Sam Brownback etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sam Brownback etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mayıs 2021 Pazartesi

ABD’DE “2021 EKÜMENİK PATRİKLİK DİN ÖZGÜRLÜĞÜ YASASI” ADLI TÜRKİYE ALEYHİNE YENİ BİR YASA TASLAĞI DEVREDE!

 

 ABD’de 1998 tarihli “Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası” (IRFA), adı altında bir yasa ile kurulmuş olan “ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu” (USCIRF) bulunmaktadır. (US Commission on International Religious Freedom)

ABD Kongresi tarafından kurulmuş ve ABD maliyesi tarafından finanse edilen bir komisyonun ne kadar “bağımsız” olduğu şüphesiz tartışılır.  Bu komisyonun her sene yayınladığı raporlarda, bazı ülkelerdeki din özgürlüğü ihlalleri gözler önüne serilse de raporda yer alan bazı ülkeler, ABD çıkarları açısından özellikle yerden yere vurulmaktadır.

USCIRF sanki ABD’de her şey güllük gülistanlıktır, din ya da ırk ayırımı yoktur gibi diğer ülkelerin işine burnunu sokar. Komisyon uluslararası din özgürlüğü adı altında, aslında yabancı ülkelerdeki din özgürlüğü koşullarını izleyen ve bunlara ilişkin yıllık raporlar üreten bir devlet kurumudur. Her sene bir önceki senenin raporunu senenin ilk çeyreğinde açıklar. USCIRF raporları hep yanlıdır ve ABD dış politika önceliğini gözetir. Raporun içerikleri çoğunlukla yanlıdır ya da algı üretmeye yöneliktir. Tabi bir de ABD ile ilişkilerinde sorunlar olan ülkeler de bu yanlı yorumlara ve algı üretmeye yönelik sonuçlardan nasiplerini alırlar. USCIRF’nin başında uzun zamandır ABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback bulunuyor.

USCIRF’nin 2018 raporunda; 28 ülkede 2017 yılı içindeki din özgürlüğü ihlallerini kendilerince belgelemişlerdi. Ve bu ülkeler arasında Türkiye de vardı.

21 Haziran 2019’da ise ABD’nin her sene yayınladığı gibi bir önceki senenin “Dini Özgürlükler Raporu” açıklanmıştı. Trump döneminde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bu yıllık raporun okunma seramonisinde hep bulundu. Bir kısmını o okudu. Ve özellikle Türkiye ile ilgili satırları bizzat Mike Pompeo okudu. Pompeo’nun eşi Yunanlıdır, ABD’deki önemli ve etkin Helenseverler arasındadır.

USCIRF’nin yıllık raporlarında ağırlıklı olarak Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik verilmesi, Ekümenizmin kabul edilmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması gibi standart başlıklar yer alır. Türkiye’deki diğer azınlıklara ise çok az yer verilir.

USCIRF ile dirsek temasında olan bir başka ABD Kurumu ise; iki zıt partiden olan Demokratik Partili Carolyn Bosher Maloney ile Cumhuriyetçi Partili Gus Michael Bilirakis’in (Yunan asıllıdır) kurucu üyeler arasında yer aldığı bir sivil toplum kuruluşu olan “Helenik Suçlarla Mücadele Kongresi”dir.


7 Şubat 2018’de bu Helensever senatörler Carolyn Bosher Maloney ve Gus Michael Bilirakis; H.Res.732 sayılı Türkiye karşıtı bir önergeyi senatoya verdiler. Önerge başlığı, “Türkiye'yi Ekümenik Patrikhanenin haklarına ve din özgürlüklerine saygı göstermeye çağırıyoruz” şeklindeydi.

Geçtiğimiz günlerde bu iki senatörün başını çektiği ve “Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı”ndan da önemli olabilecek Türkiye karşıtı bir hareketlenme başladı. Makalemizde bu hareketlenmenin kronolojik olarak faaliyetlerini irdeleyeceğiz.

Son günlere gelmeden önce 16 Temmuz 2020’de bu iki senatör H.RES 1050 sayı ile Rum Patriği ve Patrikhanesi’ne özgürlük adı altında bir yasa tasarısı vermişler!

Türkiye'yi Ekümenik Patrikhane'nin haklarına ve dini özgürlüklerine saygı göstermeye çağırmak” başlıklı bu tasarı tam bir tezat ve yanlış bilgilendirmelerle algı yaratmaya yönelik! (Aşağıdaki linkte tasarının tam metnini bulabilirsiniz)

https://drive.google.com/file/d/11gUOz8Io9s4JeLs8JhKIdiREg4watHK7/view?usp=sharing

Türkiye’de Rum Patriği gayet saygı görür. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığı tarafından azınlık temsilcilerine verilen iftarda onur konukları arasındaydı. Batı Trakya’daki seçilmiş Türk Müftülere yapılan zulüm ve cemaate yapılan baskıyı göz önüne alırsak ortada mütekabiliyet esaslarına hiç uymayan enteresan bir durum var.

Bu iki zıt partiden ama Türkiye aleyhine tam işbirliği içindeki ABD’ senatörü bu tasarıyı 2020 ortasında vermişler ama çıkması için hiç kaşımamışlar. Bunu şöyle algılıyoruz: Trump döneminde böyle bir tasarının çıkması ihtimal dâhilinde değildi. Kanımızca Türkiye aleyhtarlığını bir köşeye bıraksak da Patrikhane ve ABD’deki Yunan diasporası ile çok yakın işbirliği içinde bulunan yeni başkan Biden’in zamanında bu tasarıyı kabul ettirmek daha kolay!

