18 Kasım 2020 Çarşamba

MİKE POMPEO’NUN 17 KASIM’DAKİ RUM PATRİKHANESİ ZİYARETİ

 

Mike Pompeo’nun 17 Kasım’da İstanbul’a gelerek yaptığı Patrikhane ziyareti Türkiye açışından resmi mahiyetli bir ziyaret değildi. Bilinen Helen kaynaklarında da ziyaret ile ilgili olarak resmi bir yüklem yok sadece haber olarak verildi.

Bir tek farklı kaynakta, Archonların resmi web sitesinde ziyaret ile ilgili şu başlık çıktı; “ABD Dışişleri Bakanı'nın Ekümenik Patrikliğe Resmi Ziyareti

Haberin içeriği;

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Michael R. Pompeo, 17 Kasım 2020 Salı günü Fener’deki Ekümenik Patriklik Kutsal Makamı'nı ziyaret etti ve özel bir onurla karşılandı.

Eşi Susan Pompeo ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi Sayın David Satterfield'in eşlik ettiği Pompeo Ekümenik Patrikhane girişinde, Fransa Metropoliti Emmanuel tarafından karşılandı. Bakan Pompeo, eşi Büyükelçi Satterfield ve arkadaşları, Dyacon Iakovos Krochak'ın sunumuyla Patrikhane Kilisesini ve civarını gezdiler.

Pompeo daha sonra Patrik Bartholomeos tarafından karşılandı. Samimi toplantıda, Fransa Metropoliti Emmanuel ve Silivri Metropoliti Maximos, Kutsal Sinod'un Baş Sekreteri ve Laki Vingas da bulundular

Yaklaşık bir saat süren görüşmelerin merkezinde Ekümenik Patrikhane, İstanbul Cemaati ve sadık Ortodoksları ilgilendiren konular vardı. Ayrıca dünyadaki Ortodoksluğu ve Hristiyanlar arası diyaloğun gidişatını tartıştılar. Ayrıca, doğal çevrenin korunması ihtiyacına ilişkin küresel kamuoyu farkındalığını artırmaya yönelik girişimleri ve barışçıllığı teşvik etmeyi amaçlayan Dinlerarası Diyalog gibi daha geniş ilgi alanına giren konuları tartışma fırsatı da buldular. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletleri'nin güçlenmeye çalıştığı bilinen dünyada temel haklara ve din özgürlüğüne saygı konusunda görüş alışverişinde bulunuldu.

Ziyaretin ardından günlerinin çoğunu İstanbul’da geçiren Fransa Metropoliti Emmanuel medyaya bir açıklama yaptı. ABD Dışişleri Bakanı'nın ziyaretini tarihi olarak nitelendirdi ve diğer ABD Dışişleri Bakanlarının da geçmişte Patrikhane'ye benzer ziyaretler yaptığını hatırlattı. Görüşmede din özgürlüğü ve temel haklar, Ortadoğu'daki Hıristiyan varlığının korunması ve dünyadaki Ortodoksluk konularının tartışıldığını ve “Ekümenik Patrikhane olarak Ortodoksluğun bütünlüğünün ve iyiliğinin sorumluluğunu ve dünyada barışın hüküm sürmesinde önemli bir rolü üstleniyoruz. Dini topluluklar gezegende barış ve istikrarın korunmasında çok önemli bir rol oynayabilir ve bunu hepimiz biliyoruz" dedi.

Fransa Metropoliti, ziyareti takip eden Yunanlı gazetecilerin Ayasofya meselesinin Pompeo tarafından gündeme getirilip getirilmediği sorusuna, ise bu konunun da tartışıldığını, ancak yorum yapmanın kendi sorumluluğu olmadığını söyledi. Ekümenik Patrikhane'nin bu siyasi karar için (Ayasofya’nın ibadete açılması) görüşlerini ve üzüntüsünü dile getirdiğini ifade etti.

Pompeo’nun Türkiye karşıtlığını biliyoruz. Ancak kısa bir süre sonra ABD’de değişecek hükümet ile birlikte Pompeo’nun hiçbir sıfatı ve yetkisinin kalmadığını da biliyoruz.

Bu bağlamda; bu ziyaretin amacı nedir?

Verdiği mesaj nedir?

13 Kasım’da BBC’nin bir yorumunda şu satır başları bulunuyor:

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun 23 Kasım'a kadar sürecek ve 7 ülkeyi kapsayan turu Fransa'dan başladı. ABD'li bakanın Fransa'daki temasları sonrası İstanbul'a gitmesi öngörülüyor. Ancak Pompeo'nun sadece Fener Rum Patriği Bartholomeos ile bir araya gelerek dini meseleleri ele alacağının açıklanması ve resmi temaslara işaret edilmemesi Ankara'nın tepkisini çekti.

Pompeo'nun yurtdışına yapacağı geziye ilişkin ABD Dışişleri Bakanlığı açıklaması, 10 Kasım Salı günü yapılmıştı.

ABD Dışişleri'nden yapılan açıklama, Amerikan diplomasisini yöneten Pompeo'nun, Türkiye haricindeki her ülkede üst düzey temaslar yapıp önemli ikili ve uluslararası konuları ele alacağını kaydederken, İstanbul'a yapacağı ziyarette sadece Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşeceğini bildirdi. Aynı açıklamada, Pompeo'nun Ortodoks dünyasının ruhani lideri ile Türkiye ve bölgede dini konuları ele alarak, ABD'nin tüm dünya genelinde dini özgürlükler konusundaki güçlü duruşunu vurgulayacağı kaydedildi.

Haberde gördüğümüz gibi “Türkiye haricindeki her ülkede üst düzey temaslar yapıp önemli ikili ve uluslararası konuları ele alacağı” şeklinde bir cümle var!

