konstantin araboğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
konstantin araboğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2011 Çarşamba

PATRİK KONSTANTİN ARABOĞLU HAKKINDA ARAŞTIRMACILARA KAYNAK BİLGİLER

Türkiye ile Yunanistan’ı 1925 yılında bir kez daha savaşmaya kadar götüren bir kişi olan Patrik 6.Konstantin’in (Konstantin Araboğlu) kemiklerini, 6 Mart 2011’de, Türkiye’ye çok sempatik bir şekilde sunarak Yunanistan’dan getirterek İstanbul’daki Balıklı Mezarlığı’nda bulunan patriklerin mezarları arasına gömdüler. Bu aslında Patrikhane açısından çok önemli bir adımdı ve medyanın da ilgisizliği ile kamuoyunda pek dikkate alınmadı. Ya da fazlasıyla sempatik bir şekilde sunuldu.

Üzerinde çalışmakta olduğumuz ve bilimsel veriler, belgeler ve kaynaklarla yazdığımız bir kitap içindeki, bu konu ile ilgili bölümleri; araştırmacılara ve ilgili medya mensuplarına daha geniş bir şekilde istifadeye sunma adına bu çalışmayı siteye ekledik. Okunduğunda görülecektir ki kamuoyuna, basit bir mezarın nakli gibi sunulan bu hadisenin Rum Patrikhanesi açısından çok önemli bir arka planı vardır

PATRİK 6.KONSTANTİN (KONSTANTİN ARABOĞLU)

Patrik 6. Konstantin 17 Aralık 1924 ile 30 Ocak 1925 [1] ta­rihleri arasında patriklik yapmıştır. Selefi Patrik 6.Gregorios; 17 Ka­sım 1924’te ölünce yerine kimin patrik olacağı meselesi ortaya çıktı. Hükümet; seçilecek patriğin, Yunanlı ya da Türk düş­manı olmaması için, Rum Patrikhanesi'nin dikkatini çekti. Başta Rumca gazeteler olmak üzere Rum tarafı, Türk düşmanı birini patrik yapmak üzere çalışmalara, propaganda yapmaya başladı­lar. Alınan ilk haberlere göre, davranışları ve hareketleri pek uy­gun olmayan, Kadıköy Metropoliti, patrikliğe adaydı, ikinci bir isim olarak gündeme gelen Maçka Metropoliti Kirilos ise Rum­ca gazeteler tarafından bilhassa fena diye gösteriliyordu. Vatan Gazetesi bu konuda şunları yazdı: [2]

“... Alınan müvessik haberlere göre bunlar patrikliğe Ka­dıköy Metropolid’ini getirmek azmindedirler. Hâlbuki bu medropolidin ahval ve harekâtı pek malumdur. Rumca gazetelerin bilhassa fena diye gösterdikleri Maçka Metropolidi Kirilos'a gelince, gerçi metropolidlerden hiçbirinin hükûmete karşı âdem-i muhalefette bulunduğu tasavvur edilemezse de Maçka Metropolidi diğerlerine nazaran daha ehven vaziyettedir.  

Hükûmet mahafilinden resmi bir mütalaa gelmemek­le beraber Maçka Metropolidi Kirilos'un intihabda kazanması ile hasî telâkki edileceği anlaşılmaktadır. Esasen Kadıköy Metropolidi intihabda kazanmış olsa bile keyfiyet-i intihab neticelenememeğe mahkûmdur.”

Patriğin kim olacağı tartışmaları Aralık ayının ortalarına kadar sürdü ve bu sefer ortaya, Yunan uyruklu “Terkos Metro­politi Konstantin”in adı atıldı. Terkos Metropoliti Konstantin Araboğlu; Mübadelei-Ahali Komisyonu’nun hazırladığı Yunanistan'a sevk edilecek Rumların listesinde yer almaktaydı ve bir müddet sonra da hudut dışı edilecekti. Mübadele kapsamına giren bi­rinin Patrik seçilmesi durumunda, Türkiye’nin bu kişiyi sınır dışı edemeyeceğini düşünerek böyle bir komplo hazırlandı. Patrikhane’nin kendi görüşüne göre bir patrik sınır dışı edilirse yurt dışında tepkiler olacaktı. O tarihlerde İs­tanbul'da bulunan Yunan delegesi Eksindaris ile Sen Sinod üye­leri, “Terkos Metropoliti Konstantin”i seçmek üzere hazırlıklara başladılar. Asıl amaç bu şekilde Lozan Anlaşması'nı delmek ve diğer metropolitler için bir emsal oluşturmaktı. Bu suretle, diğer Yunan uyruklu Sen Sinod üyelerini de Mübadelei-Ahali kapsa­mı dışında tutmak ve İstanbul’da kalmalarını sağlamak mümkün olabilirdi. Konstantin'in sınır dışı edilmesinden sonra, Yunan delegesi Eksindaris ortalığı yaygaraya vermeye devam ederken, “Tevhid-i Efkâr Gazetesi” Eksindaris için şunları yazdı:[3]

“Meğer Türk matbuatı (Eksindaris) aleyhine yazılar yaz­makta pek haklıymış bu adamın bildirimiz ve yazdığımız Türk aleyhtarı icraatına ilave olarak yeni bir marifetine de şahit oluyo­ruz (...) Türk Hükûmetinin hareketi patrikhane müessesesini mevcut teşkilat ve eşhas ile birlikte tanımış olan (Lozan) muahedesi ahkâmına muhaliftir.”   

16 Aralık 1924 tarihinde İstanbul Vilayeti Patrikhaneyi ikaz ederek, bu kişinin mübadele listesinde olduğunu hatırlat­mış ve gereksiz bir seçim yapılmamasını istemişti. Mübadelei-Ahali Komisyonunda görevli Türk delegesi Selahattin Bey gazetelere; “Konstantin kayıtsız şartsız mübadeleye tabii Rumlardandır. Esasen kendisi de bunu inkâr etmiyor. Lakin Metropolid olduğunu ileri sürerek istisnasını istiyor. Mübadele mukavelenamesinde böyle bir kayıt yoktur. Binâenaleyh ister Metropolid, ister Patrik olsun alalede bir Rum’dan farkı yoktur. Bu hususta katiyen tereddüt olamaz.” diyerek bu seçimi kabul et­menin mümkün olmadığını ifade etti. Buna rağmen 17 Aralık 1924 tarihinde Rum Patrikhanesi’nde Sen Sinod Meclisi olağa­nüstü toplanarak Konstantin’i patrik seçti ve Patrik tahtına oturttu.[4]

