soykırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
soykırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Nisan 2011 Pazar

BULGARİSTAN’DAKİ “MÜFTÜ KRİZİ” VE TÜRK DÜŞMANLIĞI

31 Ekim 2009'da Bulgaristan’daki Türklerin Başmüftü olarak Mustafa Aliş Hacı’yı seçmesiyle birlikte Yunanistan’ın Batı Trakya’daki seçilmiş başmüftülere yaptığı gibi bir uygulama başladı. Bulgaristan Yüksek Mahkemesi’nin seçimi tanımaması, şaibeli bir kişi olan Nedim Gençev’i bu göreve getirmiş oldu ve protestolar başladı. Bulgaristan’ın farklı illerinden gelerek Sofya’da toplanan bine yakın din adamı bir toplantı yaptılar ve ardından bir yürüyüş gerçekleştirdiler.
Seçilmiş Başmüftü Mustafa Aliş Hacı bu atama kararı ile ilgili olarak şu sözleri söyledi: “Hiç bir zaman devletin karşısında olmadık. Biz Bulgaristan'ın hepimiz için ana olmasını istiyoruz. İrademizi özgürce belirtmek istiyoruz. Özgürlük, barış ve tüm ülke halkı için eşitlik diliyoruz, dinimizi özgürce yaşamak istiyoruz.”  Başmüftülük Avukatı Asan İmamov da mahkeme kararının aksine Mustafa Aliş Hacı’nın seçiminin tamamen yasalara uygun olarak yapıldığını dile getirdi. Toplantıda, 150 bin Müslüman’ı temsilen imam ve müftülerin hazırladığı bir deklarasyon da Bulgaristan devlet makamlarına gönderildi ama bir işe yaramadı.
2010 yılı içinde Bulgaristan Devleti bir yandan olumlu izlenim verme gayreti gösterdi ama diğer yandan da devlet kurumları, başta mahkemeler Todor Jijkov ruhunun daim olduğunu, asimilasyoncu kafaların değişmediğini ortaya koydu. Bulgaristan’daki Türk kompleksi ve düşmanlığının süregeldiği, devlette ve halkta bu konuda oturmuş bir olgu olduğu ve Bulgaristan’ın gösterdiği dostluğun “sahte” olduğu gözlemlenmektedir.
Bulgaristan, 1925 yılında bir çarlık; 1944’te sosyalist cumhuriyet; 1991’de de kansız bir ihtilal ile demokratik cumhuriyet olmuştur.  Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Bulgaristan’ın ikili olarak ya da taraf olarak imzaladıkları birkaç anlaşma vardır. Bulgaristan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 18 Ekim 1925 tarihinde yapılan “Dostluk Antlaşması” ve onun eki olarak da aynı tarihte imzalanan “Oturma Sözleşmesi” ise bunlar arasında önem arz eden antlaşmadır. Kadük olup olmadığı günümüzde tartışılan 1925 Antlaşması ve eki, üçer sayfalık ve çok kaba hatlarla tanımlamalar yapan belgelerdir.
Bu tarihsel süreçte, soydaşların hukuki ve sosyal sorunları süregelmiştir. Todor Jifkov döneminde vuku bulan ve soykırıma varan olaylar ise hâlâ hafızalardadır. Şimdi ortaya çıkan bu tabloda, Jifkov ruhunun devam ettiği görülüyor. Bu güne kadar sessizce süregelen bir baskı ve çığlık söz konusudur. Bulgaristan Türkleri de aynı Yunanistan Türkleri gibi Bulgaristan’da “Türk” değil “Müslüman” topluluk olarak telakki edilmektedirler.
1993 ile 2007 yılları arasında görev yaptığımız (Türkiye’deki) Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfı’nda üç cumhurbaşkanı, pek çok başbakan, çok sayıda bakan ve milletvekili ağırladık. Bunlar arasında yine çok sayıda Türk asıllı milletvekili de bulunuyordu. Görünen dostluk ve sempatinin samimi olmadığı ve soydaşları ”oy potansiyeli”, Türk partilerini de “koalisyon” için “dolgu maddesi” olarak gördüklerini çok önceden gözlemledik.
Şimdi karşı karşıya kalınan durum artık su yüzüne çıkan Türk düşmanlığıdır. Batı Trakya’da “seçilmiş müftü”lere karşı ortaya çıkan “atanmış müftü” olayı Bulgaristan’da da zuhur etmiştir. Komünist Rejim’de polise ajanlık yaptığı iddia edilen Nedim Gencev, Bulgar Devleti tarafından, 1996 yılında olduğu gibi yine atanmış başmüftü olarak kabul ettirilmek istenmektedir. 
