabul edilmiştir.
Yapılacak Pan Ortodoks Konseyi için ilk olarak Aya İrini Kilisesi istenmişti ve konseyin son provası 2016 Ocağında İstanbul’da yapılacaktı. Ancak bu esnada ortaya Rus Kilisesi faktörü çıktı! Rus Patriği Kiril; Türkiye ve Rusya arasında yaşanan, 24 Kasım’da bir askeri Rus uçağının düşürülmesinin ardından başlayan siyasi kriz nedeniyle İstanbul’daki toplantıya katılmayacaklarını bildirdi.
Nitekim 27 Mayıs’ta Yunanistan’ı ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Putin de Başbakan Tsipras'la birlikte yaptığı basın toplantısında, bir yandan Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istediğini söyledi, öte yandan da düşürülen uçak konusunda Türkiye'den hâlâ bir özür açıklaması beklediklerini dile getirdi ve de uçağın ikinci pilotunun öldürülmesinin savaş suçu olduğunu vurguladı.
Ve sonuç olarak bu önemli toplantı için, Rus Kilisesi’nin isteği ile Türkiye’de yapılmaması kararı alındı ve Girit’te yapılması kararlaştırıldı. Bu konuda Patrik Bartholomeos şöyle konuşmuştu: “Bizim misyonumuzun içeriği dinîdir, siyasi değildir. Ya iptal edecektik, ya da bir başka yere taşıyacaktık. Biz de İstanbul’daki Patrikliğimize bağlı olan Girit’te yapmaya karar verdik” Ancak ilerleyen günlerde Ruslar olağanüstü bir Sen Sinod toplantısı yaparak bu toplantıya katılmama kararı aldılar.
Bartholomeos Girit’e gitmek üzere hareket etmeden önce kendisine bu toplantı ile ilgili soru soran gazetecilere evvelâ İstanbul’da yapılması planlanan konseyin uçak krizini bahane eden Rus Patriği Kiril’in “İstanbul’a gelmeyiz” şeklindeki tepkisi üzerine Girit’te yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi.
Ardından ise Rus Patriği Kiril’in bu değişikliğe rağmen Girit’e de katılmayacağını şu sözlerle ifade etti: “Temennilerimiz toplantının İstanbul’da yapılmasıydı. Ama Rusların talebi üzerine bunu değiştirmek zorunda kaldık. Onlara da bir jest yaptık. Mademki Türkiye’ye gelmek istemiyorsunuz buyurun Cenevre’ye gidelim, buyurun Girit’e gidelim dedik. Ancak oraya da gelmiyorlar.”
Ruslardan başka Bulgar Patrikhanesi, Antakya Patrikhanesi ve Gürcistan Patrikhanesi’nin de bu toplantıya katılmama kararı almaları hakkında ise; “Ortodoks Âlemi 14 kiliseden müteşekkildir. Bu toplantıya 10 kilise geliyor, 4 kilise şu an gelmiyor. Ama belki son anda bir değişiklik olabilir. Sebep olarak da ‘Hazır değiliz. İmzalayacağımız metinleri düzeltelim’ dediler. Bunları tabii orada da çalışmalarımız esnasında yapabilirdik. Fakat son anda mazeretler çıkardılar.”
Bulgaristan bu toplantıya her ne kadar metinlerdeki çelişkiler nedeniyle katılma kararlarından vazgeçtiklerini deklare ettiyse de Bulgaristan’daki kaynaklarımızdan aldığımız bilgiye göre; Bartholomeos’un 7 Kasım 2015’te Bulgaristan ziyaretinde yarattığı politik skandaldan ötürü Bulgar Hükümeti’nin, Bulgar Kilisesi’nin Pan Ortodoks Konseyi’ne katılmasına yönündeki telkinleri de etken olmuştur.
Bu toplantı öncelikle Ortodoks kiliseler arasında mevcut olan problemleri masaya yatırmayı ve var olan ihtilafları çözmeyi amaçlıyordu. Konseyin ana başlıkları şunlardır: Ortodoks Diasporası’nın sorunları, Otonom kiliselerin durumu, Perhiz kuralları, Evlilik ve aile konusunda yaşanan gelişmeler ve sorunlar, Ortodoksların diğer Hıristiyan kiliseleri ile ilişkileri ve Teknoloji ve bilimde yaşanan gelişmelerin Ortodoks dünyasında yarattığı yenilikler ve sorunlar.