KONSTANTİN SINIR DIŞI EDİLİYOR

Vatan Gazetesi’nde, patrikhanenin seçilen patriğin sınır dışı edilmesinden dolayı endişe duymakta olduğu ve muhtemel sınır dışı işlemini durdurmak için ortalığı telaşa vermeye başladığı ayrıca Dünya kiliselerine telgraflar çekerek durumu protesto et­tiği bildirildi. Bu arada Türkiye'nin geri adım atacağı düşünülerek dış basında büyük bir propaganda başladı. 30 Ocak 1925 sa­bahı İstanbul Polis Müdür Muavini İsmail Hakkı Bey bir gurup polis ile beraber Konstantin’i alarak Sirkeci Garı’ndan trene bindirdi ve sınır dışı etti. [5]

Yunan İçişleri Bakanı General Kondilis; Patriğin derhal geri dönmesini ya da Türkiye'ye savaş ilan edilmesini istiyordu. Yunanistan’da seferberlik ilan edildi, bir kaç tertip asker toplan­dı ve Türkiye'ye bir nota verildi. Bu notada; Türkiye’yi tekrar sa­vaş açmakla tehdit ettiler. Yunanistan ayrıca Birleşmiş Milletlere de müracaat ederek. La Haye Adalet Divanı’na başvur­mak istediğini bildirdi. Bu arada Fener Rum Patrikhanesi de boş durmuyordu. Dünya Kiliselerine telgraflar çekerek des­tek arıyorlardı. Patriğin sınır dışı edilmesi ile Türkiye’yi Lozan Anlaşması’nı ve anlaşmanın azınlıklar ile ilgili 44. maddesini ihlal et­mekle suçlandı. Chicago Tribün Gazetesi de patriğin sınır dışı edilmesi ile ilgili Atina kaynaklı olarak. Yunan ordusundaki huzursuzluğu şöyle dile getirdi.

Yunanistan Cemiyet-i ihraç edileceğine dair teminat iste­yecektir. Harp tehlikesi böylece tamamen bertaraf olacaktır. Fakat hükûmet siyasetini değiştirerek itidale meyletmesi askerî mahafili kızdırmaktadır. Bunların kendince Yunan şeref ve namusu tehlikededir. Hâlbuki şarkî Türkiye’nin işgali kolay bir iş­tir.”  Yukarıdaki haberi, alıntı olarak veren Vatan Gazetesi şunları yazdı:

Şurasını hatırlatalım da Anadolu Harbini müteakip Yu­nan askerî ihtilali Şarkî Türkiye’yi muhafaza iddiasıyla tertip edilmiş, fakat ilk işi Şarkî Türkiye'den çekilmek olmuştu.” Gazete; Yunan Ordusu’nun bu beyanatının, pek ciddiye alınmaması gerektiğini de vurguladı. Aynı gazetede; İngiliz Daily Telgraf Gazetesi’nin, Atina kaynaklı bir haberinden yapılan alıntı ise daha da düşündürücüdür. Nüfuzlu bir Rum ile yapıldığı iddia edilen röportaja göre;

Patrik 4.Konstantin İstanbul’dan ihraç edilmiştir. Muma­ileyh ne istifa etmiştir ne de sinod tarafından “hal” edilmiştir. Sinod meclisi böyle bir işi yapamaz. Zira bu hareket ile Türk Hükûmeti’nin yaptığı muameleye kanunî bir şekil vermiş olur” denmiştir. Bu röportajın devamında da patrikhanenin İstan­bul'da kalmasının, Lozan'daki Türk Heyeti’nden Rıza Nur’un yap­tığı nezaketsizlik üzerine, İsmet Paşa'nın durumu düzeltmek için verdiği taviz olduğu şöyle iddia edilmektedir. [6]

Rıza Nur Bey; Ermeni ve Patrikhane meselesinin konfe­ransta mevzu bahsedilmesinden fevkalâde hiddet etti. Raportör Mösyö (Lakruva'nın) raporunu okumasına mani oldu ve ellerini yukarı kaldırarak konferans salonundan çıktı gitti.   

Bu nezaketsiz muamelesinden başka Rıza Nur Bey hiyle ile söz almıştı. Binâenaleyh Türk murahhasın bu hali baş murahhaslara anlatıldı. Fakat İsmet Paşa bunu işitince Türk heyet-i murahhası arasında bir arbede koptu. Herhalde bugünden sonra Rıza Nur Bey’in sesi kısıldı. Bu hadisenin Patrikhâne'yle alakası vardır. Zira İsmet Paşa ertesi gün konferansta gayet nazik dav­randı. Halinde ve tavrında ikinci murahhasın yaptığı nezaket­sizliği tamir etmek düşüncesi vardı. İşte Türkler bu suretle Patrikhânenin İstanbul’da kalmasına razı olmuşlardı...”

KONSTANTİN GERİ DÖNEMİYOR

Geri dönmek için ümidi azalan Patrik; gazetelere “Türkler geri dönmeme izin vermezlerse,  patrikhanenin nakli gerekecek­tir.” demiştir. Görülüyordu ki İstanbul’da kalması için uğruna büyük mücadele­ler verilen Patrikhaneyi, bir patrik makamını kaybetmemek için gerekirse satabiliyordu. Oysaki “Megali İdea’ya göre bir gün İstanbul tekrar Konstantinople olacaktır. Ve bu nedenle de patrikha­ne İstanbul’dan nakledilmemelidir.” diye düşünen, Yunanistan Patrikhane’nin hiç bir suretle İstanbul’dan naklini istemiyordu.   

Konstantin'in sınır dışı edilmesi konusunun bu kadar uzaması üzerine Başbakan Fethi Okyar Büyük Millet Meclisi'nde bir konuşma yaparak konu hakkında meclise bilgi verdi. Tevhid-î Efkâr; “Başvekilin Yunan Yaygarası Hakkında Büyük Mil­let Meclisindeki Mühim Beyanatı” başlığını attı. Gazetede ayrıca, alt başlıklarda şunlar vardı: [7]

“Türkiye hukuk hükümraniyesine hiçbir sûretle müdahale edilmesini katiyyen terviç etmez.   

Başvekil hükûmetiniz hadisâtı büyük bir dikkat ve basiret­le takip etmektedir diyor. Rauf Bey Hükûmetin başpapazın şev­ki etrafındaki şirretliklere karşı ittihaz etmiş olduğu mesleği tasvip ediyor Rumlar Konstantini kasten intihap ediyorlar.”