Pompeo’nun ilerideki politik yaşamı ile ilgili yatırım olarak da kabul edilebilecek olan giderayak bir nevi veda ziyareti yaptığını söylemek mümkün. Bu veda ziyaretinde İstanbul’a da uğranmasının en büyük sebebinin ise Pompeo’nun eşi Suzan Pompeo’nun isteği olduğu şeklinde yorumlar da var. Çünkü Pompeo’nun yukarıda zikredildiği gibi sadece Türkiye’de resmi teması olmadı. Bu da konunun bir başka açısı!

Mike Pompeo aşırı uç bir Hıristiyan. Bilinenin aksine Katolik değil, Protestanlığın bir kolu olan Presbiteryen. Evanjelik Presbiteryen Kilisesi'ne mensup olan Pompeo, 2007 ile 2009 yılları arasında, özellikle Pazar Okulları adı verilen okullarda görev yapmış. Ruhbanlıktan bir alt derece olan dyakon ya da dyakoz sıfatı var.

Pompeo, her zaman Türkiye’de dini özgürlükler yokmuş gibi davranmıştır. ABD’nin her sene yayınladığı “Dini Özgürlükler Raporu”nun son iki senenin sunumlarında bizzat bulunarak Türkiye ile ilgili kısmı kendisi okumakta… Türkiye’de dini özgürlüklerin olmadığına ve başta Rum Patrikhanesi olmak üzere diğer Hıristiyan unsurların baskı altında olduğunu iddia ediyor.

Heybeliada Rum Ruhban Okulu’nun açılması için de Türkiye’ye en fazla baskı yapan ABD’li siyasetçi.

Suzan Pompeo ise eşinin aksine bir Ortodoks! Ve dini açıdan Mike Pompeo’dan daha katı olduğu biliniyor.

Nitekim 17 Kasım’da Patrikhane’nin önünde arabadan inerken başı kapalı olarak göründü. Ortodokslukta hanımların baş bağlaması memlekete göre değişiklik arz ediyor. Mesela Rusya, Ukrayna, Moldovya gibi ülkelerde kiliseye giren hanımların başı mutlaka bağlıdır. Ama Ortodoksluğun merkezi olduğunu iddia eden Rumlarda bu pek alışılmış bir durum değil. Rum cemaatinin açık kaynaklarda görülebilecek ayin fotoğraflarında çok az sayıda hanım başı kapalı olarak görünür.

Suzan Pompeo kiliseye girerken bile değil, arabadan başı kapalı olarak indi. Oysaki Patrikhane içindeki Aya Yorgi Kilisesi’ne girerken de pekâlâ başını kapatabilirdi. İşte burada simgesel bir yükleme var! Suzan Pompeo Patrikhane’ye girerken sadece avludaki kiliseye değil binan ın tümüne dinî bir anlam yükledi.

Mike Pompeo’yu ilerleyen yıllarda siyaset sahnesinde yine göreceğimiz kanaatindeyim.

Yeni seçilmiş ABD Başkanı Biden ileri yaşı ile tenkit edilmekte ve hatta “Dönemi tamamlayabilir mi?” diye de sorulmaktadır. Trump bunu hep dile getirse de son hafta içinde; bir sonraki dönem için aday olacağını ve  çalışmalara hemen başlayacağını beyan etti. Bu biraz ironik bir durum çünkü şu anda ileri yaşı ile Biden’i “yaşlı” diye tenkit eden Trump; bir sonraki seçimde Biden’in bugünkü yaşında olacak.

Yukarıdaki kısa analizden yola çıkarak ABD başkanlığı ya da siyaseti için genç addedilebilecek olan Mike Pompeo’nun önümüzdeki dönemde aktif siyasette rol alacağını düşünmek mümkündür.

Pompeo en azından 2022’deki ara seçimde senatör olmak için adım atacak düşüncesindeyiz. Hatta bir sonraki ABD başkanlığı için aday adayı olması da kuvvetle muhtemel. Bu durumda ABD’de önemli bir faktör olan dini bütünlük ile iyi bir görüntü çiziyor.  Öte yandan eşi Suzan üzerinden de Helen diasporasının arkasına alması mümkün.

Zaten son birkaç yılda tırmanışa geçen ABD’deki Helen diasporasının güçlü unsurları ile ile Mike Pompeo uzun zamandır dirsek temasında ve başta Archonlar olmak üzere bu diaspora ile zaten çok sıkı fıkı.

Bildiğimiz gibi Ayasofya’dan sonra Kariye Camii ile ilgili de büyük bir kampanya başlatılmıştı. Kariye’nin açılış tarihinin, restorasyonun yetişmemesinden dolayı ertelenmesinden dolayı kariye söylemleri şimdilik durdu. Mike Pompeo 17 Kasım’da Fatih’te bulunan Rüstem Paşa Cami’sine de bir ziyarette bulundu. Yarım saat gibi uzun bir süre camii içinde kaldı. Rüstem Paşa Cami İstanbul’un fethinden yaklaşık 110 yıl sonra inşa edilmiştir. Eski hali ile Kilise Cami olarak da biliniyor.

Pompeo camide şu sözleri söylemiştir: “Herkesin inancını yerine getirmesine izin verilmelidir. Bunun teminatı da ABD’dir”  

Bu sözün ne anlama geldiğini tam olarak anlayamadık. Hele hele kısa bir süre sonra yönetimde olamayacak bir ABD’li bakanın bu sözleri ne etki yaratacak bu da havada olan bir husus!

Rüstem Paşa Camii’nin en önemli özelliği çinileridir. Camide paha biçilemez güzellikte çiniler var ve Pompeo da bu çiniler için "nefes kesici güzellikte" ifadesini kullandı.

Rüstem Paşa Caminin çinileri ile bir ABD bağı var!