Aslında problemler arasında Ukrayna Kilisesi'nin geçmişten gelen Moskova Patrikliğine karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi de bulunmaktadır. Ukrayna Kilisesi; 1686 yılında Rum Patrikhanesi’nin onayıyla Moskova Patrikliği'ne bağlanmıştır. Bu kararın iptal edilmesi için Ukrayna Kilisesi uzun zamandır Rum Patrikhanesi’nin desteğini istemekteydi. Bartholomeos 2008 yılında bu meseleyi görüşmek üzere Ukrayna'ya bir ziyaret yapmış ve ardından dönemin Rus Patriği II. Aleksey ile de görüştükten sonra İstanbul’a dönmüştü. Bu süreçte Rusya; Türkiye'ye doğalgaz üzerinden baskı uygulayarak bu konuyu siyasi hamlelerle savuşturmak eğilimini göstermişti. Bu bir anlamda Rusya Devleti’nin Rus Patrikhanesi’ne de doğal bir desteğidir. Ve böylece 2008 yılında Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna Kilisesi'ni direk kendi bünyesine bağlama girişimi akamete uğradı ancak 2014’te Ukrayna'da meydana gelen olaylar ve Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi bazı dengeleri değiştirdi.
Girit’te yapılan Pan Ortodoks Konseyi’nde Ukrayna konusunun ele alınmayacağı önceden deklare edilmişti ve Muğla (Telmessos) Metropoliti Job’un yönettiği bir basın toplantısında bu soru kendisine “Ukrayna konusu da görüşülecek mi?” şeklinde sorulunca net olarak “Bu gündemde Ukrayna konusu yoktur.” cevabı verildi.
Rusya’nın; asırlardır Moskova için “Üçüncü Roma” hayalleri süregelmektedir. 12 Şubat 2016’da Papa Franciscus ile Patrik Kiril, Küba'da bir araya geldiklerinde bu görüşmeyi Rus kaynakları “Ortodoks Dünyası lideri ile Katolik Dünyası’nın lideri buluştular” şeklinde yansıtmışlardı.
Patrik Kiril başkanlığında acil olarak toplanan Rus Kilisesi Sen Sinodu Girit'te toplanacak Konseye katılmama kararı aldı ve ayrıca Sırp, Bulgar ve Antakya Ortodoks Kiliselerini de kendi safına katmak için çaba sarf edildi. Rus Kilisesi, Kiev ve Ukrayna'dan vazgeçmek niyetinde değildir. Bu nedenle Rum Patrikhanesi’nin konsey hamlesini engellemek için elinden geleni yaptığı görülmektedir.
Rus Kilisesi’nin olağanüstü Sen Sinod toplantısının ardından ise (özetle) şu açıklama yapılmıştır: “Bütün Ortodoks Otokefal Kiliseler katılmadığı takdirde bu toplantının bir ‘Pan Ortodoks Konseyi’ olamayacağından, burada alınacak kararların da geçersiz olacağını beyan etmek isteriz. Yapılması gereken en doğru adım, bu konseyin ertelenmesi olmalıdır. Konseyin geçerli olması için bütün Otokefal kiliselerin hazır bulunması gerekmektedir ancak başta Antakya Kilisesi olmak üzere Gürcü, Sırp ve Bulgar Kiliseleri konseye katılmayacaklardır. (Sırp Kilisesi son anda karar değiştirerek konseye katılmıştır.) Böyle eksik katılımlı bir konseyde ele alınacak konular ile ilgili kaygılıyız ve Ukrayna Kilisesi'nin Otokefallığı meselesinin de bu konseyde gündeme gelmesinden de ayrıca kaygı duymaktayız.”
17-26 Haziran olarak deklare edilen Konsey için Bartholomeos 15 Haziran’da Girit’e geldi. Diğer kilise önderlerinin intikali ise 16 Haziran’da gerçekleşti. Konsey süresince; 18 Haziran’da Heraklion Belediye Başkanı Claus Labrino tarafından bir resepsiyon verildi. 19 Haziran Pazar günü kilise ayinlerinin ardından Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos tarafından bir resepsiyon verildi ve Bartholomeos Cumhurbaşkanına ve kilise temsilcilerine hitaben bir konuşma yaptı. 20 Haziran Pazartesi günü ise oturumlara başlandı. Programda 16 oturum ve bir kapanış oturumu görülmektedir. 25 Haziran’da ise ABD’li Arhonlar tarafından Denizcilik Müzesi’nde kilise önderlerine bir resepsiyon verilecektir.