1925 Şubat ayı başında, Türkiye'nin kararlı tutumuyla, Konstantin'in geri gelemeyeceğini anlayan İstanbullu Rumlar; buradaki mevcudiyetleri için patrikhaneyi bir tehdit olarak görmeye başlamışlardı ve bunun üzerine. Patrik Konstantin’e telg­raflar çekerek, buhran yaratmadan istifa etmesini istemeye baş­ladılar.[8]

Konstantin’in hiç bir suretle geri dönemeyeceğini geç de olsa anlayan. Patrikhane mensuplarında artık yeni bir Patrik seçmek gerekir düşüncesi belirdi. “Konstantin İstifaya Razı Olmuş - Gürültü pa­ra etmeyince yeni patrik İntihabı fikri herkese tabii görünmeye başlamıştır.” Başlığıyla verilen bir haberde artık ümidini kay­beden Konstantin hakkında şunlar yazıldı: [9]

Aldığımız malumata göre mübadeleye tabi başpapaz Konstantin mevkiini muhafaza imkânından ümidini kesmiş ve istifaya karar vermiştir. Konstantin Patrikhaneye dokunulmaması şartıyla istifaya müheyya olduğunu söylemiştir.   

Evvelki gün şehrimizdeki Rumlardan bazıları Konstantin'e bir telgraf çökerek buhranlara sebebiyet vermemek üzere istifa etmesi böylece yeni bir patrik intihabına imkân bırakması talep olunmuştur. Rum cemaatinde şimdiye kadar Yunan nüfûzu al­tında bir Patrikhanenin Rumların bir cemaat sıfatıyla Türki­ye'de mevcudiyetlerini muhafaza etmeleri için şart-ı esası teşkil ettiği zannediliyordu. Hâlbuki şimdi bu şarta tâbi bir patrikhânenin Rumların Türkiye'de idare-î mevcudiyetini bila­kis imkân haricine çıkaracağı anlaşılmaktadır.”

Avrupa gazetelerinde de Konstantin’in artık istifa etmesi ve Türkiye'nin şartlarına uygun bir patrik seçilmesinin gerekli olduğu yolunda haberler çıkıyordu. 13 Şubatta Lord Gurzon, Canterburry Başpiskoposu’na, mübadeleye girmeyen bir metro­politin patrik olmaması gerektiğini söylemiştir. İngilizlerin desteğinin de geri çekilmesi ve durumun ümitsiz olduğunu gören Payrikhane Sen Sinod'u; Konstantin’i azletmek üzere toplandı. Bu arada bazı yabancı ülkeler tarafından, Türk Hükümeti'ne müracaatlar yapılıyordu. Fransız, İngiliz ve Romanya Büyükelçileri, Başbakan'a müracaat ederek duruma bir çare bulunması yönünde tel­kinlerde bulunuyorlardı.[10]   

Yunan Efimeris Gazetesi’nden alıntı yapan Vatan Gazetesi; Konstantin'in başka bir patrik seçilmesi durumunda, Sen Sinod üyelerini görevden alarak yeni bir Sen Sinod teşkil ettirip, pat­rikhaneyi de Aynoroz'a taşımayı düşündüğünü yazdı. [11]

En nihayet Mayıs ayının sonunda Konstantin, Patriklikten çekildiğini belirten istifa mektubunu gönderdi. Bunun üzerine Sen Sinod yeni bir Patrik belirlemek üzere toplandı. Bir kriz bi­terken yeni bir kriz belirdi. Patrik olarak bir zamanlar Türklere kin kusan “Kara Kitap” ın hazırlayıcısı olan Yoakim, Patrik yapılmak islendi. Daha önce bu konuda kararlı bir tutum gösteren Hükümet derhal duruma el koyarak Türk düşmanı Yoakim’in de Patrik olamayacağını bildirdi. Durumun ciddiyetini gören Sen Sinod 13 Temmuz günü 2.Vasilyanus’u patrik seçti. Konstantin ile Vasilyanus arasında pek bir fark yoktu. Çünkü Vasil­yanus da savaş esnasında pek makbul bir tutum içinde değildi ama mübadeleye tabi olmadığı için emsal teşkil etme durumu yoktu.   

Bir hükümet yetkilisi şunları beyan etti: [12]

“Türk dostu bir patrik aramanın nafile olduğunu ve Konstantin ile Vasilyanus arasında bir fark aramak nafiledir”. Bu seçime artık hükümet de ses çıkarmadı ve Vasilyanus patrik oldu. [13]

Sardeon Metropoliti Yermanos’un; 1454 yılından 1936 yılına kadar “Gelmiş Geçmiş Rum Patrikleri” adlı iki ciltlik kütüphanemizde de bulunan krono­lojik bir çalışması vardır. İlk cildi 1935 yılında yayımlanan bu çalışmanın, 1938 yılında yayımlanan ikinci cildinin 209. sayfasında; Patrik Konstantin'in, patrikliğe başlangıç tarihi 17 Aralık 1924 olarak yazılıdır, fakat Konstantin'in patrikliği ne zaman bıraktığına dair bir bilgi yoktur. Kitapta sadece bu patrik için görevinin bitiş tarihi verilmemiştir. 1935 yılında basılan ilk cil­dinin baş sayfasında, basım yeri olarak Yunan harfleriyle “KONSTANTINOPLE” yazılmış, 1938 yılında basılan ikinci ciltte ise yine Yunanca olarak; “K. NOPLE” yazılmıştır. Cumhuriyetin ilanından bu kadar yıl sonra, İstanbul’a hala “Konstantinople” di­yebilen bu zihniyetin; Patrik Konstantin’in Türkiye'den kovulması hadisesinin, üzerinden 13 yıl geçtikten sonra da bunu hazmedememiş olduğu anlaşılmaktadır. [14]

PATRİK KONSTANTİN’İN SINIR DIŞI EDİLMEMESİ İÇİN YUNANİS­TAN'IN MÜDAHALESİ ÜZERİNE BAŞBAKAN FETHİ OKYAR'IN T.B.M.M 'DE YAPTIĞI KONUŞMA

5 Şubat 1925 Tevhid-î Efkâr Gazetesi

Başvekilin Yunan Yaygarası Hakkında Büyük Millet Meclisindeki Mühim Beyanatı


Fethi Bey'in Millet Meclisindeki beyanatım müteakip bir celseyi hafiye akdedildi

Türkiye hukuk-ı hükümrâniyesine hiçbir sûretle müdahale edilmesini katiyyen terviç etmez.   

Başvekil, “Hükûmetiniz hadisâtı büyük bir dikkat ve basiretle ta­kip etmektedir" diyor. Rauf Bey, Hükûmetin has papazın sevki etrafın­daki şirretliklere karşı ittihaz etmiş olduğu mesleği tasvip ediyor. Rum­lar Konstantini kasten intihap ediyorlar."

Ankara - Büyük Millet Meclisinin bu günkü içtimaında başvekil Fethi Bey söz alarak başpapazın sevkinden sonra hâsıl eden vaziyet hakkında aşağıdaki beyanatta bulunmuştur.