90’lı yıllarda Rüstem Paşa Camindeki restorasyon sırasında yerlerinden sökülen ve depoya kaldırılan çinilerden ikisi kaybolmuş ve ardından New York’taki Metropolitan müzesinde ortaya çıkmıştı.



https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/mike-pompeo-nun-17-kasim-daki-patrikhane-ziyareti

 

http://soyledik.com/tr/makale/8133/mike-pompeonun-17-kasimdaki-patrikhane-ziyareti--bojidar-cipof.html


21 Ağustos 2020 Cuma

TÜRKİYE’DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

 

21 Ağustos 2020’de Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Müjde”yi verdi… Karadeniz’de 320 Milyar Metreküp mertebesinde doğal bulduk. Bu “Müjde”nin sadece ilk olduğunu ve devam eden sondajlar neticesinde kısa bir sürede başka “Müjde”ler de geleceğini anladık. 

Yakın bir gelecekte Türkiye’nin enerji bağımlılığının ortadan kalkacağına inanıyorum ve bu sürece katkısı olan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Ülkemiz açısından bu çok güzel gelişme dolayısıyla sevincimi paylaşıyorum. Başka noktalarda da çıkması muhtemel rezervlerle orta vadede Türkiye açısından büyük ekonomik gelişmeler olacaktır.

Çocukluğumuzdan itibaren Shell, BP gibi emperyal devletlerin şirketlerinin Türkiye’de sondaj yapıp sonra da “yok” deyip gitmelerine şahidim! Oysaki tüm coğrafi çevremizde doğal kaynaklar var!

Bugün şuna kaniyim ki kiralanan gemilerle bu iş olmuyormuş. Kendi öz malımız olan ekipmanlarlar gerekli... Yoksa işin içine komplo teorileri giriyor.

Türkiye’de güzel şeyler oluyor…

Bojidar Çipof

 


29 Temmuz 2020 Çarşamba

AYASOFYA’NIN AÇILMASI ve MEGALİ İDEA’NIN SONU


Ayasofya’nın geçtiğimiz 24 Temmuz Cuma günü “Ayasofya-i Kebir Camii” adıyla, 86 yıl sonra yeniden ibadete açılmasının ardından müspet ya da menfi hayli tepkiler oldu. Ayasofya’nın yeniden camii olarak faaliyete geçmesi ile birlikte en önemli husus; Helenizm’in ana doğması olan “Megali İdea Doktrini”nin akamete uğramasıdır.
Megali İdea” Helenlerin “ütopik” bir idealidir. Bir gün İstanbul’un yeniden “Konstantinopolis” adı ile Bizans’ın başşehri olacağına dayanan saçma sapan bir idealden bahsediyoruz!
Ayasofya’nın gündeme gelmesiyle birlikte “İstanbul'un Türk toprağı olmasını sindiremeyenler olduğunu gözlemledik” Ayasofya’nın cami olarak hizmete girmesi ile birlikte bu hazımsızlığın 567 yıldır süregeldiğini de gördük…
1926 doğumlu Yunan ve Bizans tarihçisi, “Heleni Glikaci Ahrweiler” Ayasofya'nın yeniden cami olarak ibadete açılmasından birkaç gün önce yaptığı açıklama ile "Bizans İmparatorluğu'nun ikinci kez çöküşü" nitelemesi yaptı. Heleni Glikaci Ahrweiler 2008’de yapılan Büyük Yunanlı gösterisinde, tüm zamanların en büyük 100 Yunanlısı arasında seçilmiştir. Akademik kariyeri burada yazmakla bitmeyecek kadar üst düzeydedir ve bu bağlamda Heleni Glikaci’nin Ayasofya'nın statüsünün değiştirilme kararıyla ilgili olarak söylediği; “Tarihin tekerrür ettiğini ve Bizans İmparatorluğu'nun ikinci kez çöktüğünü” ifade etmesi önemlidir.
Bu süreçteki en komik beyan ise Papa Francis’ten geldi! Papa; 12 Temmuz Pazar günü St. Peter's Meydanı'nda gerçekleştirdiği pazar ayini konuşmasında Ayasofya'nın ibadete açılmasından derin üzüntü duyduğunu açıkladı. Ayinde Uluslararası Deniz Günü’nü kutlayan Papa Francis, denizcilere selam ettikten sonra şunları söyledi: “Sevdiklerinden ve ülkelerinden uzak olanla tüm deniz çalışanlarına sevgi dolu bir selam veriyorum. Deniz ile düşüncelerimi İstanbul'a taşıyor. Ayasofya'yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum
Sayın Papa, sizler değil miydiniz? 1204’te Kudüs’e gitmek üzere toplanan Haçlı Ordusu’nu zengin Konstantinopolis’e yönlendiren, şehirde taş üstünde taş bırakmayan! İstanbul’da başta kutsal emanetler olmak üzere ne var ne yoksa her şeyi yağmalayan? Kadınlara, çocuklara tecavüz eden? Bizans İmparatorluğu bu süreçte 57 sene boyunca İznik’e sığındı. Sonunda Haçlılar İstanbul’dan alabilecekleri bir ganimet kalmayınca kendileri gitmeye karar verdiler. İznik’e sığınmış Bizans yönetimi dört duvar kalmış harabe şehre böylece geri gelebildi. Haçlıların “Din Kardeşleri” Bizanslılara 57 sene boyunca çektirdikleri zulmü unuttunuz da şimdi mi aklınıza “Ayasofya'yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum” demek geldi?  Oysaki Ayasofya esas acıyı 1204’te Haçlılardan görmüştü Papa Hazretleri!