Nedim Gencev’in Plovdiv’de (Filibe) bulunan Cumalı Cami’sinin kapılarını serserilere kırdırdığı, Rodoplar’daki camilere baskınlar düzenleterek sindirme yapmak istediği de iddialar arasındadır. Rudozem, Kornitsa, Breznitsa’da ve Dospat’ta,yine bu bağlamda sildirmek için çok sayıda imam gözaltına alındı ve uzun sorgulamalardan sonra serbest bırakıldılar. Sofya’da ise icra memurları Sofya Bulgaristan Baş Müftülüğü binasını mühürlediler ki esas vahim mesele de budur.
Türkiye’ye neden kaşının üzerinde göz var dercesine AB üyesi yapmamak için akla gelmedik zorluklar çıkaranlar, Türkiye’yi baskıcı ve insan hakları ihlalcisi ilan edenler; AB üyesi Bulgaristan’daki insan haklarını göz ardı etmektedirler.
2009’da mahkeme kararıyla iptal edilen Başmüftülük seçimi için 12 Şubat 2011’de yine kongre yapılmıştı ve Mustafa Aliş Hacı yine oylamada birinci olmuş, AB İnsan Hakları Komisyonu üyeleri de gözlemci olarak bu kongreye katılmışlardı. 2009’da olduğu gibi yüksek mahkeme yine bu kongreyi tescil etmedi.  Nedim Gencev ise bu süreçte, az bir katılımla “alternatif” bir kongre düzenlemişti. Bulgaristan bu alternatif kongreyi tescil etmek istemektedir.
Mustafa Aliş Hacı tarafından AİHM’ye taşınan bu haksızlık için şimdi AİHM hâkimlerinin ne karar vereceği de merak konusudur. Zira Türkiye’deki Rum Patriği “grip” olsa neredeyse “Patriğe ne yaptınız” diyecek olan AB ve AİHM bakalım bu haksız durumda ne yapacaklardır.
12 Şubat’taki kongreye Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov ve Başbakanı Boyko Borisov’un birer tebrik mesajı göndermeleri ise resmen “ironi” anlamındadır. Bu mesajları 1,5 Milyon Türkün bulunduğu Bulgaristan’da bir kafa karıştırma ya da nifak sokma olarak algılayanlar da çoktur. Bir tarihçi olan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov’un bu davranışının altında yatan nedenin, Soğuk Savaş dönemlerinde çok gözlenen tipik bir KGB türü kontrenformasyon olması olasıdır.
Bulgaristan'da Seçilmiş Başmüftü Mustafa Aliş Haci'nin basın merkezinden şu açıklamalar yapılmıştır:
Son iki yılda Bulgaristan Müslümanlarının Başmüftülüğü ve Müslüman Cemaati’ne karşı yürütülen yasa dışı eylemler hakkında bulunduğumuz şikâyet ve suçlamalara karşın bir tek soruşturma ya da önlem alınmamıştır. Savcılık, İçişleri Bakanlığı, Devlet Milli Güvenlik Ajansı, Milli Gelirler Ajansı, Bakanlar Kurulu’na bağlı Diyanet Müdürlüğü ve diğer devlet makamları Başmüftülüğe karşı eylemlerini sürdüren kişilerin arkasındadır. (...)  Gerekirse, her ay konferanslar düzenlemeye de hazırız, ancak bu girişimlerimiz siyasiler tarafından dikkate alınmamaktadır. (...) Biz, Bulgaristan’daki bütün Müslümanları temsil ediyoruz ve bu 12 Şubat’ta yapılan olağanüstü kongrede kanıtlandı. En yakın zamanda Sofya’daki Başmüftülük binasına gideceğiz ve mühürlenmiş olan binanın tekrar Müslümanlara hizmet vermek üzere açılmasını sağlayacağız.”
Görünen odur ki, Bulgaristan’da da aynı Batı Trakya’daki seçilmiş müftüler krizinin bir örneği yaşanmaktadır. Yunanistan’la Türkiye arasında her zaman korunan ”hasım” olma durumu, “dost” ülke görünümüne rağmen Bulgaristan’la da vardır ve bu Bulgaristan’daki, Osmanlı’dan süregelen Türk düşmanlığının ortadan kalkmadığını, devlet eliyle sürdüğünü gözler önüne sermektedir.