7 Mayıs’ta Carolyn B. Maloney’in resmi web sayfasında şu haber yayınlandı:

Eşbaşkanlar Maloney ve Bilirakis, Ekümenik Patrikhane, Rum Ortodoks Hıristiyanlar ve Dini Azınlıkların Dini Özgürlüklerini İhlal Etmekten Türkiye'yi Sorumlu Tutacak Mevzuatı Tanıttı

WASHINGTON, DC - Kongre Üyesi Carolyn B. Maloney Congressional Caucus on Hellenic Issues'in eş-kurucusu ve eş başkanı ve Congressional Caucus on Hellenic'in eş başkanı Gus M. Bilirakis; bugün Türkiye'yi ve “2021 Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası”nı gündeme getirdiler.

Mevzuat; Türkiye'yi Ekümenik Patriklik, Rum Ortodoks Hıristiyanlar ve diğer dini azınlıkların dini özgürlüklerini ihlal etmekten sorumlu tutacak.

Kongre Üyesi Maloney, "ABD, Türkiye'yi Ekümenik Patriklik, Rum Ortodoks Hıristiyanlar ve diğer dini azınlıkların dini özgürlüklerini ihlal etmekten sorumlu tutarak, yurtdışında din özgürlüğünü savunma taahhüdümüzü desteklemelidir.

2021 Türkiye ve Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası, Ekümenik Patrikhane'nin dini özgürlüklerini ihlal etmemesi için Türkiye'ye anlamlı bir baskı uygulayacaktır. ABD'den somut yansımalar olmadan, Cumhurbaşkanı Erdoğan cezasız bir şekilde faaliyetlerine devam edecek ve Türkiye, Rum Ortodoks Hıristiyanlar, Ekümenik Patrikhane ve diğer dini azınlıklara yönelik dini ayrımcılık kampanyasını sürdürecektir. USCIRF kurucu ortağı ve eş başkanı olarak, uzun süredir Türk hükümetine Ekümenik Patrikliğin haklarına saygı duymaya ve Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açmaya çağrıda bulundum ve nihayet bunu gerçekleştirmek için atmamız gereken önlem budur.”

Kongre Üyesi Bilirakis ise "Birleşik Devletler sözde müttefiklerimizden paylaşılan demokratik değerler beklentisini uygulamakta tutarlı kalmalıdır, buna din özgürlüğüne tutarlı bir saygı gösterilmesi de dâhildir. Meslektaşlarıma katılmaya ve bu adaletsizliğin giderildiği güne kadar sesleri kesilenler adına konuşmaya devam edeceğim” dedi.

“2021 Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası”nın senatörlerce sunulmasının ardından 8 Mayıs’ta Greek Reporter’de Tasos Kokkinidis’in haberi olarak şu başlıkla çıktı:

ABD Kongresi, Türkiye'yi Ekümenik Patriklikten Sorumlu Tutacak Yasayı Düzenledi

Gerçi bu halen bir tasarı ama haberde “yasa düzenlendi” şeklinde mutlak bir ifade bulunuyor. Haberde ayrıca Senatör Maloney’in Türkiye'yi Heybeliada Ruhban Okulu'nu yeniden açmaya da çağırdığı şeklinde de de bir ifade bulunuyor.

9 Mayıs’ta yukarıda bilgisi bulunan haber; Yunan ANA-MPA haber ajansından da servis edildi. Bu kez daha farklı bir başlık kullanıldı.

ABD tasarısı, Ekümenik Patrikliğin dini özgürlüklerini koruyor

Yunan ANA-MPA haber ajansındaki açıklamada ayrıca aşağıdaki cümleler de yer aldı:

Helenik Suçlarla Mücadele Kongresi Eş başkanları: Ekümenik Patrikhaneyi Türk ihlallerine karşı korumak için yeni bir yasama girişiminde bulundu.

Bu iki partili yasa tasarısı Demokratik Kongre Üyesi Carolyn B. Maloney ve Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Gus M. Bilirakis tarafından imzalandı. Tasarının amacı, Türkiye'yi Ekümenik Patrikhane, Rum Ortodoks Hıristiyanlar ve diğer dini azınlıkların dini özgürlüklerini ihlal etmekten sorumlu tutmaktır.

Tasarı hakkında yorum yapan Carolyn Maloney, 2021’de Türkiye ve Ekümenik Patriklik için Din Özgürlüğü Yasası'nın Türkiye'ye Ekümenik Patrikliğin dini özgürlüklerini ihlal etmemesi için anlamlı bir baskı uygulayacağını belirtti.,

ABD'den somut yansımalar olmazsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan cezasız bir şekilde faaliyetlerine devam edecek ve Türkiye Rum Ortodoks Hıristiyanlar ile Ekümenik Patrikhane ve diğer dini azınlıklara yönelik dini ayrımcılık kampanyasını sürdürecektir.

Gus Bilirakis; Kongre'nin, Türkiye'yi Özel İzleme Listesine koymanın, Türkiye'deki din özgürlüğü ihlallerinin ön plana çıkarılmasında ve Ekümenik Patrikhane'ye karşı güçlü ve etkili bir araç olacağının ve USCIRF'in tavsiyesi uyarınca ABD Başkanı’nın Türkiye'yi de “Özel İzleme Listesi”ne dâhil etmesi gerektiği duygusunu dile getiriyor.

Başkan (Biden kast ediliyor) USCIRF Yıllık Raporunun Türkiye'yi Özel İzleme Listesine dâhil etme tavsiyesini görmezden gelirse Kongre'ye USCIRF'in tavsiyesini göz ardı etme kararına ilişkin ayrıntılı bir gerekçeyi içeren bir rapor sunmasını isteyeceğiz.

Yunan Amerikan Topluluğu bu girişimden memnun kaldı

Amerikan Helen Enstitüsü (AHI) başkanı Nick Larigakis, “Türkiye'nin Ekümenik Patrikhanesi'ne yönelik sistematik zulmüne ilişkin önceki mevzuatı geliştirmek ve güçlendirmek için Kongre Üyesi Maloney ile birlikte çalışmak ve Türkiye'nin yaptıklarını tanıtmak AHI için bir onurdur. 2021’de Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası çıkarılmalıdır

AHEPA Başkanı George Horiates ise “Türkiye, azınlık nüfusunun din özgürlüğünü ve insan haklarını cezasız bir şekilde baskı altında tutuyor” dedi.