 Üç Ayasofya ve Megali İdea
Yunanistan bugünkü bildiğimiz coğrafyasında tesadüfen kurulmuş, AB üyesi olmasına karşın “köktendinci” bir ülkedir. Megali İdea’ya göre merkezi İstanbul olan “Büyük Yunanistan”ı kurmak isterlerken bu amaç gerçekleşememiş ve 1814’te Filiki Eterya ile başlayan süreç ile birlikte 1830’da bugünkü coğrafyasında tesadüfen kurulmuş bir ülkedir. Yunanlılar bugünkü coğrafyalarından pek mutlu değiller. Çünkü hayal edilen, bugün ayak bastığımız İstanbul merkezli bir Yunanistan kurulmasıydı…
Megali İdea; özetle üç kıtada düşlenen Büyük Yunanistan’ı kurma hayalidir ve en büyük özlem ise Marmara’nın ve Anadolu’nun Helenleştirilmesidir. “Poli” Yunancada “Şehir” anlamındadır. Ama bugün Yunanistan’da “Poli” kelimesi sadece İstanbul anlamını taşır. Bir kişi “Poli” dediğinde birincil anlam İstanbul’dur. Bu bağlamda bir gün İstanbul’un yeniden “Konstantinopolis” adı ile Bizans’ın başşehri olmasını hayal edenlerin İstanbul'un Türk toprağı olmasını sindirememeleri doğaldır.
Megali İdea Doktrini’nde bir başka ütopik beklenti de “Bir gün Üç Aya Sofya’da tekrar ayin yapılabilirse, Megali İdea gerçekleşecektir” şeklindedir.

Bunlar; İznik, İstanbul ve Trabzon’daki Ayasofyalardır.
İznik Ayasofya: İznik’te bulunan ve günümüzde camii olarak kullanılan bu yapı Romalılar döneminde tapınak olarak kullanılıyordu. Hıristiyanlar açısından İznik’in önemi ise MS.325 yılında 1. Hıristiyanlık Konsili’nin İznik’te ve “Baba, Oğul, Kutsal Ruh” gibi Hıristiyanlığın en önemli kararlarının burada alınmış yapılmış olmasıdır.
Bugün İznik Ayasofya Camii olarak bilinen yapı; Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, 7'nci yüzyılda inşa edilmiştir. Hıristiyanlıkta önemli bir başka konsil olan 7. konsil 787 yılında bu kilisede toplanmıştır. 1331'de Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüştür. Megali İdea’nın “Üç Ayasofya’da Ayin” yapılması şeklindeki ütopik beklenti maalesef İznik için gerçekleşmiştir. 26 Aralık 2000’de Rum Patriği Bartholomeos’un 15 Ortodoks ülkenin patrikleri ve dini liderleri ile ilgili ülkelerin İstanbul başkonsoloslarının da iştiraki ile o zaman müze olan İznik Ayasofya’da bir öğle ayini yaptılar. O dönemin İznik Belediye Başkanı tarafından ağırlandılar. İznik Ayasofya 6 Kasım 2011’den itibaren camii olarak faaliyettedir.



İstanbul Ayasofya: 2. Ayasofya inşa tarihi sıralamasıyla bildiğimiz İstanbul’daki M.S. 532-537 yılları arasında inşa edilmiş olan Ayasofya’dır. İnşa tarihine bakıldığında tarihi değerlilik olarak İznik daha üsttedir. Ancak İstanbul’daki Ayasofya yüzyıllarca Bizans İmparatorluğu’nun ana kilisesi olarak hizmet vermiştir. Tüm Dünya’daki Hıristiyanlar için de büyük önemi vardır. Helen kaynaklarında Ayasofya’yı genelde “Minaresiz” fotoğraflarla gösterirler.



Trabzon Ayasofya: 1024 tarihinde Trabzon İmparatorluğunu kuran Kral 1. Manuel Komnenos tarafından 1250 – 1260 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu Ayasofya o tarihte bölgede de egemen olan Komnenos Hanedanı’nın, İstanbul’daki Ayasofya’ya rakip olarak yaptırdığı bir kilisedir. Fatih Sultan Mehmed’in 1461’de Trabzon’u feth etmesinden sonra da bir süre kilise olarak kullanılmış, 1584’te eklemeler yapılarak camiye dönüştürülmüştür. 1.Dünya Savaşı’nda Trabzon’u işgal eden Rus ordusu tarafından depo ve bir kısmı da hastane olarak kullanılmıştır. 1960’a kadar camii olarak kullanılan yapı, 3 Haziran 2013’te Kültür Bakanlığı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğüne teslim edildi. Ardından vakıf kaydından açılan mahkeme kararı ile 28 Haziran 2013’te tekrar camii statüsü aldı ve ardından uzun bir restorasyon süreci başladı. 28 Temmuz 2020’de “Ayasofya-i Sağir Cami-i Şerifi” adıyla yeniden camii olarak faaliyete başladı.



22 Temmuz’da İstanbul Ayasofya’nın camii olarak faaliyete girmesinin hemen ardından 28 Temmuz’da Trabzon Ayasofya’nın da camii olarak faaliyete girmesi ile birlikte Megali İdea’nın “Bir gün Üç Aya Sofya’da tekrar ayin yapılabilirse, Megali İdea gerçekleşecektir” hayali suya düşmüştür. 
Buna bağlı olarak “Megali İdea Doktrini” bitmiştir de diyebiliriz.

ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis
Geçtiğimiz sene ilk kez bir Türk Vatandaşı “ABD Başpiskoposu” olmuştu. Başpiskopos Elpidophoros Lambriniadis de ilgili en üst mertebeden Ayasofya ile ilgili olarak Türkiye’yi protesto edenler arasında yer almakta! Geçtiğimiz 23 Temmuz’da Ayasofya’nın tekrar müzeye döndürülmesi ile ilgili yürüttüğü çalışmalar kapsamında, Beyaz Saray'da ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile bir araya geldi. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Mike Pence ile randevusu olan Elpidophoros’un Beyaz Saray’da bulunduğunu öğrenen Trump; program dışı olarak Elpidophoros ve Mike Pence ile birlikte 15 dakika süren üçlü bir görüşme yaptılar.
Bu arada şu hususa da dikkat çekmek gerekiyor. ABD Başpiskoposu Türk Vatandaşı Elpidophoros Lambriniadis bu görevden önce Bursa Metropoliti’ydi. Megali İdea doktrinine göre “Üç Ayasofya’da Ayin” yapılabilen tek yer Elpidophoros’un Bursa metropoliti iken yetki alanında olan İznik’ti.
Elpidophoros’un Beyaz Saray’da basın mensuplarına yaptığı açıklama aşağıdadır: “Başkan Trump ve Başkan Yardımcısı Pence ile Beyaz Saray'da görüştüğüm için kendilerine minnettarım ve Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesindeki ciddi dezavantajımızın yanı sıra Ekümenik Patrikhane ve Rum Cemaati’nin dini özgürlükleri meseleleri için de mevcut güvenlik endişelerini kendilerine bildirdim. Yarını (Cuma) yas günü olarak açıklamamızı göz önünde bulundurarak, o esnada tüm Hıristiyanlara dua edilmesi için ısrar ediyoruz. Ve ayrıca (Ayasofya ile ilgili) mücadelemiz hakkında eylemsel düşüncelerimizi de değerlendirmeleri için en üst düzeyde hükümete taşıdık
Elpidophoros 26 Temmuz’da BBC World Tonight’e verdiği röportajda ise “Ayasofya meselesi üzerinde çalışmayı asla bırakmayacağız” dedi.

Archonların Eylemleri
Patrikhane’nin en büyük destekçisi olan ABD Archonları’nın Başkanı Anthony J. Limberakis 24 Temmuz’da aşağıdaki metni ABD’deki tüm Helen kanallarında yayınlayarak Türkiye aleyhine imza kampanyalı bir eylem başlatmıştır.
Archonlara çağrıdır; Ayasofya'nın yas gününe katılın, camiye dönüşümünü tersine çevirmek için dilekçeyi imzalayın!
Sevgili Archon Kardeşlerim
Bildiğiniz gibi acı verici bir şekilde, 24 Temmuz Cuma günü Ayasofya'nın resmen cami olacağı günde, yas ve keder günü olarak ABD Ortodoks Başpiskoposluğunun Kutsal Sinodunun Üyeleri ve Başpiskopos Elpidophoros'un başkanlığında inançlarımızı gözlemlemeye çağırıyoruz.
Archonlar olarak, Ana Kilisemiz Ekümenik Patrikhaneyi savunma ve Ekümenik Patrikhanesi'nin önemini ve imtiyazlarını tüm dünyaya açıklama sorumluluğumuz var. Buna istinaden, hepinizi Ortodoks Hıristiyanları Ayasofya için ciddi görüşlerimize katılmaya ve diğer tüm Hıristiyanları da bu eyleme davet etmeye çağırıyorum.
24 Temmuz günü ABD’deki tüm kiliselerde çanları çalmak ve ilahiler okumak için kullanalım, buna ön ayak olalım. Lütfen bu eyleme katılın. Lütfen ABD Hukuk ve Adalet Merkezi'ne gidecek (ACLJ= American Center for Law and Justice) dilekçeleri de imzalayınız;
Bu çağrı sadece bizim değildir. Dünyadaki Helen diasporasına ve Helen Amerikan Liderlik Konseyi’ne (HALC) ve AHEPA’nın Türkiye'ye yaptırım çağrısıdır.
Uluslararası organları ve dünya hükümetlerini, Türk Hükümetinin Ayasofya'yı camiye dönüştürme kararını tersine çevirmek için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Bu akılsız karar, Türkiye Hükümetinin dini hoşgörü ve dini özgürlüğe olan bağlılığı üzerine gölge düşürüyor. Türk Hükümetinin kararı, Türkiye'nin zengin Hıristiyan tarihini görmezden gelen ve Ekümenik Patrikhanesi ile o topraklarda yaşayan, geri kalan Hıristiyanlarının dini özgürlüğünü daha da tehdit eden bir ezber eylemidir. Türkiye bu eylem ile Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa, Yunanistan ve diğer birçok ülkeye meydan okudu.
İlgili dünya organlarından acilen Türk Hükümetine bu kararı iptal etmeleri için baskı yapmalarını ve Ayasofya'nın bin yılını bir Hıristiyan dua ve ibadet merkezi olarak kabul etmelerini ve buna saygı göstermelerini rica ediyoruz.
Anthony J. Limberakis

Helenler ellerinden ne geldiyse yaptılar, nafile de olsa yapacaklar da…

Ne var ki, 24 Temmuz’da “Ayasofya-i Kebir Camii”nin İstanbul’da ve 28 Temmuz’da “Ayasofya-i Sağir Cami-i Şerifi”nin Trabzon’da açılması ile “Megali İdea” bitmiştir.

--------------------



14 Temmuz 2020 Salı

HELENİZM İÇİN AYASOFYA NEDİR?