Fethi Beyin Beyanatı
“Muhterem arkadaşlar! Son günlerde mübadil sıfatıyla memleketimizden ihraç edilmiş olan Araboglu Konstantin'in ihracı dolayısıyla Yu­nanistan hükûmetinden protestoyu havi bir nota almış olduk. Arzu buyu­rursunuz ki bu nota üzerine hâsıl olan vaziyet-i siyasiye hakkında meclis-i aliye biraz izahatta bulmayım.          (Teşekkür sesleri) 

Yunanlıların İddia ve İftiraları   

"Yunan hükûmeti bu notasında (Lozan) ahidnâmesini ve (Lozan) ahidnamesiyle ekalliyetlere temin edilen hukûku ihlal eylediğimizi iddia ediyor. Ve aynı zamanda papazlığa intihap edilen Arapoğlu Kostantin mübadil dahi olsa mübadil sıfatıyla hareket için yedine (koydorot) deni­len bir yol tezkeresi vermek lazım geleceği ve bunların verilmediğini ve polisimiz Araboglu Kostantin hakkında gayet derşitane muammele yap­tığını ve bunun hükûmetin tarafeyn arasındaki münasebeti islah etmek için vaki olan teşebburatı akim bıraktığını ve iki devlet arasında mukarenet tesis hususundaki arzuların ihyasını gayri mümkün bir hale koyduğunu söylemektedir.   

Fakat her türlü çarelere tevessül edebilmiş olmak için (Lozan) muahedenamesinin kırk dördüncü maddesi mucibince ekalliyetler nokta-yi nazarından meselenin Lahey beynelmilel mahkemesinde de havalesini de teklif eylemektedir.   

Efendiler, notayı hükûmetiniz kemal-i dikkatle tetkik etmiş ve nota­da dermeyan edilen müddeiyatı nazar-ı mütalaadan geçirmiştir. Fakat buna başlamazdan evvel heyet-i celilenize şunu söylemek isterim ki pat­rikhane meselesin, Türk hükûmeti öteden beri dâhili bir mesele olmak üzere telakki etmektedir.”   (Alkışlar)

Umur-ı Dâhiliyemize Müdahale Ettirmeyeceğiz   

“Patrikhane hakkında Türk hükûmetini bir devlet-i ecnebiyeye karşı herhangi bir muahedenamenin herhangi bir maddesiyle bağlayan bir kaydı yoktur. (Bravo sesleri, alkışlar) Öteden beri patrikhane Türk Hükûmetinin umur-ı dahiliyesinden addedilmiştir. Binâenalaneyh Türk hükûmetinin umur-ı dahiliyesinden olan böyle bir meseleye Yunan Hükûmetinin müdahale etmek isteğini gösteren hu nota itiraf etmek iste­rim ki, hükûmetimiz nezdinde ve hiç şüphe etmiyorum ki, meclis-i aliniz ve umum Türk milleti nezdinde, gayri dostane telakki edilmiş ve pek na­hoş bir intiba bırakmıştır." (Doğru sesleri)  

"Hiç bir devlet-i ecnebiyenin ıımur-ı dâhiliyesine müdahalesini ka­bul etmemeyi kendisine şiar edilmiş olan Türk Cumhuriyeti Hükûmeti bu müdahaleye de aslâ rûy-ı iltifat göstermemek azmindedir." (Bravo sesleri) 

Yunanlıların Tutunmak İstediği Esas   

“Efendiler, bunu arz enikten sonra, esas mesele hakkında meclis-i âlinizi biraz tenevvür etmek istedim. Yunan Hükûmetinin hu notada istinad ettiği esas şudur: Lozan konferansının ilk sayfasında malumaliniz olduğu veçhile Türk heyet-i murahhası daima patrikhanenin İstan­bul'dan çıkarılmasını taleb etmişti ve aynı zamanda, hatta İstanbuldaki Rumların da mecburi mübadele mukavelenamesine dâhil almasını taleb etmiş ve ceryan eden müzakere neticesinde gerek düvel-i muazzama ge­rek Yunan Hükûmetinin murahasları patrikhanenin bademâ siyasi her­hangi bir meseleye müdahale etmeyeceğine dair teminat vermiş olması üzerine bunu sened ittihaz eden heyet-i murahhasa reisi İsmet Paşa Hazretleri patrikhanenin memleketimizden uzaklaştırılmamasına muvaffakat ettiğini beyan eylemiştir. Zabıtnamemizde münderiç olan bu beyanat Lozan ahitnamesinin içerisine bir madde olarak girmemiştir ve giremezdi. Çünkü evvelce arz etmiş olduğum veçhile umur-ı dâhiliyemizden olan hu mesele hakkında Türk Hükûmeti beynelmilel bir vesika, bir taahhüt alamazdı.   

Efendiler, Türk heyet-i mürahasası reisi İsmet Paşa Hazretleri Lo­zan'da bu beyanatta bulunduğu zaman Patrikhanenin bir müessese-i ruhaniye ve diniye olmak üzere memleketten uzaklaştırılmayacağını kastetmişti bu herhangi bir adamın, herhangi bir sebep ve bahane ile memle­ket haricine çıkarılması her devletin tabii hukukundan ve mukaddes hukuk ve istiklalinden ibarettir." 

Araboğlu Kostantin Mübadeleye Tabidir. 

“Mamafi arz ettiğim gibi, hükûmet-i cumhuriye başpapaz intihap olan Araboğlu Kostantin Efendiyi çıkardığı zaman, bunu patrik olmak sıfatıyla çıkarmamıştır. Mübadeleye tabi bir fert sıfatıyla memleket hari­cine çıkarmıştır. Bu husustaki muameleyi de arz edeyim: Malumaliniz mübadele mesailine mezarcı etmek üzere İstanbul'da cemiyet-i akvam tarafından müntehip bir müttelit komisyonu olduğu gibi aynı zamanda yalnız İstanbul'daki mübadele muamelesine dahi bakmak üzere bir tali komisyon mevcuttur. Bu tali komisyon diğer birçok mübadillerin ahvalini tedkik ettiği zaman 16 kanuni evvel tarihinde Terkos metropolidi Araboğlu Kostantin Efendinin de mübadil olduğuna karar vermiş ve bu kararnameyi aynı zamanda Yunan delegeleri de imza etmiştir. O zaman husûsat-ı zatiyesini tesviye etmek için olacak birkaç gün izin talep eden Araboğlu Kostantin Efendiye birkaç gün için müsade verilmiş ve sevki tehir edilmiştir. Ondan sonra mübadil olduğu ve Lozan müahadenâmesi iktizasınca memleketimizi behemmehâl terk etmeye mecbur bulunduğu herkesçe malum olduğu halde kendisi patrik intihap olunmuştur. Bu inti­haba gerek kendisi gerek emsali hakkındaki muahadenâme mucibince tatbik etmeye mecbur olduğumuz bir takım ahkâmı hükûmetten iskat et­tirmek maksadıyla teşebbüs edilmiştir. Bu teşebbüsün ne kadar rai olduğunu heyet-i milliyenize arza lüzûm görmüyorum. (Çok doğru sesleri)

Mamafi efendiler, patrik intihap olunduktan sonra muadeleye tabi olup olmadığına tayini hakkında Yunan delegelerinin bir kerede muhte­lif komisyon tarafından taht-ı karara alınması için vaki olan müracaatı hükümetimiz haber almış ve herhalde mübadele misaline selahiyet-i kâmile ile intizar etmeyi muvaffık görmüştür. 