26 Aralık 2010 Pazar

YUNAN KARA KUVVETLERİ KOMUTANI’NIN PATRİKHANE’YE ZİYARETİNİN ARDINDAN


9 Aralık 2010 Perşembe, günü, resmi bir ziyaret için Türkiye’ye gelen, Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis; Rum Patriği Barholomeos’u ziyaret etti. Rum Patrikhanesi’ne çok sık yapılan yabancı ve Yunanlı ziyaretlerinin arasında böyle bir ziyaret bizi çok fazla ilgilendirmeyebilirdi. Ancak bu ziyaretten bir gün sonra daha alt rütbeli dört subayın daha Bartholomeos’a ziyarette bulunması biraz dikkatleri çekti. Çünkü bu Korgeneral’in geçmişi ile çok kısa bir süre evvel Ermenistan’a yaptığı ziyaretteki tavrı da çok önemliydi. 

Şimdi bir sene evvel bu komutanın göreve gelmesi ile başlayan sürece bir göz atalım.

Geçtiğimiz senenin Ağustos ayının başında, Yunanistan Silahlı Kuvvetleri’ndeki emeklilik ve terfi geleneğine uyulmayarak “İki yılını tamamladı” şeklinde bir gerekçeyle “Şahin”  lâkaplı Genelkurmay Başkanı Dimitrios Grapsas’ın emekliye sevk edilmesi büyük tepki yaratmış, Savunma Bakanı Evangelos Meimarakis; “Bazı Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye’de de kuvvet komutanlarının değişikliklerini bu dönemde yapıyor. Biz de bu duruma uyum sağlamak istedik.” demişti.

Bunun üzerine; “Komutanları Türkiye Değiştirtti Krizi” Yunan medyasında uzun süre yer buldu. Zira Genelkurmay Başkanı Grapsas’ın emekliliğinin arkasında, 1000 Yunanlı komandonun, Ege’deki küçük adalara sevk edildiklerine ilişkin bir haberin sızdırılmasının yattığı iddiası ortaya atılmıştı. Bir Yunan Haber sitesi olan “Zougla” ise; komandolarla ilgili Türkiye ve ABD’nin üst üste girişimlerde bulunduklarını iddia etmiş ”Şahin” komutanların değişmesini dış güçlere bağlamış, göreve gelen komutanların “Diyalog yanlısı” komutanlar arasından atandığında ısrar etmişti. Aşırı milliyetçi “Laos Partisi” sözcüsü ise daha da ileri giderek yaptığı basın açıklamasında “Yunan Komutanlar Türkiye istediği için değiştirildi.”  söyleminde ısrarcı olmuştu.” 

Savunma ve Dışişleri Konseyi (KYSEA) tarafından emekliye sevk edilen Dimitrios Vulgaris'in yerine “Kara Kuvvetleri Komutanlığı”na, “Askeri İstihbarat Dairesi Komutanlığı”ndan getirilen Korgeneral Frangos Frangoulis; İngilizce, Rusçadan başka iyi düzeyde Türkçe de biliyor. Batı Trakyalı, Gümülcineli bir aileden olan Frangoulis; bir dönem de “Yunan Askeri Ataşesi” olarak Ankara'da görev yapmıştır. Birtakım kaynaklardan atandığı dönemde, Frangoulis için “Düşük profilli, ılımlı ve esnek" benzetmesi yapılsa da Askeri İstihbarat Dairesi Komutanlığı yaptığı dönemde kendisine orduda takılan lakap; “Örümcek General"dir. Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanlığı; tarihinde ilk kez olarak Türkçe bilen bir komutana teslim edilmiştir. Bu “teslim etme” ifadesi de o tarihteki Yunan basınının söylemleridir. Zira burada “teslim etme” tanımı yerine “emanet etme” tanımı daha doğru bir tespit olmalıdır.