Son birkaç haftadır gündemin baş sıralarında bulunan Ayasofya ile ilgili yüzlerce yazı yazıldı ancak bazı hususlar hiç irdelenmedi. Bu makalemizde üzerinde çokça makaleler yazdığımız Ayasofya konusunu Helenizm ayağından ele alarak sunuyoruz.
Ayasofya’nın 1934’de müzeye dönüştürülmesi sıradan bir Bakanlar Kararı ile vuku bulmuştur.  1934’te Ayasofya’nın müzeye değişimini 2020 perspektifi ile irdelemek ise doğru olmaz. Siyaset “Mümkün olanı yapabilme sanatıdır” O tarih itibariyle Büyük Önder’in bunu uygun görmesi Türkiye’nin içinde bulunduğu uluslararası siyasi konjonktürden ötürü mutlaka olması gerekendir. Ancak 1934’te yapılan bu tasarrufu günümüzde adeta “Atatürk ilke ve inkılaplarına” karşı bir hareket ya da “Atatürk’ün mirasına saygısızlık olarak addetmek doğru mudur?” 1934’teki bir Bakanlar Kurulu Kararını dogmalaştırmamak ve Atatürk üzerinden bir tartışmaya mahal vermemek gerekir. Çünkü Yunan Basını an itibariyle konuyu buradan ele alarak, Atatürk karşıtlığı yapılmış şeklinde anti propaganda yapmaya başladı. Buna alet olmamak, izin vermemek gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde Ayasofya ile ilgili alınan karar gerekli olmuştur. Türkiye büyük bir devlettir ve toprakları üzerindeki bir mülkün tasarrufunu başka ülkelerden direktiflere göre değil, kendi iç kararları ile yapacaktır, bazı ülkelerin yüksek sesle tepki verirsek korkuturuz diye düşündükleri anlaşılıyor.
Y.N: Ayasofya konusunu yaklaşık 10 senedir ele almaktayız. Bu konudaki aşağıda linkleri bulunan eski makalelerimizin okunmasını tavsiye ederiz.
Y.N: Bu makalelerimiz arasından Ekim 2016’da yazdığımız “Ayasofya’ya İmam Atanmasına Yunanistan Tepkisi” başlıklı makalemizde bilhassa vurguladığımız Yunanlıların bitmeyen kininin eseri olan,  “Megali İdea” doktrininde; Türkiye coğrafyasında bulunan 3 Ayasofya’da ayin yapılmasının ardından İstanbul’un Konstantinopolis olacağı rüyası ya da hülyası bulunmaktadır. 
Y.N: Bu konuya bağlı olarak Haziran 2010’da yazdığımız “Üç Aya Sofya ve Yunan Megalo İdea'sı” da “Neden Ayasofya Helenler için bu kadar önemli?” sorusuna da ayrıca ışık tutacaktır. Yazımızın alt kısmında bu konuyu biraz açmaktayız.
Helenler Türkiye’deki Varlıkları Kendilerine “HAK” Görüyorlar
Yazımızın içinde Türkiye’nin mülkiyetindeki yerlerle ilgili Helenlerin nasıl kendilerini “Hak” sahibi olarak gördüklerini de irdeleyeceğiz. Bu hususta Helenlerin “Ayasofya” ve “Sümela Manastırı” başta olmak üzere ne kadar pervasız ve “Hadsiz”  olduklarına da görülmektedir.
Tarihsel durum irdelendiğinde; o günün şartlarında camiden müzeye dönüştürülmesinde dış kaynakların yarattığı baskıcı faktörlerin rol oynadığı anlaşılıyor. 1931 yılında ABD’li bir araştırmacı olan Thomas Whittemore Türkiye’ye geldi ve Ayasofya’da bulunan mozaiklerin çıkarılması için izin aldı. Bu şahsın görünenin dışında (örneğin CIA gibi) bir kimliği olup olmadığı ve o tarihte kimleri etki altına alarak 1934’e giden süreci oluşturduğu şu anda ortaya atılan “Atatürk’e ait imza var mı yok mu?” tartışmasından daha önemli olan bir husustur.
Bu noktada dile fazla getirilmeyen çok önemli olan husus daha var! Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından sonra diğer dini mekânların aksine, bedel ödeyerek Hıristiyanlar açısından çok önemli olan bu mülkü, 1 Haziran 1453’te vakfiye yapmıştır. Ve Ayasofya bilindiği gibi asırlar boyu cami olarak ibadete açık kaldı. Bir başka deyişle Ayasofya sadece “Fetih” ve “Kılıç Hakkı” değil, aynı zamanda bedel de ödenerek vakfiye haline getirilmiş bir yerdir.
Ayasofya Helenizm’in “Megali İdea” doktrinindeki en önemli ayaktır. Megali İdea’ya göre ya da boş Helen inancına göre; “İstanbul bir gün yine Konstantinopolis adı ile Helenizm’in başkenti olacaktır” Yunanistan Anayasası’ndaki 3. Madde de bu bağlamda aynı ideali simgeler. Maddenin özeti şöyledir; “Yunanistan’ın resmi dini Ortodoksluktur, dinin başı Konstantinopolis’tedir”
Helenler” ve “Helenseverler” Ayasofya’yı kendi mülkleri gibi sayarlar. Onlara göre Ayasofya yıkılan Bizans’ın ayakta kalan son abidesidir. Helenler için ise Ayasofya bir “haktır” ve şimdi bu “hak” başka bir statüye dönüştü. Dolayısı ile “Megali İdea”daki “3 Ayasofya’da yeniden ayin yapma” hülyası da bitti.