Yunan Amerikan Liderlik Konseyi'nin İcra Direktörü Endy Zemenides ise “Kongre Üyesi Maloney, Türkiye’nin Ekümenik Patrikliğe yönelik baskısının hem Türkiye'de hem de Ortadoğu’da Hristiyanlığın varlığını tehdit ettiğini uzun zamandır kabul ediyor.

Biden Yönetimi, Kongre Üyesi Maloney'in bu konudaki ilkeli duruşunu takip etmelidir. Ekümenik Patrikliğin din özgürlüğü konusunda da güçlü bir sicile sahip olan Cumhurbaşkanı Biden; Papaz Brunson davasının emsali üzerine gerekeni inşa etmeli ve Hıristiyan azınlıklara yönelik devam eden zulmünün sonuçlarının olacağını Ankara'ya açıklamalıdır" dedi

Görüldüğü üzere önümüzdeki günlerde ABD Kongresi’nde Türkiye aleyhine Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı”ndan da önemli baskılara neden olabilecek bir şekilde “2021 Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası” önümüze gelecek.

USCIRF’nin açıklanan 2020 yılı raporundaki Türkiye aleyhtarı ifadeler Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından hemen kınandı ve yok hükmünde sayıldı.

Ekathimerini Gazetesi’nde 12 Mayıs çıkan bir haberin başlığı; “Dışişleri Bakanlığı (ABD’yi kast ediyor) raporu Türkiye'yi Ekümenik Patrikhane ve Ayasofya açısından çarptı” şeklindeydi. Haberin devamında ise zırva mertebesinde yorumlar var.

13 Mayıs tarihli ve çeşitli yerlerde yayınlanan Yunan Haber Ajansı ANA-MPA tarafından çok uzun bir haber paylaşıldı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye ve Ekümenik Patrikliği lehine sert raporu

Haberde; Heybeliada Ruhban Okulu, Ayasofya ve Kariye Camileri, Patrikhane’nin Statüsü ve Türkiye’de azınlıklara yapılan sözde baskılar uzun uzun anlatılmış.

15 Mayıs’ta ise çeşitli yerlerde yayınlanan bir haberde; “Ankara, ABD'nin Ekümenik Patriklik raporuna sert tepki gösterdi” başlığı dikkat çekiyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ve "tarafsızlıktan uzak" olarak nitelendirilen "2020 Uluslararası Din Özgürlüğü Raporu"nun Türkiye Bölümü ile ilgili bir açıklama yaptı.

Aynı açıklamada, Türkiye'nin her zaman “çeşitli dinlerden bireylerin barış ve uyum içinde bir arada yaşadıkları” bir sosyal dokuya sahip olduğuna değinildi ve “Ülkemiz, tüm vatandaşlarımızın din ve ibadet özgürlüğünü daha da ileriye taşımak için sadece sözle değil, eylemlerle de gerekli adımları atmaktadır. Aslında 2 Mart 2021'de kamuoyuna açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı, din ve vicdan özgürlüğünü korumanın yanı sıra gayrimüslim cemaatlerin temsilcilerinin ve vakıflarının faaliyetlerini daha da güvence altına almaya yönelik hedefler ve faaliyetler belirlemektedir“ şeklinde bir ifade kullanıldı.

2021 Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası”nı “Kendileri çaldılar, kendileri oynadılar ya da oynayacaklar” şeklinde değerlendirebiliriz. Çünkü bu iki senatör durup durup Türkiye aleyhine ne yapabiliriz peşinde koşmakta…

2021 Ekümenik Patriklik Din Özgürlüğü Yasası” çıkar mı bu bilinemez ama bir gerçek var ki Biden yönetiminde iki NATO üyesi olarak; ticari, siyasi hatta askeri açıdan ortak paydalar bulunsa bile Rum Patrikhanesi, Ekümenizm ve Heybeliada Ruhban Okulu üzerinden başımızı ağrıtacaklar.

Önceki birçok yazımızda değindiğimiz gibi Patrikhane konusu sadece dini bir konu değil. ABD ve Rusya’nın Ortodokslar üzerinden yaptıkları bir bilek güreşi…

--------------------

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi 

http://soyledik.com/tr/makale

 

14 Temmuz 2020 Salı

HELENİZM İÇİN AYASOFYA NEDİR?