Muhtelif Komisyonun Kararı   

“Muhtelif komisyon ahiren bu kararı da vermiştir. Karar matbuatta intişar ettiği için cümlenizin malumudur. Yani Araboğlu Kostantin Efen­dinin mübadeleye tabi olması dolayısıyla mübadeleden istisnasına dair bir karar vermekte muhtelif komisyonunum selahiyeti haricinde olduğu beyan edilmiştir.   

Malumualiniz muhtelif komisyon yalnız kimin mübadeleye tabi ol­duğunu ve kimin tabi olmadığını beyan etmekle mükelleftir. Başka hiçbir vazifesi yoktur ve olamaz. Binâenalaneyh hükûmetimiz bir karar üzerine ve Lozan ahitnamesini tatbik etmeye mecburiyeti ile mumaileyhi memleket haricine hareket eylemeye davet eylemiştir. Ve şimendifere götürerek hudut haricine çıkarmıştır. (Bravo sesleri)    

Efendiler, bu hareket Lozan muahadenamesinin akşam-ı mütemimesinden olan mübadele mukavelenamesine tamamen mutabık mukavele­den ibarettir. Mühadeleye tabi olduğu takrir eden her fert mübadelece tabi ola­caktır ve hiçbir fert herhangi bir sıfat ve şart tahtında hu mübadeleden istisna edilmeyecektir ve nitekim yüzbinlerce Türk ve Müslümanın memleketimize mübadelesi esnasında hiçbirinin sıfat-ı diniyesi, memuriyeti vesairesi nazar-ı itibara alınmamış, cümlesi bilistisna memleketimize sevk edilmiştir." 

Yunanlıların Tafrafuruşlukları ve Gürültüleri   

"Efendiler, bu mübadilin hareketi dolayısıyla ve malumalileriniz ol­duğu veçhile Yunanistan'da bir çok heyecanlar hasıl olmuş birçok mitinkler ve birçok protestolar yapılmış, Türk Hükûmetinin bütün Orto­doksluk alemine karşı bir tecavüz yaptığı ilan edilmiş ve bu hususta bü­tün Hristiyanlık efkar-ı umumiyesinin Türk milletine husumetini celp için bazı teşebhüsatta bulunulmuştur. (Eski halleridir sesleri) 


Efendiler, biz bu hareketi yaptığımız zaman ne Ortodoksluk ve ne de Hristiyanlık âlemine karşı bir tecavüz yapmayı asla hatırımıza getirme­dik ve getiremezdik.
Ortodoksluk veya bütün Hristiyanlık âlemine karşı bir tecavüzde bulunmaya ne sebep ve ne de manâ vardır." [15]



TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN, FENER RUM PATRİKHANESİ ve PATRİK KONSTANTİN ARABOĞLU HAKKINDA YAPTIĞI GİZLİ CELSENİN ZAPTI

4 Şubat 1341 (1925) Cilt 9 47.İnikat 2.Celse

Hariciye Vekili Şükrü Kaya Bey’in TBMM’ye açıklamaları

ŞÜKRÜ KAYA BEY (Hariciye Vekili) ... Evvela İngiltere’yi arz ettim. Bundan sonra ikinci ananevi bir düşmanımız vardır. Her zaman ve her vesile ile İstanbul‘a gözünü diken ve İstanbul ‘u almak isteyen ve bu suretle Bizans İmparatorluğunu ihya etmek fikrini taşıyan Yunanlı­lardır...   

...Yunanlıların; kendilerince en büyük meziyetleri; kendilerini Dünya’nın dâhili siyasisi addetmeleridir. Patriklik meselesini de bu suretle ihdas etmişlerdir. Lozan’da malum ol an kavgayı Fethi Beyefendi an­lattılar. Ondan sonra Meletyos Efendi gitti, Griguvar Efendi geldi, biz hiç bir şeyi diğerine karışmadık, kendileri pekâlâ yaşıyorlardı. Rumlar mü­badele meselesinde, yani bizim etabli kelimesi üzerinde ısrar etmediler. Gazetelerimiz bu hususu yazmalarından ve hükümetimizin de Patrikhaneye küskün bulunmasından; İstanbul’daki Rumların tehlikede oldukla­rını ve tehlike gününün yaklaştığını anladılar. Yunanistan ise İstan­bul’dan sarfı nazar edemiyor. Onu daima bir rüya gibi görmektedir. İstanbul onun bir kızıl elmasıdır. Ümidine vasıl olabilmek için dâhil de Rum nüfusunu muhafaza eylemek lazımdır. İşte o nüfusu da muhafaza eden Patrikhanedir. İşte arz ettiğim gibi efendiler; kendi fikirlerince bu kuv­veti tutmak lazımdır ve kuvveti tutacak olan da Patrikhanedir. Ona can vermek lazımdır. Efendiler; bin türlü entrikalarla bazı memurların za­yıf hail erinden istifade ederek, komisyonun da bazı hissiyatından istifa­de ederek İstanbul ‘da pek çok Rumların kalmasını temin etmişlerdir. Fa­kat hükümetin çok ciddi tedbirleri karşısında; tedbirleri müessir olama­mıştır. Onun üzerine Patrikhaneyi kurtarmak lazımdır. Fakat Patrikhane eski Patrikhane değildir. Yunan idaresine merbut, Yunanın tahtı himayesinde, mevcudiyeti beynelmilel tasdik edilmiş bir Patrikhane ihdasını siyaset ittihaz etmişlerdir. Kostantin efendinin Patrik intihabı bu siyase­tin eseridir. Katiyen tesadüf eseri değildir. Çünkü bir taş ile iki kuş vur­muş olacaklardır ki; birincisi etabli kelimesini halletmiş olacaklardır. İkinci büyük tehlike de; diyorlar ki efendiler; "her papaz fermanlarında mezkûr olduğu üzere Fener’de mukim sayılır," binaenaleyh her papaz Fe­nerlidir ve her papaz mübadeleden müstesnadır...