Bu komutan şüphesiz ki –kendileri açısından- taşıdığı rütbeye uygun bir askeri gelenekten yola çıkarak rütbelerini ve görevlerini almıştır. Biz bu konuda herhangi bir komplo teorisi üretmeyeceğiz. Fakat şu hususa dikkat çekilmelidir ki komutanın geçmişi –yine onlara göre- son derece mükemmeldir ve –kendi açılarından- bu göreve fevkalade uygundur. Peki, neden göreve geldiğinde bunu “Türkiye istedi” şeklinde bir yaygara koptu? Türkiye istihbaratçı kariyeri bu kadar yüksek olan bir komutanı neden Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını istesin?

Türkiye; savaş alanında kazandığını masa başında veren olarak tanımlanan bir ülkedir. Yunanistan ise; 100 yıl içinde 3 savaş kaybedip, topraklarını 3 katına çıkarmış Dünya’daki tek ülkedir. Bu aslında takdir edilmesi de gereken bir konudur. Özünde ise “Bizans Entrikaları”ndaki sahip olduğu gelenekten gelen bir kabiliyet olsa gerektir.

Bu bağlamda 12 Adaların Yunanistan’a devredilmesini de anımsayalım. O zaman adaları –bize göre- “düşman” olan İtalya’ya vermektense “bari Yunanistan alsın” diye yaygara koparanlar; tarihteki yerlerinde maalesef duruyorlar. 

Bu günde aynı zihniyette olanlar; 

Turist gelecek, para akacak” diye, 

Büyükada Yetimhanesi ne güzel Çevre Enstitüsü olacak” diye, 

Heybeliada Ruhban Okulu açılırsa ne güzel olur” diye,

 “Patrikhane’nin Ekümenik olmasının kime ne zararı var” diye, 

Çığlık çığlığa bağırıyorlar! Şimdi böyle yaygara eden “kalömşerler” ve “akademitörler” acaba 12 Ada; 1947’de resmen “Yunan toprağı” olurken “Ne güzel bravo! İyi ki adalar Yunan oldu bak düşman İtalya komşumuz olmadı” diye bağıranların “genlerinden” olmasınlar? 

Türkiye ile “sınırdaş”  Yunanistan’la tarihsel geçmişte; bu kadar kan, bu kadar zulüm varken, sınırdaş olmayan bir İtalya’nın bir dönem başındaki faşist liderin döneminde olan ihtilaflarını bu kadar büyüterek esas tehlike olan adaların “Yunan”a devrini nasıl da “sempatikleştirmişlerdi”. Belirtelim ki burada İtalya’nın da savunmasını yapmıyoruz. Fakat adaların devredilmesinin şu anda Yunanistan’ın tam yanı başımızda nasıl bir askeri yığınak yapma olanağı sağladığı da göz önündedir.

Şimdi; resmi bir görevle ve iki günlük ziyaret için Türkiye’ye gelen ve bu arada Rum Patrikhanesi’ne de ziyarette bulunan; Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis’in, 24 Ağustos 2010’da gerçekleştirdiği Ermenistan ziyaretini biraz irdeleyelim.
Ermeni Haber Ajansı” ziyaretten evvel verdiği haberinde; “Ermenistan ve Yunanistan istihbarat alanında işbirliği yapacaklar.” demişti.

Bu ziyaret ile ilgili Ermeni Haber Ajansı’nın haberlerinden bazı satır başları şöyledir:
Ermenistan Genel Kurmay Başkanı Yuri Haçaturov; Ermenistan’a çalışma ziyaretinde bulunan Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis başkanlığındaki heyeti kabul etti.

Ermenistan Savunma bakanlığından yapılan açıklamaya göre, buluşmada Genelkurmay Başkanı Haçaturov, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin yapısına, gerçekleştirilen reformlara, bölgesel askeri-siyasi duruma ilişkin özet bilgi verdi.

Ermenistan Genelkurmay Başkanı ikili askeri işbirliğine ilişkin olarak, Yunanistan’ın Ermenistan’ın stratejik ortaklarından biri olduğunu; iki ülke askeri ve askeri-siyasi bağlarının yüksek düzeyde olduğunu kaydetti.

Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı başkanlığındaki heyet, Ermenistan Savunma Bakanı Seyran Ohanyan tarafından kabul edildi. Görüşmede Ohanyan iki ülkenin eğitim, askeri sağlık, istihbarat ve barış misyonu alanlarına işbirliğinin önemli olduğunu belirtti.

Avrupa’ya yakınlaşma siyasetinde Yunanistan Ermenistan’ın önde gelen partnerlerinden biri. Bu anlamda işbirliğinin geliştirilmesi; Ermenistan için askeri-siyasi olduğu gibi kültürel ve diğer alanlarda da stratejik önem taşımakta. Ayrıca Yunanistan’la ilişkiler NATO’yla işbirliği çerçevesinde de Ermenistan için önemli.

Yunan heyeti, ziyaret çerçevesinde Ermenistan Savunma bakanlığı Özel Müfrezesi’ni de ziyaret ettiler ve gösteri amaçlı tatbikatlarını izlediler.

Aşağıda tam sıfatını ve web adresini verdiğimiz; “Ermeni Soykırım Müzesi Enstitüsü”nden alınan bilgi ise şöyledir:

The Ermenian Genocide Museum Institude” (National Academy of Sciences of The Republic Of Armenia
 
 “24 Ağustos 2010’te, iki günlük bir ziyaret için Ermenistan’da bulunan Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis; “Tsitsernakaberd Anıtı Ermeni Soykırımı Kompleksi”ni ziyaret etti. Soykırım kurbanları anıtına çelenk koyarak saygı duruşunda bulundu ve anı defterini imzaladıktan sonra Ermeni Soykırımı Müzesi’ni gezdi.”

Türkiye’nin tam iki ucundan, iki ülke! Biri Batımızda Yunanistan, diğeri Doğumuzda Ermenistan... Sınırdaş olmayan iki ülke ve aralarında Askeri ve istihbarat alanları da dâhil olmak üzere anlaşmalar tesis ediyorlar. Yukarıdaki Ermeni Haber Ajansı verilerine dikkat edelim!

Bu kadar yazıyı bir açıdan, gerçekten son derece önemli bir ittifakı gözler önüne sermek için yazdık. 

Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis ve yanındaki heyet 9 Aralık 2010 Perşembe günü,

Yunanlı subaylar; Nikolaos Galeos , Demokritos Zervakis, Dimitrios Bonoras, Christos Vaitsis ise 10 Aralık Cuma günü, Rum Patrikhanesi’ni resmi kıyafetleri ile ziyaret ettiler.


Burada yazılanların hiç biri de sır değil ve gözler önünde. İstihbaratçı kökenli ve Türkçe de bilen bir komutanın “komşu”nun Kara Kuvvetleri’nin başına geçmesinden bize ne?

Komşu”nun, bir yandan bize “iyi komşuluk” göstermeye çalışırken, bu kadar üst düzey bir komutanının askeri kıyafetiyle;  Ermeni Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmesi ile ABD’de oylanmaya çalışılan (sözde) “Ermeni Soykırımı” yasası arasında Türkiye’ye “husumet” duyma açısından farkı var mı?

Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frangos Frangoulis ve ardından içlerinde istihbarat subayları da olan Yunanlı subayların  “resmi kıyafetleri” ile kendi ırkından olan ve kendisini “Dînî Liderimiz” olarak gördükleri “Patrik Bartholomeos”un elini öpmeye gitmiş olmalarından bize ne?

Bu; kendimize yönelttiğimiz sorular bitmez! 

Tarih boyunca var olan “yandaşları”n geninden olup da halen Ruhban Okulu ve Ekümeniklik ile “sahte” olan dostluğa, “var” olan dostluk gözüyle bakanlara şu önemli soruyu sormamız lazım:

Yüksek rütbeli askeri yetkililerimiz, aynı şekilde askeri giysileriyle ve ardı ardına iki gün, Batı Trakya’da Müftülüklere ziyaretler yapsalar, bir ordu komutanımız da gitse ve Müftüye komutanlığın bir plâketini verse; başta Yunan Basını olmak üzere Yunanistan’da ne tepkiler olur?