Son birkaç haftadır gündemin baş sıralarında bulunan Ayasofya ile ilgili yüzlerce yazı yazıldı ancak bazı hususlar hiç irdelenmedi. Bu makalemizde üzerinde çokça makaleler yazdığımız Ayasofya konusunu Helenizm ayağından ele alarak sunuyoruz.
Ayasofya’nın 1934’de müzeye dönüştürülmesi sıradan bir Bakanlar Kararı ile vuku bulmuştur.  1934’te Ayasofya’nın müzeye değişimini 2020 perspektifi ile irdelemek ise doğru olmaz. Siyaset “Mümkün olanı yapabilme sanatıdır” O tarih itibariyle Büyük Önder’in bunu uygun görmesi Türkiye’nin içinde bulunduğu uluslararası siyasi konjonktürden ötürü mutlaka olması gerekendir. Ancak 1934’te yapılan bu tasarrufu günümüzde adeta “Atatürk ilke ve inkılaplarına” karşı bir hareket ya da “Atatürk’ün mirasına saygısızlık olarak addetmek doğru mudur?” 1934’teki bir Bakanlar Kurulu Kararını dogmalaştırmamak ve Atatürk üzerinden bir tartışmaya mahal vermemek gerekir. Çünkü Yunan Basını an itibariyle konuyu buradan ele alarak, Atatürk karşıtlığı yapılmış şeklinde anti propaganda yapmaya başladı. Buna alet olmamak, izin vermemek gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde Ayasofya ile ilgili alınan karar gerekli olmuştur. Türkiye büyük bir devlettir ve toprakları üzerindeki bir mülkün tasarrufunu başka ülkelerden direktiflere göre değil, kendi iç kararları ile yapacaktır, bazı ülkelerin yüksek sesle tepki verirsek korkuturuz diye düşündükleri anlaşılıyor.
Y.N: Ayasofya konusunu yaklaşık 10 senedir ele almaktayız. Bu konudaki aşağıda linkleri bulunan eski makalelerimizin okunmasını tavsiye ederiz.
Y.N: Bu makalelerimiz arasından Ekim 2016’da yazdığımız “Ayasofya’ya İmam Atanmasına Yunanistan Tepkisi” başlıklı makalemizde bilhassa vurguladığımız Yunanlıların bitmeyen kininin eseri olan,  “Megali İdea” doktrininde; Türkiye coğrafyasında bulunan 3 Ayasofya’da ayin yapılmasının ardından İstanbul’un Konstantinopolis olacağı rüyası ya da hülyası bulunmaktadır. 
Y.N: Bu konuya bağlı olarak Haziran 2010’da yazdığımız “Üç Aya Sofya ve Yunan Megalo İdea'sı” da “Neden Ayasofya Helenler için bu kadar önemli?” sorusuna da ayrıca ışık tutacaktır. Yazımızın alt kısmında bu konuyu biraz açmaktayız.
Helenler Türkiye’deki Varlıkları Kendilerine “HAK” Görüyorlar
Yazımızın içinde Türkiye’nin mülkiyetindeki yerlerle ilgili Helenlerin nasıl kendilerini “Hak” sahibi olarak gördüklerini de irdeleyeceğiz. Bu hususta Helenlerin “Ayasofya” ve “Sümela Manastırı” başta olmak üzere ne kadar pervasız ve “Hadsiz”  olduklarına da görülmektedir.
Tarihsel durum irdelendiğinde; o günün şartlarında camiden müzeye dönüştürülmesinde dış kaynakların yarattığı baskıcı faktörlerin rol oynadığı anlaşılıyor. 1931 yılında ABD’li bir araştırmacı olan Thomas Whittemore Türkiye’ye geldi ve Ayasofya’da bulunan mozaiklerin çıkarılması için izin aldı. Bu şahsın görünenin dışında (örneğin CIA gibi) bir kimliği olup olmadığı ve o tarihte kimleri etki altına alarak 1934’e giden süreci oluşturduğu şu anda ortaya atılan “Atatürk’e ait imza var mı yok mu?” tartışmasından daha önemli olan bir husustur.
Bu noktada dile fazla getirilmeyen çok önemli olan husus daha var! Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından sonra diğer dini mekânların aksine, bedel ödeyerek Hıristiyanlar açısından çok önemli olan bu mülkü, 1 Haziran 1453’te vakfiye yapmıştır. Ve Ayasofya bilindiği gibi asırlar boyu cami olarak ibadete açık kaldı. Bir başka deyişle Ayasofya sadece “Fetih” ve “Kılıç Hakkı” değil, aynı zamanda bedel de ödenerek vakfiye haline getirilmiş bir yerdir.
Ayasofya Helenizm’in “Megali İdea” doktrinindeki en önemli ayaktır. Megali İdea’ya göre ya da boş Helen inancına göre; “İstanbul bir gün yine Konstantinopolis adı ile Helenizm’in başkenti olacaktır” Yunanistan Anayasası’ndaki 3. Madde de bu bağlamda aynı ideali simgeler. Maddenin özeti şöyledir; “Yunanistan’ın resmi dini Ortodoksluktur, dinin başı Konstantinopolis’tedir”
Helenler” ve “Helenseverler” Ayasofya’yı kendi mülkleri gibi sayarlar. Onlara göre Ayasofya yıkılan Bizans’ın ayakta kalan son abidesidir. Helenler için ise Ayasofya bir “haktır” ve şimdi bu “hak” başka bir statüye dönüştü. Dolayısı ile “Megali İdea”daki “3 Ayasofya’da yeniden ayin yapma” hülyası da bitti.