Çok sayıda Vatikan temsilcisi din adamının katıldığı konseyde Papa Francis’in yolladığı bir mektup da okundu ve Papa’nın resmi Twetter hesabından 19 Haziran’da konsey için iyi temenniler dileyen bir twet atıldı.
(Bir sonraki yazımızda; Pan Ortodoks Konseyi’nde varılan sonuçlar ile oturumlar esnasında irdelenmesi gereken diğer hususları ele alacağız. Yine bir sonraki yazımızda –bu makalenin çok uzun olmaması için- yer vermediğimiz Konsiller Tarihi ile Katolik/Ortodoks ayrışmasının kronolojisini de değerlendireceğiz)
Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz 7 Kasım’da Sofya’ya giderek bir ziyarete başlamıştı. Bu ziyaret kapsamında; Bulgar Patriği 1.Neofit, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ve Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşmeler yapmak ve Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından kendisine verilecek olan fahri doktora ünvanını almak üzere gidiyordu. Ayrıca Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev tarafından kendisine Bulgaristan’ın en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı” da verilecekti.
"Stara Planina Nişanı”nın Bartholomeos’a verilecek olması bazı kesimlerce sert tepkilere neden oldu. Bartholomeos Sofya gezisi esnasında soru soran gazetecilere bu ziyaretinin gerekçesini; geçen yıl ölen Bulgar Patriği Maksim'in daha önce İstanbul'da Rum Patrikhanesi'ne yaptığı ziyaretin bir iadesi olarak açıkladı.
Ancak başta yüksek tirajlı “Trud Gazetesi” olmak üzere çeşitli medya organlarında verilecek nişandan ötürü tepkisel haberler çıktı. Çıkan haberler arasında, bu gezinin bir maksadının da -her ne kadar Kasım’da yapılıyor olsa bile- 18 Şubat 1945 tarihinde, Bulgaristan Kilisesi ile Patrikhane arasında yapılan bir protokolün 70. Yılı için olduğu belirtilmekteydi.
1870’te Sultan Abdülaziz tarafından verilen “Bulgar Eksarhlığı Fermanı”nın ardından, Rum Patrikhanesi Bulgar Halkı’nı “Shizmatik” (Aforozlu) ilân etmişti. 1945 ise shizmanın ortadan kaldırıldığı tarihtir.
(Yazımızın sonunda 1870 Fermanı ile 1945 Protokolü hakkında tarihsel bilgiler içeren bilgi notlarımız bulunmaktadır.)
Rum Patriği Bartholomeos, ilk olarak Bulgar Ortodoks Kilisesi Patriği Neofit ile özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmede her iki taraftan yüksek rütbeli ruhaniler ve misafirler de yer aldılar. 8 Kasım’da Sofya’daki “Aleksandar Nevski Katedrali”nde, Bulgaristan'ın eski Kralı ve bir dönem başbakanı olan Simeon Sakskoburgotski, Spor Bakanı Krasen Kralev ve bazı diplomatların da katıldığı bir ayinden sonra Bartholomeos 45 dakikalık bir konuşma yaptı. Konuşmasındaki 30 dakikayı bir skandala yol açacak ifadeler kullanarak sürdürdü.
1870 Bulgar Eksarhlığı Fermanı’ndan başlayarak tarihsel bir anlatımla ve Bulgar Kilisesi Tarihi’ni de eleştirerek 2. Dünya Savaşı esnasında eski Ege Makedonya’sı coğrafyasında bulunan kentlerdeki, Bulgar Kiliselerinden toplanarak Bulgaristan’a getirilen dini anıtların ve tarihi ikonaların Yunanistan’a geri verilmesini istedi. Bulgar Basınında bu konuşma çok sert, kırıcı, azarlayıcı ve aşağılayıcı olarak nitelendirildi. Konuşmadaki; üstünlük iddiası, Yunan Kilisesi’nin hegemonyasını öne sürme ve Bulgarları aşağılama tavırları, Bulgarların infialine neden oldu. Bulgarların Yunan Kilisesi sayesinde Hıristiyan ve Bulgar olarak kalabildiklerini de öne süren Patrik, “Ancak Bulgaristan bize hiç minnettar olmadı” dedi. Ertesi çıkan tüm gazetelerde tepki haberleri yer aldı.