SÜLEYMAN SIRRI BEY (Bozok) - Fener söndü.

ŞÜKRÜ KAYA BEY (Devamla)- Binaenaleyh ne kadar gitmiş, gelmiş papaz varsa bunları İstanbul’a tekrar sokmaktır.   

İkincisi; bu fikri kabul ettikten sonra bir gün Yunan tabiiyetini haiz bir metropolitin Patrik olmasını dahi temin etmektedir. Çünkü mübade­le muahedesi mucibince; tarafeyn topraklarına ayak basan mübadiller derhal bulunduğu yerde tabiiyetini iktisab eder, yani bir Rumelili buraya ayak bastığı günde mutlaka Türk olmuştur. Bir Anadolulu Selaniğe ayak bastığı gün Yunanlı olmuştur.

Binaenaleyh buradan giden ne kadar Rum mübadiller varsa hepsi Yu­nanlı olmuştur. Nitekim o kanun mucibince Arapoğlu Kostantin efendi dahi Yunanlı olmuştur, mübadil olmuştur. Oradan gelirken de Ağanyos efendi patrik olacak, Yunanistan fikrini güdecektir. Bu da Patrik olunca o vakit söylemek kolaydır. Çünkü samimiyetle alakası yok. Bu tabiiyet­lerin fevkinde bir şeydir. Ha Yunanlı olmuş ha Türk olmuş ehemmiyeti yok, denilecek ve bu suretle yavaş, yavaş Yunan organiyesi husule gele­cektir.  


Yunanistan’ın başka bir gayesi daha vardır. Vaktiyle büyük bir Or­todoksluk vardı. Tarihte büyük roller oynamışlardır. Makamatı mukaddese siyasetini çıkarmıştı. Patrikhane vasıtası ile Türkiye üzerine hâkim oluyordu. Bugün ise o imparatorluk kalkmıştır ki bu imparatorluk ma­lumualiniz Rusya’dır. Şimdi onun yerine birisi kaim olmak istiyor. O da kimdir bilir misiniz efendileri Yunanlılar. Yunan Hükümetidir. Şimdi Yunanistan münhal bir yer vardır ve onun fikrince orasını almak lazım­dır. Bütün âleme karşı kendilerini Ortodoks hamisi yapmak bu surette de Türkiye’de de Ortodoksluğu ihya etmek istiyorlar. Fethi Beyefendinin verdikleri tafsilatta fikir bariz bir surette görünüyor, Yunanistan efkârını tehyiç ettiği gibi Ortodoksluk al âlemine de bir tecavüz olmuştur, deni­yor. Tabii buna karşı Türklerin takip etmesi lazım gelen siyaset; evvele­mirde Yunanistan’ın bu tutamak yerini kırmaktır. Yani mümkün mertebe Rum nüfusu ve nüfuzunu azaltmak ve Patrikhaneyi layık olduğu mevkiye indirmektir. O hal de Yunanistan bize ne yapabilir?

KAMİL BEY (İzmir)- Patriğin ihracından dolayı tahaddüs eden vaziyet üzerine hükümetimizin ittihaz ettiği, idari, siyasi ve inzibati tedbir şayanı şükrandır. Bu meseleden dolayı Yunanistan’ın yaptığı yaygaralar malumdur. Ancak gazetelerden birtakım malumat alıyoruz, Yunanistan; bu mesele hakkında Cemiyeti Akvama müracaat etmekle bera­ber, İngiltere ve Fransa gibi hükümetlere de müracaat etmiş. Hükümetimiz tarafından da bu meselenin hukuk ve salahiyeti tabiyemizden olduğuna dair Cemiyeti Akvama ve bu gibi hükümetlere müracaat vuku bulmuş mudur ve böyle bir müracaat icap eder mi? Bu noktaların lütfen ten­virini rica ederim.

ŞÜKRÜ KAYA BEY (Devamla) Efendim; Yunanistan, Cemi­yeti Akvama müracaat etmiş değildir. Yalnız Lahey’e gitmek teklifini kabul etmeyecek olursak Akvam misakının 11.nci maddesi mucibince; Cemiyeti Akvama müracaat edeceğini, buradaki maslahatgüzarı bana şifa­hen söylemiştir. 11.nci madde, tehlikeli harp maddesidir...  


...Tan ve Deba gazeteleri müstesna olmak üzere, diğer matbuat bi­zim lehimizdedir. Balkan hükümetlerinden yalnız Sırbistan’da, Orto­doksluk âlemine olan tesir itibariyle bir kaç gazetede aleyhimize bazı makaleler yazılmıştır, İngiltere’de efkâr sükûn içindedir. Binaenaleyh bu günkü, bu Patrik hadisesi dolayısıyla âlemin aldığı renk, daha ziyade bir kısım halk lâkayıt, diğer bir kısım halk hadisata muntazır bir vaziyette­dir. [16]



[1] Konstantin Araboğlu'nun30 Ocak 1925'te görevine son verilerek, hudut dı­şı edilmesini bir türlü hazmedemeyen Rum tarafı; bu konuda çıkmış bulunan kitap v.s tüm yayımlarda, bu patriğin görev süresi 22 Mayıs 1925'te bitmiş gibi göstermektedir. Oysaki Devletin, patriği azil etme hakkı günümüzde de ol­duğu gibi o zaman da vardı ve Devlet bu hakkını kullanmıştır.
[2] 5 Kanun-ı Evvel (Aralık) 1924 Vatan
[3] 4 Şubat 1925 Tevhid-i Efkâr
[4] 18 Aralık 1924 Vatan
[5] 15 Ağustos 1976 Hürriyet -Ö. Sami Coşar
[6] 8 Şubat 1925 Vatan
[7] 5 Şubat 1925 Tevhid-i Efkâr- Fethi Okyar Bey'in. Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmadan.
[8]  8 Şubat 1925 Vatan
[9] 8 Şubat 1925 Vatan
[10] 14 Şubat 1925 Vatan
[11] 28 Mart 1925 Vatan
[12] 3 Temmuz 1925 Vatan
[13] 14 Temmuz 1925 Vatan
[14] Yukarıda bahsi geçen, Metropolit Yermanos, zararlı faaliyetleri olan. Yunan taraftarı bir kimseydi ve devlete bağlı olan Rumlar arasında da sevilmiyordu. Fener Rum Patrikhanesi'ni basmış, bir dönem de patriğe karşı gelmiş olan Damyanos Damyanidis'in adamları olduğu sanılan dört kişi 11 Temmuz 1925 gecesi, Yermanos'un evini basarak zorla bir otomobile bindirmiş ve döverek saçlarını kesmişlerdir
[15] 5 Şubat 1925 Tevhid-i Efkâr
[16] TBMM Gizli Celse Zabıtları TBMM Basımevi 1980-Cilt 3 Sayfa.475-479