Bağırıp çağırıp durduramadılar. Şimdi ise hezeyan ve küfürler yapılmakta…
Örneğin daha çok yeni bir haber! Yunanistan Servia ve Kozani Metropoliti Pavlos Papalexiou 12 Temmuz’da Kozani'nin Tetralofos kentinde bir şapelin açılış törenini yaparken Türkiye ve Türkler için çok ağır ifadeler kullandı. “Türkler onlar. Değişmezler. Üç özellikleri vardır. Yağma, kan dökülmesi ve yıkım. Onlar asla insan olmazlar, ama onların da zamanlarının geleceğine inanıyorumPeki, Türkler, Yunanlılarla arkadaş olabilir mi? 400 yıllık kölelikten sonra imparatorluklarının devrilmesinin sebebi olduğumuzu her zaman biliyorlar. Bu asla mümkün değildir" İfadelerden de anlaşıldığı gibi Yunanistan’da had safhada Türk düşmanlığı vardır.
Bu “hak” benzetmesini “Sümela Manastırı” için de örnekleyebiliriz. Sümela’da Rum Patriği birkaç sene ayin yaptı. Ayin için verilen iznin günü ise çok tartışmalı oldu. Çünkü 15 Ağustos’ta “Meryem Ana Günü” olarak lanse edilen tarih aslında Fatih Sultan Mehmet’in “Pontus Rum İmparatorluğu”nu fethettiği 15 Ağustos’a denk getirilmişti! Sümela Manastırı’nda dediğimiz gibi birkaç sene 15 Ağustos’ta ayin yapıldı. Ardından tamir için Sümela ziyarete kapatıldığında o sene 15 Ağustos’ta yapılamayan ayin için başta dönemin Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos olmak üzere Türkiye’ye “kin” kustular.
Yine çok yeni bir haber daha! Yunan kaynaklarında görüldüğü üzere; 10 Temmuz’da eski Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos’un Patrik Bartholomeos ile Ayasofya hakkında temasa geçtiği hakkında bir haber yer aldı. Haberde Prokopis Pavlopoulos’un, Ortodoksluğun ve Hristiyanlığın bu kutsal alanını savunması için Ekümenik Patriğe tam destek verdiği yer alıyor. Pavlopoulos’un “Türkiye -ve şahsen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan- Ayasofya'nın dini ve kültürel kutsallığına acımasız davranmıştır” söylemine de haberde yer verilmiştir.
Mantalite bugün de tamamen aynı! Nasıl ki Sümela Manastırı’nda ayin yapmayı kendilerine “hak” görüyorlarsa Ayasofya’nın cami olarak anılmamasını da kendilerine “hak” görüyorlar.
Rum Patriği’nin Ayasofya Çıkışı
Ayasofya için suskunluğunu ilk başta koruyan Rum Patriği Bartholomeos 23-26 Haziran tarihleri arasında Cenevre'de yapılan Sen Sinod toplantısının ardından Ayasofya ile ilgili ilk kez açıkça konuştu. 24 Haziran’da Washington Post muhabirine “Erdoğan'ın açıklamalarından şok oldum” şeklinde bir beyanda bulundu. Bu söylem birkaç gün içinde, çok sayıda Yunan TV kanallarında; Bartholomeos’un “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, dünyadaki milyonlarca Hıristiyan’ı, İslam düşmanına çevirecektirAyasofya camiye olursa, milyonlarca Hıristiyan İslam düşmanı olacaktır” şeklindeki söylemi yer aldı.
Bartholomeos yukarıda içeriği bulunan beyanatının bir benzerini İstanbul Feriköy’de bulunan “12 Havariler Kilisesi”nde yapılan bir ayinden sonraki konuşmasında da yaptı. “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, dünyadaki milyonlarca Hıristiyan’ı, İslam düşmanına çevirecektir” söylemini yineledi.
Bu söylem “Dünya’daki Hıristiyanların İslam düşmanı olmaları” şeklinde bir algı yaratmakta!
Bakırköylü ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis
ABD’nin bir sene evvel göreve gelmiş bir Başpiskoposu var. Uzun yıllar Patrikhane’nin çeşitli görevlerinde bulunmuş, Bakırköylü Elpidophoros Lambriniadis
Bu kişi Türk Vatandaşıdır ve ilk kez bir Türk Vatandaşı ABD Başpiskoposu olmuştur. Lambriniadis’in Bartholomeos’tan sonraki patrik olacağına ise kesin bir gözle bakılıyor. Lambriniadis ABD’ye gider gitmez Türkiye aleyhine çalışan Helen sivil toplum örgütlerinin başındaki bir lider gibi davranmaya başladı. (Eski yazdığımız, bu sitede bulunan birçok makalede “Archonlar” ve “AHEPA” gibi bu STK’larla ilgili fazlasıyla bilgi var)
Türk Vatandaşı Elpidophoros Lambriniadis de Ayasofya için rahat duramadı. Twitter üzerinde yaptığı birkaç paylaşımı aşağıdadır.

Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi dini şovenizmin en kötü örneğidir. Türkiye, Ayasofya'yı bir anıt olarak kapatarak, Atatürk'ün dünyaya açtığı pencereyi kapattı
 “Ayasofya hakkındaki şok edici haberler, Türk hükümetinin Ekümenik Patrikhanesi ve Türkiye'deki diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik politikasının, yani dini özgürlüğün ihlaline işaret etmesini ummuyor
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi dini fanatizmin en kötü örneğidir. Türkiye, Ayasofya'yı bir anıt olarak ortadan kaldırarak Atatürk'ün dünyaya açtığı pencereyi kapatıyor
Ayasofya hakkındaki korkunç haberlerin, Türk hükümetinin Ekümenik Patrikhanesi'ne ve Türkiye'nin diğer Hıristiyan azınlıklarına yönelik tutumunun kötüleşmediğini ve dini özgürlüklere saygıdan olumsuz bir dönüşün sinyalini vermemesini umuyoruz
Elpidophoros Lambriniadis yukarıdaki Twitlerden daha onlarca attı. Biz sadece birkaç örnek verdik. İçeriklerdeki ortak cümlelerden de anlaşıldığı üzere nasıl bir öfke ve hezeyanla tepki verdi ise arka arkaya attığı Twitlerinde hep aynı sabit ifadeler yer almış.
Elpidophoros Lambriniadis’in 22 Haziran 2020 Pazartesi saat 23.00'te Yunanistan ERT1 televizyonunda gazeteciler Fanis Papathanassiou ve Nicole Livadari ile yaptığı bir röportaj yayınlandı. Elpidophoros röportajında ABD Yunan Diasporasının geleceği hakkında Yunanistan'la olan güçlü bağlarından bahsederken, Türkiye'nin provokasyonundan endişe duyduğunu da ifade etmişti.
Helen Olmayan Taraflardan Gelen Ayasofya Tepkileri
Başta ABD olmak üzere Helenseverler de ellerinden geleni yaptı. Tehditler, aba altından sopa göstermelerin sonu gelmedi. Bu baskılar neticesinde Türkiye’nin Ayasofya’nın değişiminden korkacağını zannedenler çoktu. Bugün ise haber sitelerinde başta Yunanistan siyasetçileri olmak üzere hezeyanlar yer almakta.
Rusya’nın Ayasofya Hassasiyeti
ABD’nin desteğindeki Rum Patrikhanesi ile Rusya’nın bir devlet kurumu gibi çalışan Moskova Patrikhanesi’nin geçtiğimiz iki yıl içinde Ukrayna Kilisesi üzerinden büyük kavgalarına şahit olduk. Ancak konu Ayasofya’ya geldiğinde aynı sesten konuştuklarına son iki hafta içinde şahit olduk.
Ruslar için Ukrayna çok önemlidir. Zira Rus Çarlığı’nın kurulması bugün Ukrayna toprağı olan Kiev’de gerçekleşmiştir. Rus dini tarihindeki en önemli figür ise Prenses Olga’dır. Kiev’in Prensesi Olga Rusların Hıristiyanlaşmasındaki en önemli figürdür ve (geç bir yaşta) 957'de İstanbul’a yaptığı ziyarette Ayasofya’da vaftiz edilmiştir. Prensesi Olga’nın ölümü 11 Temmuz 969’dur. Ruslar 11 Temmuz’u büyük bir ayin olarak kutlamaktadır. Rusya’da Hıristiyanlık Olga'nın torunu 1. Vladimir tarafından resmi olarak 988’de kabul edilmiştir.   
6 Haziran’da Moskova Patrikhanesi Dışişleri Sorumlusu Volokolamsk Metropoliti Hilarion basına verdiği bir demeçte "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ayasofya'nın müzeden camiye dönüştürülmesi konusunu işleme koyma emri hakkındaki bilgilerin endişe verici” olduğunu söyledi. Hilarion ilerleyen günlerde de Ayasofya ile ilgili söylemlerine dozunu arttırarak devam etti.
ABD’nin Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu  Raporu
ABD’de Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu (USCIRF) adlı bir kuruluş var; her sene bir rapor hazırlıyor ve ABD Hükümeti’ne sunuyor. Bu kurum: 1998 tarihli ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası kapsamında kurulmuş. Başında ise ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback bulunuyor.
Aslında bu raporun uluslararası diplomaside hiçbir bağlayıcılığı yok’ Çünkü rapor sadece tavsiye niteliğinde. Ancak bu rapor ABD tarafından “Algı Yönetimi” olarak kullanılan önemli bir argüman! Bu raporda başta Rum Patrikhanesi üzerinden olmak üzere her sene Türkiye aleyhine ifadeler yer alıyor. ABD’nin “Helenseverliği” dikkat çekiyor!
Geçtiğimiz sene 21 Haziran 2019’da aynı şekilde bir önceki senenin “Dini Özgürlükler Raporu” açıklanmıştı. O zaman diliminde Türkiye’ye bir hasım gibi her açıdan saldıran ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bu raporun açıklamasında bulundu ve hatta Türkiye ile ilgili bölümleri ABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback ile birlikte sundu. Pompeo sözü Sam Brownback’e bırakmadan önce şu konuşmayı da yapmıştı.
“Ek olarak, İstanbul’daki Heybeliada Ruhban Okulu’nun da derhal yeniden açılmasını tavsiye ediyoruz.Dini özgürlükler konusunda “kabadayılık” yapan herkes için şunu söyleyeyim: ABD sizi izliyor ve hesaba katılacaksınız…
Bu seneki sunum da Mike Pompeo ve Sam Brownback tarafından yapıldı. vABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Büyükelçisi Sam Brownback ise ülkede özel bir konumdadır ve güçlü bir ofisin de uzun zamandır başındadır. Pompes ve Brownback ikisi de bilinen Helenseverler…
Bu seneki rapor ofisin resmi web sayfasında 10 Haziran’da sunuldu. ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu; Türkiye’yi ikinci derece din özgürlüğünü kısıtlayan ülkeler arasında kabul ediyor. Her sene yayınlanan raporlarda yazılan yazılar resmen deli saçması!
Rapora bakarsanız Türkiye’de güvenli gidilebilecek bir kilise bile yok! Tüm Hıristiyanlar zulüm altında… Özüne baktığımızda ise ABD kafayı Rum Patrikhanesi’nin olmayan Ekümeniklik statüsü ile Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmaya takmış durumda.
2019 Raporundan Birkaç Cümle
2019’un Din Özgürlüğü Raporu içeriğinde din özgürlüğü açısından Türkiye'de hiçbir şeyin değişmediğine dair kanıtlar sunmaktadır. Türkiye din özgürlüğü konusunda çok az ilerleme kaydetmiştir veya hiç ilerleme kaydetmemiştir ve geçmiş yıllarda olduğu gibi, dini özgürlükleri korkunç bir şekilde ihlal etmeye devam etmektedir. Uluslararası insan hakları topluluğunun dikkatini Ekümenik Patrikhane ile Türkiye'deki tüm Hıristiyanlar ve diğer dini azınlıkların durumuna yönlendirmek ve Türk Hükümeti’nin, ülkesinde tam bir dini özgürlük sağlaması için tekrarlanan çağrıları dikkate alacağı umudunu yineliyoruz.
Mart ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'daki Ayasofya'nın statüsünün müzeden camiye dönüştürülme olasılığını kamuoyuna açıkladı. Üst düzey ABD hükümet yetkilileri, kamu görevlileriyle ve özel olarak hükümet yetkilileriyle, Ayasofya'yı olağanüstü bir öneme sahip bir alan olarak anladıklarını ve korunmasını karmaşık çok dilli tarihine saygı duyacak şekilde desteklemeye devam ettiler. Hükümet yetkilileri ile konunun öneminin altını çizdiler ve Ayasofya'nın barış içinde bir arada yaşamanın, anlamlı diyaloğun ve dinler arasında saygının bir sembolü olduğunu vurguladılar.
10 Haziran 2020’de yayınlanan 2019 yılı Uluslararası Din Özgürlüğü raporunda Amerikalıların başta Heybeliada olmak üzere Anadolu’daki birçok şehirde istihbarat ve algı çalışmaları yaptıkları da bu raporda ikrar edilmektedir.
--------------------------------------