Bu konuşmanın ardından birçok Bulgar tarihçi de tepkisel olarak çeşitli televizyonlara çıkarak açıklamalarda bulundular ve söz konusu anıtlar ve ikonaların, o dönemde Bulgar Kiliselerine ait olan Ohri, Seres ve Drama’da bulunan Bulgar kiliselerinin dini objeleri olduğunu ve savaşta imha edilmemek için Bulgaristan'a getirildiğini hatırlattılar. Rum Patriğinin “Bulgaristan'ın 2. Dünya Savaşı’nda Yunanistan'da ele geçirdiği ve çaldığı anıtlar ile ikonaları geri istiyoruz. Aldığınız yere geri gönderin!” şeklindeki sözlerini ise “Skandal ve Yüzsüz Bir İstek” olarak nitelendirdiler. Pazar günü sabah ayininden sonra programa uygun olarak Bulgaristan Bilimler Akademisi tarafından Bartholomeos’a "Fahri Doktora" unvanı verildi.
9 Kasım Pazartesi günü ise programa göre Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev'in elinden ülkenin en yüksek devlet nişanı olan "Stara Planina Nişanı”nı almak üzere Cumhurbaşkanlığı binasına geçildi. Ancak törene katılanların çoğu böyle bir konuşmanın ardından Cumhurbaşkanı tarafından Stara Planina Nişanı”nın verilmesine dahi tepkiliydiler. Bulgaristan Kilisesi’nin üst düzey temsilcileri metropolitler ve diğer ruhaniler, Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in makamında yapılan törenden sonra, toplu fotoğraf çekimine katılmayarak Patriği boykot ettiler. Bir Bulgar gazetesinde ise Bartholomeos'un bu beklenmeyen çıkışı; Bulgaristan Kilisesi üzerinde hep etkili olan Rus Kilisesi’ne karşı bir gövde gösterisi olarak nitelendirildi.
Pazartesi saat 18.00’de planlanan Başbakan Boyko Borisov ile özel görüşme; Başbakanlık tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iptal edildi. Rum Patriği de bu gelişmenin ardından yapacağı basın toplantısını iptal etti.
Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 9 Kasım tarihli gece haberlerinde (özetle) şu haber çıktı:
“Bartholomeos 2. Dünya Savaşı sırasında Ege Makedonyası’nda bulunan Bulgar kiliselerinden ülkeye getirilen dini objeler ve ikonaların Yunanistan’daki alındığı kiliselere iade edilmesini istedi”. Bartholomeos'un akşamüstü için öngördüğü özel basın toplantısından da gerekçe gösterilmeden vazgeçildiği belirtildi. Aynı canlı yayına bağlanan Muhabir Hristina Baksanova; Patriğin Bulgarları hırsızlıkla suçlaması ve ortaya çıkan tepkilerden ötürü, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un ertesi gün Patrik Bartholomeos ile yapacağı, önceden planlanan görüşmesini gerekçe göstermeden iptal ettiğini duyurdu.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, skandal niteliğindeki böyle bir talep ve suçlanma karşısında bunu hiç beklemediklerini ve çok şaşırdığını, kendi tertiplediği ödül töreninden bir gün sonra itiraf etti. Bulgar Basınında bu sonradan gelen itiraf için; Bulgaristan Sosyalist Partisi Başkanı Mihail Mikov’un, Ulusal Meclis Başkanı Tsetksa Tsacheva’yı göreve çağırarak, Bartholomoes’a verilen devlet nişanının iptal edilmesini ve bunun Resmi Gazete'de derhal yayınlanması için verdiği soru önergesinin ardından “Mecburen yaptı” şeklinde değerlendirmesi yapıldı.
Bu gezi esnasında bir başka gelişme de önde gelen bilim ve din adamları tarafından hazırlanmış, 256 imzalı bir deklarasyon Bartholomeos’a verildi. Aralarında Prof. Klimentina İvanova, Prof. Vasil Güzelev, Prof. Vasil Markov olmak üzere 28 Profesör ile 32 doçentin de imzaladığı bu bildiri; “Bulgaristan Patrikliği’nin Ortodoks Kiliseleri Arasında 5.Yeri Alması İçin Çağrı” adıyla sunuldu.
Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü Bojidar Dimitrov’un katıldığı bir röportajda (özetle) şu haber çıktı:
“Rum Patrikhanesi tarafından yaratılan skandal ile ilgili ne diyeceksiniz? Nasıl tanımlamamız lazım bu ruhani materyalleri aldık mı? Bartholomeos’un deyişiyle çaldık mı?…Bu materyaller o tarihte Ege Makedonya’sında bulunan Bulgar yönetimi altındaki bölgelerden savaşta imha edilmemesi için getirtilmiştir. Çalınmamıştır! Ohri, Seres ve Drama kentlerindeki 49 Hıristiyan köyün 45’i Bulgar köyleridir ve bu 45 köyün bulunduğu kiliselerden alınmış dini materyaller bahis konusudur. Biz nasıl bunları çalmış olabiliriz. Topladık ve muhafaza ettik. Bunu yapmamış olsaydık o savaş esnasında zaten imha olacaklardı. …Peki, bu durum niye yaratıldı. …Bilmiyorum! Sadece bir ay evvel İstanbul’da kendisi ile görüşen bir heyette bulundum. Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak bana bu konuda tek bir kelime edilmedi. Gerçekten şaşkınız! Başbakanımızın Bartholomeos ile yapacağı görüşmeyi gerekçe belirtmeden iptal etmesi çok doğru olmuştur. Bu dini değil politik bir harekettir, Yunanistan Devleti’nin müdahil olabileceği bir durumdur. Siyasi olmayan bir kurumun yarattığı bir skandaldır.
Hadi ben de Bulgaristan Ulusal Müzesi Müdürü olarak Selanik’e bir ziyaret yapsam ve orada Batı Trakya’yı ve Ege Makedonya’sını ne zaman bize iade edeceksiniz? -ki bunlar da 1. Dünya Savaşı’nda bizden zorla alınan yerlerdir- şeklinde bir soru sorsam başıma acaba neler gelir? Beni o anda döverler ve sınır dışı ederler! …Peki! Anlıyorum ki hiçbir şeyi iade etmeyeceğiz, bu bir filetizm (Din adına milliyetçilik) davranışıdır.”
Bahsi geçen anıtsal değeri olan objeler ve ikonaların büyük bir kısmı Ulusal Tarih Müzesi’nde, bir kısmı ise İvan Duycev Kültür Merkezi’nde bulunmaktadır.
Bulgaristan BTV Televizyonu’nun 11 Kasım tarihli sabah haberlerinde Bulgaristan Sen Sinodu’ndan Dionisiy’in katıldığı bir başka röportajda ise (özetle) şu haber çıktı:
“Bu skandal yeni değildir ve böyle bir hareket yapılması daha önceden de bekleniyordu. Ama bu tema devletlerarası bir durumdur. Kiliseler arası bir durum değildir ve zaten bu ruhani materyaller de devlete ait iki farklı kurumda sergilenmektedir. Yani Bulgar Patrikhanesi’nin uhdesinde değildirler. Bartholomeos samimi ise bu durumu Patriğimiz Neofit ile gelir gelmez yaptığı özel görüşmede dile getirmeliydi. Bu görüşmede gerek bizim Patriğimiz ve üst rütbeli ruhanilerimiz ve gerekse Patrik Bartholomeos ve beraberinde gelen ruhaniler arasında çok sıcak bir hava vardı. Şaşkınız!”
Türkiye’deki gazetelerde bu olay ile ilgili çıkan haberlerde ise çok önemli hatalar yapıldı. Çünkü Bartholomeos bu anıt ve ikonaları İstanbul’a, Rum Patrikhanesi’ne getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için istemişti. Bir gazetemizin haber sitesinde çıkan; “Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli…(…)…Fener Rum Patriği bizi resmen hırsızlıkla suçluyor. Hâlbuki bahsettiği ikonaların gerçek sahibi bizleriz. Asıl Fener Rum Patrikhanesi yüzlerce yıl önce onları bizden çalmıştır” sözleri ile yine bir başka gazetenin haber sitesinde çıkan “…Ancak eski dönemi de gözden geçirmek gerek. II. Dünya Savaşı sırasında çalınan ve Patrikhane’ye ait aziz ikonalar gerçek sahibine iade edilmeli” şeklindeki haberler kanımızca Bulgaristan kaynakları irdelenmeden yapılmış acele haberlerdir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Rum Patriği Bartholomeos, bu anıt ve ikonaları İstanbul’a getirmek için değil, Yunanistan’a iade edilmesi için Bulgaristan’dan istemişti.