6 Mart 2011 Pazar

PATRİKHANE ve MÜTEKABİLİYET ÜZERİNE BİRAZ “İRONİ”

Rum Patrikhanesi’ne büyük haksızlık mı yapıyoruz diye son günlerde düşünmeye başladım. Adamlar ne yapıyorlar ki? 1923’ten itibaren, Türkiye’de yabancı uyrukluların ruhbanlık yapamayacağına ilişkin yasa, yönetmelik ve diğer tüm bürokratik işlemleri bir kenara bırakarak ne güzel 2004’ten itibaren ve ne de güzel bir oldubitti ile 12 kişilik Patrikhane dini meclisine (Sen Sinod) yabancı alıverdiler ve Türkiye’nin itirazlarına aldırmayarak yollarına ne güzel de devam ettiler.

İyi de etmişler vesselam. 2010 yılı içinde dayanamadık ve “Hadi bakalım verin bir yabancı uyruklu papaz listesi hemen vatandaş yapıverelim de şu Sen Sinod’taki 6 yabancı orada “yabancı” kalmayıversinler” dedik, adamlar da anında 17 kişilik bir listeyi -zaten hazırmış - burnumuza uzatıverdiler. “Yahu sizde 6 eksik yok muydu?” dememize ise fırsat vermediler. Hoş 2004’te 12 kişilik “Sinod” eksik derken 20’den fazla o rütbede papaz efendi vardı ama ne yaparsınız bunun adı: “Osmanlı’dan süregelen Türk hoşgörüsü” Bir de tabi anında bize ”aferin” diye gaz veren AB ve ABD var ki onlara yaranmak adına pek de güzel bir iş yaptık.

Hem kim diyor ki “Batı Trakya’da müftülerin seçimine izin verilmiyor?” külliyen yalan, vallahi yalan efendim. Orada zaten “Müslüman Türkler” yok ki! Orada “Müslüman Helenler” var.

Yunanistan; seçilmiş Türk müftülere alternatif olarak Pomak müftüler atamakla, hatta vakıf ve derneklerde “Türk” adı kullanılmasına da izin vermeyerek ülkedeki Müslüman topluluğu ne de güzel korumaktadır ve ne kadar da başarılı olmaktadır.

Peki, “Mütekabiliyet nerede kaldı?”

Eh, artık bu zamanda mütekabiliyet de nesi...

Bunlardan kalmadı artık. Hem bakın biz “Patrikhane” ile ilgili ne zaman mütekabiliyet esaslarını dikkate aldık ki.

Verdikçe veriyoruz...

Ama ne yapalım adamlar da çok açmış. Doymadılar gitti...

Ekümenik Patrikhane’nin Sen Sinod’u için eksikleri var diye 2010 içinde 14 papaza TC vatandaşlığı verdik. Ama adamlar şu “Sinod” denen her neyse orada bu “taze” vatandaşları kullanmadılar ve 1 Mart 2011’den itibaren göreve başlayan yeni dönemde bu “taze” vatandaşlardan sadece kişiye dini kurulda görev verdiler.

Tabi ki haklılar efendim. Şimdi bu taze vatandaşların kafasını “sinod minod” diye karıştırmamak lazım. Orada görev yapacak yabancı uyruklular her daim bulunur. Hem yasalara da bir kez delinmekle de bir şey olmaz. Bizim yasalarımız zaten şerbetlidir. Bakınız: 2004’ten itibaren bu yasalarımızı deliyorlar da ne oldu ki?

1925 yılında adamın birini patrik yapmaya kalktılar ama bu adamın mübadeleye göre Türkiye’den gitmesi gerekiyordu. Fakat direndiler ve çok sivri biri olan “Konstantin Araboğlu”nu patrik yaptılar. Bu adamı Türkiye’de barındırmadık diye Yunanistan, Türkiye’ye tekrar savaş açmaya kalktı. Çok şükür Avrupalı devletler o zaman Yunanistan’a “Dur be kardeşim, ne yapıyorsun?” dediler de savaş mavaş çıkmadı.

Bu gün (6 Mart 2011) işte bu Patrik “Konstantin Araboğlu”nun kemikleri hele şükür Türkiye’ye geri getirtildi ve Yunan ile yabancı medyanın ilgisi altında Balıklı’daki “Patrikler Mezarlığı”na gömüldü. Bizim medyamız bugün çok yoğundu. Sokaklardaki polisiye olayların çok daha önemli olması sebebiyle, bu konuya fevkalade az yer verildi. Hem bu adamların ne kötülüğü var ki bize? Ekümenik patriklerin serisini tamamlamak istiyorlar. Bunun haber niteliği mi var?

Hadi var mı bir mangal yürekli!

Yunanistan’a bu patrik gibi “simge” olmuş bir Türk’ün kemiklerini götürüp oraya gömecek bir yürekli aranıyor...

Bu gün Patrik Bartholomeos, oradaki az sayıda Türk basın mensubuna şöyle dedi:

“Bu bizim için dini bir borç olarak gerçekleştirilmiş oldu. Bugün bu vazifemizi ifa etmiş olduk"

Evet, gerçekten bir görevi bu gün yerine getirdiler. Megali İdea’nın amaçlarına göre adım adım İstanbul’un, “Konstantinopleleşmesi” için ilerliyorlar ve biz de saf saf “Ne var bunda?” diyoruz. Aklımıza nedense arada sırada şu “mütekabiliyet” kelimesi takılıyor sadece...

Devam edelim! Batı Trakya’daki her şey yolunda olduğu için biz de “Büyükada Yetimhanesi”nin tapusunu, tüzel kişiliği olmayan Patrikhaneye verdik sırada “Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılması var. Allah’ın izniyle onu da en kısa zamanda açarız. Hem adamların dini eğitim için olanakları yok. Mutlaka açmalıyız değil mi?

İyi de öğrencileri yok! ............. Olsun getirtirler...

Ama öğretmenleri de yok! ............. Olsun onu da temin ederler...

Yahu bu okul onlara lazım değil de taşıma suyla faaliyet gösterecekse, Dünya’da kaç tane Yunan dini okulu var orada okusalar ya.

Anlasanıza be kardeşim! ............. Bu okul onlara makam olarak lazım... 

Papazlar da ondan ötürü çok olmalı. “Maiyet” meselesi bu “diniyet” değil... Yani ortada dini bir ihtiyaç falan yok!