Bağırıp çağırıp durduramadılar. Şimdi ise hezeyan ve küfürler yapılmakta…
Örneğin daha çok yeni bir haber! Yunanistan Servia ve Kozani Metropoliti Pavlos Papalexiou 12 Temmuz’da Kozani'nin Tetralofos kentinde bir şapelin açılış törenini yaparken Türkiye ve Türkler için çok ağır ifadeler kullandı. “Türkler onlar. Değişmezler. Üç özellikleri vardır. Yağma, kan dökülmesi ve yıkım. Onlar asla insan olmazlar, ama onların da zamanlarının geleceğine inanıyorumPeki, Türkler, Yunanlılarla arkadaş olabilir mi? 400 yıllık kölelikten sonra imparatorluklarının devrilmesinin sebebi olduğumuzu her zaman biliyorlar. Bu asla mümkün değildir" İfadelerden de anlaşıldığı gibi Yunanistan’da had safhada Türk düşmanlığı vardır.
Bu “hak” benzetmesini “Sümela Manastırı” için de örnekleyebiliriz. Sümela’da Rum Patriği birkaç sene ayin yaptı. Ayin için verilen iznin günü ise çok tartışmalı oldu. Çünkü 15 Ağustos’ta “Meryem Ana Günü” olarak lanse edilen tarih aslında Fatih Sultan Mehmet’in “Pontus Rum İmparatorluğu”nu fethettiği 15 Ağustos’a denk getirilmişti! Sümela Manastırı’nda dediğimiz gibi birkaç sene 15 Ağustos’ta ayin yapıldı. Ardından tamir için Sümela ziyarete kapatıldığında o sene 15 Ağustos’ta yapılamayan ayin için başta dönemin Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos olmak üzere Türkiye’ye “kin” kustular.
Yine çok yeni bir haber daha! Yunan kaynaklarında görüldüğü üzere; 10 Temmuz’da eski Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos’un Patrik Bartholomeos ile Ayasofya hakkında temasa geçtiği hakkında bir haber yer aldı. Haberde Prokopis Pavlopoulos’un, Ortodoksluğun ve Hristiyanlığın bu kutsal alanını savunması için Ekümenik Patriğe tam destek verdiği yer alıyor. Pavlopoulos’un “Türkiye -ve şahsen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan- Ayasofya'nın dini ve kültürel kutsallığına acımasız davranmıştır” söylemine de haberde yer verilmiştir.
Mantalite bugün de tamamen aynı! Nasıl ki Sümela Manastırı’nda ayin yapmayı kendilerine “hak” görüyorlarsa Ayasofya’nın cami olarak anılmamasını da kendilerine “hak” görüyorlar.
Rum Patriği’nin Ayasofya Çıkışı
Ayasofya için suskunluğunu ilk başta koruyan Rum Patriği Bartholomeos 23-26 Haziran tarihleri arasında Cenevre'de yapılan Sen Sinod toplantısının ardından Ayasofya ile ilgili ilk kez açıkça konuştu. 24 Haziran’da Washington Post muhabirine “Erdoğan'ın açıklamalarından şok oldum” şeklinde bir beyanda bulundu. Bu söylem birkaç gün içinde, çok sayıda Yunan TV kanallarında; Bartholomeos’un “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, dünyadaki milyonlarca Hıristiyan’ı, İslam düşmanına çevirecektirAyasofya camiye olursa, milyonlarca Hıristiyan İslam düşmanı olacaktır” şeklindeki söylemi yer aldı.
Bartholomeos yukarıda içeriği bulunan beyanatının bir benzerini İstanbul Feriköy’de bulunan “12 Havariler Kilisesi”nde yapılan bir ayinden sonraki konuşmasında da yaptı. “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, dünyadaki milyonlarca Hıristiyan’ı, İslam düşmanına çevirecektir” söylemini yineledi.
Bu söylem “Dünya’daki Hıristiyanların İslam düşmanı olmaları” şeklinde bir algı yaratmakta!
Bakırköylü ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis
ABD’nin bir sene evvel göreve gelmiş bir Başpiskoposu var. Uzun yıllar Patrikhane’nin çeşitli görevlerinde bulunmuş, Bakırköylü Elpidophoros Lambriniadis
Bu kişi Türk Vatandaşıdır ve ilk kez bir Türk Vatandaşı ABD Başpiskoposu olmuştur. Lambriniadis’in Bartholomeos’tan sonraki patrik olacağına ise kesin bir gözle bakılıyor. Lambriniadis ABD’ye gider gitmez Türkiye aleyhine çalışan Helen sivil toplum örgütlerinin başındaki bir lider gibi davranmaya başladı. (Eski yazdığımız, bu sitede bulunan birçok makalede “Archonlar” ve “AHEPA” gibi bu STK’larla ilgili fazlasıyla bilgi var)
Türk Vatandaşı Elpidophoros Lambriniadis de Ayasofya için rahat duramadı. Twitter üzerinde yaptığı birkaç paylaşımı aşağıdadır.

Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi dini şovenizmin en kötü örneğidir. Türkiye, Ayasofya'yı bir anıt olarak kapatarak, Atatürk'ün dünyaya açtığı pencereyi kapattı
 “Ayasofya hakkındaki şok edici haberler, Türk hükümetinin Ekümenik Patrikhanesi ve Türkiye'deki diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik politikasının, yani dini özgürlüğün ihlaline işaret etmesini ummuyor
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi dini fanatizmin en kötü örneğidir. Türkiye, Ayasofya'yı bir anıt olarak ortadan kaldırarak Atatürk'ün dünyaya açtığı pencereyi kapatıyor
Ayasofya hakkındaki korkunç haberlerin, Türk hükümetinin Ekümenik Patrikhanesi'ne ve Türkiye'nin diğer Hıristiyan azınlıklarına yönelik tutumunun kötüleşmediğini ve dini özgürlüklere saygıdan olumsuz bir dönüşün sinyalini vermemesini umuyoruz
Elpidophoros Lambriniadis yukarıdaki Twitlerden daha onlarca attı. Biz sadece birkaç örnek verdik. İçeriklerdeki ortak cümlelerden de anlaşıldığı üzere nasıl bir öfke ve hezeyanla tepki verdi ise arka arkaya attığı Twitlerinde hep aynı sabit ifadeler yer almış.
Elpidophoros Lambriniadis’in 22 Haziran 2020 Pazartesi saat 23.00'te Yunanistan ERT1 televizyonunda gazeteciler Fanis Papathanassiou ve Nicole Livadari ile yaptığı bir röportaj yayınlandı. Elpidophoros röportajında ABD Yunan Diasporasının geleceği hakkında Yunanistan'la olan güçlü bağlarından bahsederken, Türkiye'nin provokasyonundan endişe duyduğunu da ifade etmişti.
Helen Olmayan Taraflardan Gelen Ayasofya Tepkileri
Başta ABD olmak üzere Helenseverler de ellerinden geleni yaptı. Tehditler, aba altından sopa göstermelerin sonu gelmedi. Bu baskılar neticesinde Türkiye’nin Ayasofya’nın değişiminden korkacağını zannedenler çoktu. Bugün ise haber sitelerinde başta Yunanistan siyasetçileri olmak üzere hezeyanlar yer almakta.
Rusya’nın Ayasofya Hassasiyeti
ABD’nin desteğindeki Rum Patrikhanesi ile Rusya’nın bir devlet kurumu gibi çalışan Moskova Patrikhanesi’nin geçtiğimiz iki yıl içinde Ukrayna Kilisesi üzerinden büyük kavgalarına şahit olduk. Ancak konu Ayasofya’ya geldiğinde aynı sesten konuştuklarına son iki hafta içinde şahit olduk.
Ruslar için Ukrayna çok önemlidir. Zira Rus Çarlığı’nın kurulması bugün Ukrayna toprağı olan Kiev’de gerçekleşmiştir. Rus dini tarihindeki en önemli figür ise Prenses Olga’dır. Kiev’in Prensesi Olga Rusların Hıristiyanlaşmasındaki en önemli figürdür ve (geç bir yaşta) 957'de İstanbul’a yaptığı ziyarette Ayasofya’da vaftiz edilmiştir. Prensesi Olga’nın ölümü 11 Temmuz 969’dur. Ruslar 11 Temmuz’u büyük bir ayin olarak kutlamaktadır. Rusya’da Hıristiyanlık Olga'nın torunu 1. Vladimir tarafından resmi olarak 988’de kabul edilmiştir.   
6 Haziran’da Moskova Patrikhanesi Dışişleri Sorumlusu Volokolamsk Metropoliti Hilarion basına verdiği bir demeçte "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ayasofya'nın müzeden camiye dönüştürülmesi konusunu işleme koyma emri hakkındaki bilgilerin endişe verici” olduğunu söyledi. Hilarion ilerleyen günlerde de Ayasofya ile ilgili söylemlerine dozunu arttırarak devam etti.
ABD’nin Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu  Raporu
ABD’de Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu (USCIRF) adlı bir kuruluş var; her sene bir rapor hazırlıyor ve ABD Hükümeti’ne sunuyor. Bu kurum: 1998 tarihli ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası kapsamında kurulmuş. Başında ise ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback bulunuyor.
Aslında bu raporun uluslararası diplomaside hiçbir bağlayıcılığı yok’ Çünkü rapor sadece tavsiye niteliğinde. Ancak bu rapor ABD tarafından “Algı Yönetimi” olarak kullanılan önemli bir argüman! Bu raporda başta Rum Patrikhanesi üzerinden olmak üzere her sene Türkiye aleyhine ifadeler yer alıyor. ABD’nin “Helenseverliği” dikkat çekiyor!
Geçtiğimiz sene 21 Haziran 2019’da aynı şekilde bir önceki senenin “Dini Özgürlükler Raporu” açıklanmıştı. O zaman diliminde Türkiye’ye bir hasım gibi her açıdan saldıran ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bu raporun açıklamasında bulundu ve hatta Türkiye ile ilgili bölümleri ABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback ile birlikte sundu. Pompeo sözü Sam Brownback’e bırakmadan önce şu konuşmayı da yapmıştı.
“Ek olarak, İstanbul’daki Heybeliada Ruhban Okulu’nun da derhal yeniden açılmasını tavsiye ediyoruz.Dini özgürlükler konusunda “kabadayılık” yapan herkes için şunu söyleyeyim: ABD sizi izliyor ve hesaba katılacaksınız…
Bu seneki sunum da Mike Pompeo ve Sam Brownback tarafından yapıldı. vABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback ise ülkede özel bir konumdadır ve güçlü bir ofisin de uzun zamandır başındadır. Pompes ve Brownback ikisi de bilinen Helenseverler…
Bu seneki rapor ofisin resmi web sayfasında 10 Haziran’da sunuldu. ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu; Türkiye’yi ikinci derece din özgürlüğünü kısıtlayan ülkeler arasında kabul ediyor. Her sene yayınlanan raporlarda yazılan yazılar resmen deli saçması!
Rapora bakarsanız Türkiye’de güvenli gidilebilecek bir kilise bile yok! Tüm Hıristiyanlar zulüm altında… Özüne baktığımızda ise ABD kafayı Rum Patrikhanesi’nin olmayan Ekümeniklik statüsü ile Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmaya takmış durumda.
2019 Raporundan Birkaç Cümle
2019’un Din Özgürlüğü Raporu içeriğinde din özgürlüğü açısından Türkiye'de hiçbir şeyin değişmediğine dair kanıtlar sunmaktadır. Türkiye din özgürlüğü konusunda çok az ilerleme kaydetmiştir veya hiç ilerleme kaydetmemiştir ve geçmiş yıllarda olduğu gibi, dini özgürlükleri korkunç bir şekilde ihlal etmeye devam etmektedir. Uluslararası insan hakları topluluğunun dikkatini Ekümenik Patrikhane ile Türkiye'deki tüm Hıristiyanlar ve diğer dini azınlıkların durumuna yönlendirmek ve Türk Hükümeti’nin, ülkesinde tam bir dini özgürlük sağlaması için tekrarlanan çağrıları dikkate alacağı umudunu yineliyoruz.
Mart ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'daki Ayasofya'nın statüsünün müzeden camiye dönüştürülme olasılığını kamuoyuna açıkladı. Üst düzey ABD hükümet yetkilileri, kamu görevlileriyle ve özel olarak hükümet yetkilileriyle, Ayasofya'yı olağanüstü bir öneme sahip bir alan olarak anladıklarını ve korunmasını karmaşık çok dilli tarihine saygı duyacak şekilde desteklemeye devam ettiler. Hükümet yetkilileri ile konunun öneminin altını çizdiler ve Ayasofya'nın barış içinde bir arada yaşamanın, anlamlı diyaloğun ve dinler arasında saygının bir sembolü olduğunu vurguladılar.
10 Haziran 2020’de yayınlanan 2019 yılı Uluslararası Din Özgürlüğü raporunda Amerikalıların başta Heybeliada olmak üzere Anadolu’daki birçok şehirde istihbarat ve algı çalışmaları yaptıkları da bu raporda ikrar edilmektedir.
--------------------------------------