1870 BULGAR EKSARHLIĞI FERMANI HAKKINDA BİLGİ NOTU
Sarayda söz sahibi ve padişah ile yakın dost ve Rumlaşmış bir Bulgar olan Stefan Bogoridi [1] Bulgarların lehine bir takım girişimlerde bulunmaya başladı ve 18 Eylül 1848’de padişaha bir mektup yazarak İstanbul’da yaşayan Bulgar Cemaati’ne mahsus bir papaz evi kurulması için müsaade istedi. Stefan Bogoridi’nin mektubuna, 23 Eylül 1849 (6 Zilkade 1265) tarihli padişah iradesi ile izin verildi. [2] Bogoridi, şu anda üzerinde Demir Kilise’nin (Sveti Stefan) bulunduğu, kendi mülkü olan ve üzerinde bir ev bulunan arsayı papaz evi yapımı için bağışladı. 9 Ekim 1849’da papaz evi ya da küçük kilise denilen ibadethane tamamlanarak 23 Ekim 1849’da yapılan bir törenle Arhidyakon Stefan (Aziz Stefan) adı ile takdis edildi. [3]
Yönetim kurulu bir süre sonra kilisenin karşısına bu gün de “Metoh” olarak adlandırılan binayı inşa ettirmek için padişahtan izin aldı. 3 katlı ve 25 odalı bir bina olarak kısa sürede tamamlandı. Bina üzerinde bu gün de muhafaza edilmiş, görülebilen ve binanın üst kısmını bir uçtan diğer uca saran, Slavca bir yazı ile Padişaha teşekkür vardır.
Bulgarların bu dönemde milli duyguları uyanmakta, okulları için, milli ruhanilik için ve Bulgarca basılmış kitaplar için mücadele etmeye başladıkları izlenmektedir. [4] Bulgarların patrikhanenin idaresinden kesinlikle ayrılma eğilimine girmeleri ve büyük bir kilise inşa etmek üzere padişaha bir dilekçe vermek üzere gerekli hazırlıkları yapmaları, Rum Patriği Kirilos’u harekete geçirdi. Bulgarları kazanmayı amaçlayan bir yaklaşımla bu istidayı bizzat kendisi saraya götürdü [5] ve Eylül 1858’de verilen bir fermanla kilise inşaatı için izin alındı. Bir yıl sonra, 25 Ekim 1859’da yapılan bir törenle de bu günkü Demir Kilise’nin bulunduğu yere temel atıldı. [6]
Bir süre sonra zeminin sağlam olmadığı ve denize doğru kaydığı ortaya çıkacak ve inşaat işi duracaktır. Zemine Buharlı bir şahmerdan kullanılarak, birkaç yüz adet çam ve meşe kazık zemine çakılarak sağlamlaştırılma yoluna gidildi, ancak bundan kesin bir sonuç alınamadı. Bu arada kilise yapımı için toplanan para da bitti ve temelleri zemine kadar atılmış bir şekilde kilise inşaatı yarım kaldı. [7]
Yıllar geçtikçe Rum ve Bulgarlar arasındaki anlaşmazlıklar daha da artmıştı. 1869 yılına gelindiğinde; bu çok uzayan mücadeleden ve kilise kavgalarından artık rahatsızlık duymaya başlayan Babıâli ve Ali Paşa meseleyi ele aldı ve önemli bir adım atarak 1869 yılında Rum ve Bulgarlardan itibarlı kişileri bir araya getiren bir komisyon kurdu. Ortaya çıkan mazbatanın maddelerine Patrikhane’nin itiraz etmesine rağmen mazbata Ali Paşa tarafından 5 Mart 1870’de Babıâli’ye sunuldu. [8] Meseleyi bir ferman ile çözmeye karar veren Sultan Abdülaziz de 6 Mart 1970’de Bulgarlara müstakil bir kilise kurulmasını, ruhani ve idari açıdan bağımsız olmalarını kabul etti. [9]
11 Mart 1870’de (8 Zilhicce 1286) 11 maddeden oluşan “Bulgar Eksarhlığı Fermanı” kabul edildi. [10] Rum Patrikhanesi ise 5 Nisan 1870’de bir mazbata ile bu fermana itiraz etti. Uzun bir dönem yazışmalar, itirazlar süreci yaşandı ve Ferman bu süre içinde yürürlüğe giremedi. Sonunda 6 Mart 1872’de (25 Zilhicce 1288) Sultan Abdülaziz’in izniyle Vidin Metropoliti Antim Efendi ilk Bulgar Eksarhı olarak seçildi. Bütün illerde bulunan Bulgarlar padişaha şükran mektupları göndermeye başladılar. Rum Dini Meclisi 10-24 ve 28 Eylül 1872 tarihlerinde yaptıkları üç oturum neticesinde padişah fermanına rağmen tüm Bulgarları aforoz etti. [11]
1877’de, Rusya’nın Osmanlıya savaş ilan etmesi Eksarh Antim’in gözden düşmesine neden oldu. Şüpheli kişilerle görüştüğü saptandı ve azledildi. 6 Mayıs 1877’de yapılan seçimle ikinci Eksarh olarak sarayın itimat ettiği Lofça Metropoliti (Lazar Yovçev 1840 -1915) Eksarh Yosif seçildi ve kendisine Birinci Rütbe Mecidi Nişanı verildi. [12] 1872’den 1945’e kadar tüm Bulgarlar Rum Patrikhanesi tarafından aforozlu (Shizmatik) sayıldılar.