Bu arada şunu atlamayalım. Şu kişilik makam da ne tatlıymış. Adam yok diye 14 kişi TC oldu ama aralarından sadece kişi oraya atandı. Bu ne demek?

Acele yok be kardeşler. 14 kişiden 1’i işte ne güzel artık görevde. Hem biz geçen yazımızda da yazdık! Sırada 11 kişi için yapılan yeni bir müracaat daha var ya, oradan da kişi alırlar. Yani kişilik eksik için şöyle 100 dolayında TC vatandaşı daha papaz yapılırsa “Sen Sinod” listesi tamamlanır. Sanırız ki bu durumda “Panik” yok!

Yine “mütekabiliyet” mi dediniz. Bir de aralardan “Batı Trakya” diyen mi var? Susun da izleyin. Bizans’a, pardon Ekümenikliğe beş kalayız. Böyle bir dönemde kafaları karıştırmak ayıp değil mi?

Sevgili okuyucular; yeni bir “Geceyarısı Ekspresi” vakası ile karşı karşıyayız...

Rum Patriği Bartholomeos’un Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nda mezun oluşunun 50. yıldönümü büyük bir provokasyona malzeme oldu/olacak. Heybeliada Rum Ruhban Okulu için “Suskun Okul” (The Silent School) adlı bir belgesel hazırlandı ve galası Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki “Yunanistan Başkonsolosluğu”nda geçtiğimiz Şubat ayının son günlerinde gerçekleştirildi.

Yunan Milletvekili “Hrisa Arapoğlu”, bu galada; Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasının kendileri açısından çok önemli olduğuna değindi ve Bartholomeos’a dönerek şöyle konuştu: ”Eminim ki bu belgeseli izledikten sonra, sizin yıllardır süren mücadelenizi daha iyi anlayacağız.

Galada konuşan Bartholomeos ise Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olmak istediğini, kendilerinin isteğinin ise Ruhban Okulu'nun eğitime açılması olduğunu söyledi. Buradaki bağ ve etkileşimden dolayı “aba altı sopa” diye söz etmek; komplo üretmekle eşdeğer ise ne olur kusurumuza bakmayınız. Bunun adı resmen “aba altı sopa”dır. Bu; “İstersen açma da görelim” bağlamında bir söylemdir...

Galada Bartholomeos şu sözleri de sarf etti: “Ben de bu okulun mezunuyum ve 7 yılımı burada geçirdim. Daha sonra da müdür yardımcısı olarak bu okulda görev yaptım. 40 yıldır suskun olan bu okulun tekrar açılmasını ve suskunluğunun son bulmasını istiyorum.

Belgeselin yönetmeni “İrini Sarıoğlu” ise “Ruhban Okulu'nun sessiz çığlıklarına kulak verelim.” şeklinde konuştu.

Adımlar sıklaştı eylemlerin arası kısaldı. Zamanımız az kaldı mı ne?

“Ekümenikliğe beş kalayız” vesselam.

Hem ne olur ki İstanbul’da, “Ortodoks Halifeliği” kurmakla eşdeğer sayılacak bir şekilde, “Vatikan”vari Ekümenik bir “devletçik” kurulsa... Ne kadar da çok yabancı devlet bize “şak şak” eder.

Hem bilinmez ki belki bu bize AB yolunu da açarsa ne iyi olur. Hatta İstanbul’a turist akını da olur ve ekonomi canlanır.

Batı Trakya’dan “MÜTEKABİLİYET” diye bir çığlık mı geldi?

Aldırmayın!

Kanıksadık, oradan hep gelir zaten... 
 

4 Mart 2011 Cuma

BOJİDAR ÇİPOF 4 MART 2011 MESAJ TV ANA HABERLERDE GÜNÜN KONUĞU



Bojidar Çipof; 11 Mart 2011'de Tek Rumeli Tv'de Murat Er'in sunduğu "Gün Ortası" programına konuk oldu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Yunanistan ziyaretinin provokasyon olarak algılanması ve buna yapılan tepkiler ile son günlerde ortaya çıkan; 120 bin Rum'a vatandaşlık talebi hakkında ve "İkumeniki Omospondia Konstantinupolition" (Konstantinopleliler'in Ekümenik Federasyonu) adı altındaki bu oluşumun Türkiye'de ne yapmak istediğini analiz etti.

3 Mart 2011 Perşembe

BOJİDAR ÇİPOF 3 MART 2011 MELTEM TV ANA HABERLERDE GÜNÜN KONUĞU



Bojidar Çipof; Rum Patrikhanesi'nde yaşanan yabancı papazlar skandalını ve Megalli İdea'nın simgelerinin İstanbul'da tamamlanıyor olması hakkında MELTEM TV ana haberde "Günün Konuğu" oldu

Papazımız yok dediler 14 kişiyi TC vatandaşı yaptılar ama yine yabancı uyruklulara görev verdiler.

1925'te neredeyse Yunanistan'ın tekrar Türkiye'ye savaş açmasına neden olacak olan Patrik Konstantin Araboğlu'nun kemikleri Yunanistan'dan getirtildi ve İstanbul'a gömecekler...

BOJİDAR ÇİPOF 3 MART 2011 KANAL 99 TV ANA HABERLERDE GÜNÜN KONUĞU


Bojidar Çipof; Rum Patrikhanesi'nde yaşanan yabancı papazlar skandalını ve Megalli İdea'nın simgelerinin İstanbul'da tamamlanıyor olması hakkında KANAL 99 TV'de GÜLGÜN FEYMAN'IN sunduğu ana haberlerde "Günün Konuğu" oldu

Papazımız yok dediler 14 kişiyi TC vatandaşı yaptılar ama yine yabancı uyruklulara görev verdiler.

1925'te neredeyse Yunanistan'ın tekrar Türkiye'ye savaş açmasına neden olacak olan Patrik Konstantin Araboğlu'nun kemikleri Yunanistan'dan getirtildi ve İstanbul'a gömecekler...

1 Mart 2011 Salı

BOJİDAR ÇİPOF 1 MART 2011 TEK RUMELİ TV'DE GÜNÜN KONUĞU




Bojidar Çipof; Rum Patrikhanesi'nde yaşanan yabancı papazlar skandalını ve  Megalli İdea'nın simgelerinin İstanbul'da tamamlanıyor olması hakkında TEK RUMELİ TV'de "Günün Konuğu" oldu

Papazımız yok dediler  14 kişiyi TC vatandaşı yaptılar ama yine yabancı uyruklulara görev verdiler.

1925'te neredeyse Yunanistan'ın tekrar  Türkiye'ye savaş açmasına neden olacak olan Patrik Konstantin Araboğlu'nun kemikleri Yunanistan'dan getirtildi ve İstanbul'a gömecekler...