27 Temmuz 2019 Cumartesi

ABD KUŞATMASINDA TÜRKİYE’YE HELENİZM BASKISI


 Geçtiğimiz 21 Haziran’da ABD’nin her sene yayınladığı, bir önceki senenin din özgürlüğünü inceleyen raporu “Annual Report on International Religious Freedom” açıklandı. Geçen yıllarda olduğu gibi bu raporda da Türkiye aleyhine yapılan eleştiriler yer aldı. Araştırma konularımızdan olan Rum Patrikhanesi hakkında bu raporda da ağır ifadeler yer aldı. Türkiye suçlandı.
Raporu ABD Dışişleri Bakanı Mike R. Pompeo ve ABD’nin Uluslararası Din Özgürlüğü Büyükelçisi Sam Brownback birlikte sundular. Akabinde Yunan medya kanallarında “ABD Hükümeti’nin ve Mike Pompeo  Heybeliada Ruhban Okulu’nun derhal yeniden açılması için çağrı yapıyor” şeklinde yorumlar yer aldı.
Aynı zaman dilimi içinde, 22 Haziran’da ilk kez Türk vatandaşı bir papaz olan “Elpidophoros Lambriniadis” ABD’ye giderek “ABD Başpiskoposu” oldu.
Elpidophoros 22 Haziran’da belki de yaşamındaki en önemli seremoniyi yaşamak üzere ABD’de iken bir gün öncesinde Appeal of Conscience Foundation” (Vicdana Çağrı Vakfı) adlı bir Yahudi kurumunun onuruna verdiği resepsiyona iştirak etti. Bu vakıf 1965 yılında Avusturya kökenli bir ABD vatandaşı olan Haham “Arthur Schneier”  tarafından kurulmuş ve 2004 yılından itibaren ülkemizde de faaliyetlerde bulunmuş bir vakıftır.
Makalemize başlarken olduğunca kısa olarak bir önceki makalemizden anımsatma yapmak adına yukarıdaki birkaç paragrafa yer verdik.[1]
21 Haziran’da açıklanan “Uluslararası Din Özgürlüğü Raporu” ile ilgili olarak 16-18 Temmuz 2019 tarihlerinde Washington’da “Dini Zulümle Mücadele Etmek İçin Dünya Çapında Bir Taban Hareketi Sağlanması” sloganıyla “2. Dini Özgürlükler Toplantısı” yapıldı.
2. Dini Özgürlükler Toplantısı’nın bizim açımızdan önemi; bu zaman dilimi içinde 17 Temmuz’da ABD Archon teşkilatının, ABD Başpiskoposluğu ile müştereken verdikleri bir akşam yemeği ve orada konuşulanlar ile katılanlardır.
Çünkü 17 Temmuz’da yapılan etkinliğe katılan çok sayıda davetli arasında senatörler ve temsilciler meclisi üyeleri de vardı.  Kısa bir süre sonra 23 Haziran’da Beyaz Saray’da Trump ve senatörlerin Türkiye hakkında bir toplantı yaptıklarını dikkate alırsak, bu toplantıya aşağıda adları bulunan senatörlerin de katılmış olması muhtemeldir.
Bu zaman diliminde gerçekleşen bir başka husus ise yeni ABD Başpiskoposu Elpidophoros’un 16 Temmuz’da ABD Başkanı Trump, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile Beyaz Saray’da görüşmeleridir.
ABD Başpiskoposu Elpidophoros ile ABD Başkanı Trump’ın “Oval Ofis”te verdikleri ve basına servis edilen foto da çok önemlidir. Oval Ofis’te çekilen fotoğrafların bir dili ve anlatmak/vurgulamak istediği mesajlar vardır. Eski başkan Obama’nın Türkiye’ye ayar vermek istediği bir durumda elinde “Beyzbol Sopası” ile fotoğraf vermesini anımsayalım! Beyaz Saray’daki en üst seviyede güvenlik önlemleri herhalde Oval Ofis’te de alınmıştır. Fotoğrafta sadece Elpidophoros ile Başkan Trump bulunuyor ki bu çok özel kişiler dışında uygulanmayan bir ayrıcalık! Elpidophoros’un elinde Başpiskoposluk asası bulunuyor. Yani sonuçta bir sopa… Bu fotoğrafın dilini şöyle okuyabilir miyiz?

Sana güvenim tamdır ve senin her koşulda arkandayım

17 Temmuz’da “Dini Özgürlükler Toplantısı” çerçevesinde ama bu toplantının programı dışında ABD’li Archonların sponsorluğunda ve Başpiskopos Elpidophoros Lambriniadis’in himayesinde, onur konuğu ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi olan bir akşam yemeği düzenlendi.
Ayrıca çok sayıda ABD Kongre Üyesi senatör ile farklı kademelerdeki ABD’li diplomatlar, çeşitli devletlerin diplomatları, uluslararası örgüt temsilcileri, dini liderler bu toplantıya katıldılar.