1945 PROTOKOLÜ HAKKINDA BİLGİ NOTU
9 Eylül 1944’de Bulgaristan’da Sovyet Rusya destekli komünist bir rejim kuruldu. Bulgaristan Hükümeti dış dünya ile bağlarını tamamen koparmamak, hatta bazı ülkelere sempatik görünmek için Bulgar Ortodoks Kilisesi’ni destekler bir havaya girdi. Amaç kiliseyi devlete bağımlı/kukla bir idare olarak yönetmekti. Galip devletler siyasi etki alanlarını paylaşırken, Balkanları Sovyet Rusya’ya bırakmışlardı. Dış ülkeler ile olan ilişkilerinde bu ülkelere sempatik görünmek Rusya için de çok gerekliydi. Rusya’nın yöneticileri komünist idare altındaki -Bulgaristan gibi- diğer ülkelerin ulusal kiliselerini de kendi kiliselerine manevi açıdan bağımlı hale getirmeye çalışıyorlardı.
Ocak 1945’te, Moskova’da bir Ortodoks birliği toplantısı yapıldı. Fener Rum Patrikhanesi temsilcilerinin de katıldığı bu toplantıya; Bulgar Kilisesi temsilcileri katılamıyordu. Burada, Rus Patriği ”Kardeş Bulgaristan Kilisesi’nin de artık Ortodoks birliğine dâhil olması gerekir. Bu yolda her şeyin yapılması gerekmektedir.” fikrini ortaya attı. Bunun üzerine Rum Patriği; Bulgarların kendisine bir mektup yazarak 5 Mart 1870 tarihli padişah fermanı ile başlayıp 1872 yılında aforoz ile noktalanan ayrılık için özür dilenmesini istedi. Rus Patriği tarafından da benimsenen bu çözüm Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne derhal bildirildi.
21 Ocak 1945 tarihinde, Sofya’da acele olarak bir kilise genel kurulu toplandı ve Sofya Metropoliti Stefan Eksarh seçildi. Yine aynı kurulda komünist yöneticilerin dikte ettirdiği “Bulgar Ortodoks Kilisesi Tüzüğü” de onaylandı. Stefan, Eksarh seçilir seçilmez -aynı gün- Rum Patrikhanesi’ne Rusya tarafından tavsiye edilen şekilde bir mektup yazdı. [13]
3 Şubat 1945’de Nevrokopski Boris ve Tırnovski Sofroniy adlı iki Bulgar metropoliti, İstanbul’a geldiler ve Şişli’deki Eksarhlık binasına -o tarihte sadece Eksarhlık Vekilliği- yerleştiler. 5 Şubat 1945’de o esnada İstanbul’da bulunan Bulgaristan uyruklu Arhimandrit [14] Andrey Veliçki ile birlikte Rum Patrikhanesi’ne giderek shizmanın kaldırılması ile ilgili görüşmelere başlanmasını rica ettiler. Şubat ayı içinde yapılan bir kaç görüşme sonucunda shizmanın kaldırılmasına karar verildi.