Archonların Başkanı Anthony J. Limberakis yaptığı konuşmada Nancy Pelosi için; “Ulusumuzun tarihinde gerçekten olağanüstü bir isim, ABD tarihinde bu kadar yüksek bir görev yapan tek kadın olan Pelosi uzun zamandır ABD’de Yunan Ortodoks Cemaati’nin arkadaşıdır. Ekümenik Patrik Bartholomeos’un da yakın arkadaşıdır ve din özgürlüğünün savunucusudur” dedi ve yeni Başpiskopos Elpidophoros’u onurlandırdığı ve ona gösterdiği saygısını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek teşekkür etti.
Limberakis, sözleri sırasında “Hıristiyanlar azınlıkta oldukları hemen hemen her yerde, düzenli taciz, ayrımcılık ve daha da kötü durumlar ile karşı karşıyadırlar. Dünya nüfusunun yüzde 30'u Hıristiyan olarak tanımlanır, ancak tüm dini ayrımcılık eylemlerinin yüzde 80'i Hıristiyanlara yöneliktir. Bu zulüm dünyanın belirli bir bölgesi ile de sınırlı değildir
Limberakis, konuşmasında Rum Patrikhanesi'nin durumuna odaklandı ve “İstanbul'da Ortodoks inancımızın merkezi olan Ekümenlik Patriklik acı çekmeye devam ediyor. Türk Hükümeti önlenmediği takdirde, Türkiye'deki Ortodoks Hıristiyanlığının boğulmasına yol açabilecek politikaları sürdürmekte ısrarcıdır. Kutsal ve Büyük Ana kilisemiz tehdit altındadır” dedi.
Archonlara hitaben ise şu sözleri söyledi: “İstanbul Türkiye'de bulunan 300 milyon Ortodoks Hıristiyanın Manevi Merkezi Konstantinopolis'in Ekümenik Patrikliğinin din özgürlüğünü güvence altına alma konusundaki strateji için çabalarınızı takdir ediyorum ve maddi manevi yardımlarınıza sonsuz teşekkür ediyorum
Elpidophoros ise konuşmasında Nancy Pelosi'ye ve diğer Kongre üyelerine, destekleri ve dini özgürlüğü teşvik etme çabaları ile özellikle Ekümenik Patrikliğe destekleri için teşekkür etti.
Bu toplantıda çok dikkat çeken bir husus vardır. Fotoğrafta Elpidophoros ile Nancy Pelosi bulunuyor. Archonların bu yemeği ve yapılan konuşmalarda arkada Archon amblemli pankartlar görülüyor. Ayrıca Dini Özgürlükler Toplantısı’na katılan ülkelerin de birer flama gibi altında birkaç satır açıklama bulunan pankartları da salonda yer almış. Ancak bunlar arasında İsrail’inki biraz daha büyük ve Archonların büyük pankartlarının sağında yer almış!
Son günlerde Yahudi lobisi ile Yunan lobisinin birlikte hareket etmeye başladığı bilgileri gelmişti. Aşağıda linkini verdiğimiz bir önceki makalemizde bu hususta ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
Bu yemeğe katılanlar arasındaki iki senatörün; Demokratik Carolyn Bosher Maloney ile Cumhuriyetçi Gus Michael Bilirakis’in geçtiğimiz yıllarda Archonlar ve AHEPA üzerinden Türkiye karşıtı çalışmalarını bilmekteyiz.
Bu iki ayrı partiden senatörün ortak noktası; “Helenik Suçlarla Mücadele Kongresi” adı altında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşunun kurucu üyeleri olmalarıdır.
7 Şubat 2018’de Carolyn Bosher Maloney ve Gus Michael Bilirakis H.Res.732 sayılı Türkiye karşıtı bir önergeyi senatoya verdiler. Önerge başlığı: “Türkiye'yi Ekümenik Patrikhanenin haklarına ve din özgürlüklerine saygı göstermeye çağırıyoruz” şeklindeydi.[2]

Hayli ilginç olan bir başka husus ise bu her iki senatörün sıfatlarında “HELEN-İSRAİL İTTİFAKI EŞ BAŞKANI” ibarelerinin de zaman içinde eklenmiş olmasıdır!

Türkiye S400 ve F35 ile Akdeniz’deki sorunlar ile mücadele ederken ABD’de aleyhimize bir başka cephe de açılmış durumdadır. Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik verilmesi, ekümenikliğin kabul edilmesi ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun Yunan tezine uygun olarak açılması gibi konularda başımızın ilerleyen günlerde ağrıyacağı anlaşılıyor.

Evanjelik ve Protestan yoğun bir nüfusa sahip ABD’nin Türkiye’de birkaç bin kişi kalmış Rumlar için neden bu kadar çaba içinde olduğunu Dünya Ortodoks nüfusunun çok büyük bir kısmının yaşadığı Rusya ile bilek güreşi halinde olmasıyla açıklayabiliriz. Ayrıca önümüzdeki süreçte ABD’deki etkin Yunan diasporasının bundan böyle Yahudi diasporası ile de dirsek temasında olacağı anlaşılıyor!

17 Temmuz 2019 Toplantısına Katılanlar ve Sıfatları:
ABD Başpiskoposluğu Genel Sekreteri ve Archonların Manevi Danışmanı Papaz Alexander Karloutsos
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias
Helen-İsrail İttifakı Eş Başkanı ve Ekonomik Komite Başkan Yardımcısı Carolyn Bosher Maloney New York Temsilciler Meclisi Üyesi (Demokratik Parti)
Helen-İsrail İttifakı Eş Başkanı ve aynı zamanda bir Archon olan Florida Eyaleti 12. BölgeTemsilcisi Gus Michael Bilirakis  
(Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Üyesi)
Senato Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Senatör Robert Menendez (New Jersey Demokratik Parti Kıdemli Senatörü)
Senato Ödenekleri Komitesi Üyesi Senatör Christopher J. Van Hollen (New Jersey Demokratik Parti Senatörü)
Dış İlişkiler Küresel Haklar Alt Komitesi ve Tom Lantos İnsan Hakları Komisyonu Eş Başkanı, Chris Smith (Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Üyesi/ New Jersey)
Tom Lantos İnsan Hakları Komisyonu: ABD Temsilciler Meclisi'nin bir kuruluşudur.
Enerji ve Ticaret Komitesi Üyesi John Sarbanes (Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Üyesi/ Maryland)
Dışişleri Avrupa Alt Komitesi Üyesi David Cicilline (Demokratik Parti Temsilciler Meclisi Üyesi/ Rhode Island)
Hukuk Komitesi ve Gözetim Komitesi Üyesi Jamie Raskin (Demokratik Parti Temsilciler Meclisi Üyesi/ Maryland)
Kudüs Patrik Vekili Theophilos
Londra’nın Kıpti Ortodoks Başpiskoposu Angaelos
Avrupa Birliği’nde ABD Büyükelçisi Stavros Lambrinidis
Kıbrıs Rum Kesimi’nin ABD Büyükelçisi Marios Lysiotis
ABD Yunanistan Büyükelçiliği Misyon Şefi Theodoros Bizakis
ABD Yunanistan Büyükelçiliği Siyasi İşler Görevlisi Aşil Rakinas

[1] Bojidar Cipof, Lambriniadis ve Artan Heybeliada Ruhban Okulu Baskısı 

[2] Bojidar Cipof, ABD, Patrikhane ve Helenizm Trafiği 
Bu makalede önergenin tam metnine link verilmiştir.