19 Şubat 1945’da Rum Patrikhanesi ”Tomos” denilen bir belge yayınlayarak Bulgar Kilisesi’ni tanıdığını ve kucakladığını açıkladı. Fener Rum Patriği Benyamin ile beraber Rum Patrikhanesi Sen Sinodu’nu teşkil eden 12 metropolit bu belgeyi imzaladılar.
19 Şubat 1945 tarihli bu Protokolde, iki tarafı bağlayan hiçbir madde bulunmamaktadır. İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesi ise karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olunması ile ilgili bir paragraftır. [15]
Bahsi geçen protokolün aslının bulunamamış olduğu gibi “Tomos” denilen dini belgenin de aslı ortada yoktur. Bulgar Kilisesi temsilcilerinin ise -ki bunlar Bulgar Vatandaşı 3 kişidirler- Türkiye’de yerleşik ve yaklaşık çoğu Türk Vatandaşı olan bir topluluk olan Türkiye’deki Bulgar Ortodoks Cemaati’nin dini hakları üzerinde böyle bir anlaşma yapmaya hakları yoktu.
Bu nedenle Türkiye Devleti devreye girerek protokolü imzalayan üç kişilik Bulgar heyetinde olup İstanbul’da yaşayan (Bulgar uyruklu) Andrey Veliçki’nin görevine devletce tarafından son verdirilmiş ve 6 Aralık 1945’te ülkeyi terk etmesi istenmiştir.
-------------------
[1] Osmanlı Tarihi sürecinde; Stefanaki Paşa ya da Aleko Paşa diye bilinir.
[2] Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Bulgaristan İradeleri, No:18, Lef 1. Eksarh Yosif 1889 yılında aynı yere yeni bir kilise yapımı için müsaade için Babıâli’ye müracaatta, bu müsaadenin 8-17 Ekim 1849’da (Evahir-i Zilkade 1265) verildiğini belirtmektedir.
[3] Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984 s.67
[4] Tsarigratski Vesnik, 30 Mart 1857, Sayı:322
[5] BOA, Bİ, No:876, Lef 7.
[6] Hasan Kuruyazıcı, Mete Tapan, Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, İstanbul 1998, s. 21 Yapı Kredi Yayınları
[7] Hasan Kuruyazıcı, Mete Tapan, a.g.e., s. 23
[8] BOA, Düvel-i Ecnebi Defteri, Bulgaristan Berat Defteri, sayfa 1 hüküm 1 ve BOA, Bİ, No:104’den naklen.
[9] BOA, Bİ, No:104’den naklen.
[10] Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 14 Kasım 1996 tarihli Bojidar Çipof’a hitaben verilen cevabi mektuptan alıntı.
[11] Bulgar Patrikhanesi Arşivi Müdürü Dr. Hristo Temelski’nin, 1870 shizması ve Bulgar Eksarhlığı’nın kuruluşu ile ilgili olarak Bojidar Çipof’a hazırladığı çalışmadan alıntı.
[12] BOA İrade-Hariciye, No:16616 ve 166637’den naklen.
[13] Bulgar Patrikhanesi Arşivi, Tarih: 21 Ocak 1945, protokol no: 360, Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı, s. 54-55-56-57 Bahsi geçen mektupta 21 Ocakta toplanan kurul ve kurulda alınan kararlar hakkında da ayrıntılı bilgi verilmektedir.
[14] Bir dini rütbe.
[15] Protokolün Rumca ve Bulgarca yazıldığı söylenen aslı ortada yoktur. Bilinen protokol suretleri veya tercümeleri ise şunlardır: 1/ Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel Protokol Sayısı’nda çıkan Rumcası, 2/ Bulgar Patrikhanesi arşivinden gelen suret ki üzerinde “Prepis ot prepis = suretten suret” yazmaktadır, 3/ 1945 yılında Bulgar Eksarhlığı İstanbul Temsilciliği’nin evrakları arasından bulunan Bulgarca bir kopya (Aslı Bojidar Çipof arşivindedir.) Elde bulunan tüm kopyalar tercüme edilmiş ve tamamen birbirlerinin motomot tercümeleri olduğu görülmüştür. Burada İstanbul Bulgar Ortodoks Cemaati’ni ilgilendiren tek madde olan “D” maddesidir ve her iki tarafın karşılıklı olarak papaz kutsanmasına yardımcı olmaları ile ilgili bir tek paragraftır.