Rum Patrikhanesi’nin himayesinde, Amerika’da yapılanmış ve bir devlet yapısı gibi organize edilmiş bir topluluk var. Fener Rum Patriği’nin başkanlığında sivil ve ruhanilerden oluşan adeta bir “Hükümet” modeli şeklinde çalışan bu kişilere “Archon” deniyor. Archonluk; tüm imkânlarını “Megali İdea” emelleri için ortaya koyabilecek kişilerden oluşan “Paramasonik” bir yapılanmadır. Geçmiş aylarda bu konuda birkaç makale yazmış ve dikkatleri çekmek istemiştik. Zira Archonlar, son günlerde Türkiye’de fazla görünmeye başladılar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun milliyetçilik akımlarıyla egemenliğinin sarsılmaya başladığı dönemlerde, Küçük Asya ve Trakya’da Rum nüfus göçe zorlanmıştı. Cemaat ile birlikte Patrikhane mensupları da 1922, 1942, 1955 ve 1963 yıllarında Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya göç ettiler. Böylece, Fener Rum Patrikhanesi’nin yurt dışına açılması ve faaliyet alanını genişletmesi de başladı. Göçlerden sonra, Patrikhane’nin Anadolu’da faaliyet gösteren kilisesi kalmamıştı. Bu durumun önüne geçmek isteyen dönemin Rum Patriği 1.Athenagoras, çok fazla kişiyi “Archon” unvanıyla donattı ve bu şekilde kilise bağlarının korunmasını amaçladı. Bu süreç, 1966 yılında “Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate” adıyla bir derneğin Amerika’da kurulması ile devam etti. Archonlar; şu anda ABD’de inanılmaz siyasi ve ekonomik güce sahiptirler.
Derneğin ana amaçları şunlardır: 1- Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri nezdinde, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda lobi çalışmaları yapmak. 2- Patrikhane’nin mülk edinme konusu ve Rum vakıflarının mal varlıklarının iadesini sağlamak. 3- Türk Hükümeti’nin Patrik seçimine ve Sen Sinod’un oluşumuna müdahale etmemesini temin etmek. 4- Rum Patrikhanesi’nin "Ekümenizm"liğinin Türkiye tarafında tanınmasını sağlamak.
Patrik 1.Athenagoras (Aristocles Spyrou); Türkiye ile SSCB’nin sıkıntılı bir döneminde, bir anlamda SSCB’ye gözdağı verircesine ABD’den “ithal” bir patriktir. Uçaktan indiği anda kendisine Türk pasaportu verilmiş ama 1948 ile 1972 yılları arasında yaptığı patriklik süresince Türkiye aleyhine hayli zararlı faaliyetlerde bulunmuştur. Athenagoras 1948 yılında İstanbul’a Patrik olarak gelmeden evvel önce 18 yıl süre ile Amerika Başpiskoposu olarak görev yaptı.
Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülük; İngiltere Başpiskoposu “Makarios”u, “Kıbrıs Başpiskoposu” tayin etmesidir. Böylece Kıbrıs’ta çok kanlı ve vahşet dolu bir süreç başlamıştı. Bu süreçte “Kanlı Papaz” olarak bilinen Makarios ve Rum Patriği Athenagoras işbirliği içinde oldular. Zaten Kıbrıs Başpiskoposu doğal olarak Rum Patriğinin hiyerarşik yapısı içinde ona bağlı ve tabi bir makamdır.
“Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate” yani Archonlar 1986 yılından itibaren “Athenagoras İnsan Hakları Ödülü” adı altında ve ABD’de çok prestijli sayılan bir ödül vermeye başladılar.
Bu ödülü alanlar arasında ABD Başkanları Jimmy Carter ve George HW Bush, Mikhail Gorbaçov, Elie Wiesel, Amerika Başpiskoposu Demetrios, Başpiskopos Yakovos ve geçen sene de Kardinal Theodore McCarrick’i sayabiliriz.
Amerika’da gücünü çok arttıran Archonlar bu seneki Athenagoras İnsan Hakları Ödülü’nü “Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri”ne verdi.
15 Ekim 2011’de, New York Hilton'da, 600'den fazla Archon ve konukların katılımıyla gerçekleşen 2011 Athenagoras İnsan Hakları Ödül töreni, çok görkemli bir seremoni ile yapıldı ve Amerika Birleşik Devletleri askeri tarihinin en yüksek rütbeli Yunan-Amerikan organizasyonu olarak kabul edildi. Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri adına ödülü, Yunan asıllı bir Amerikalı olan ve çok üstün bir kariyere sahip “Amiral James G. Stavridis” aldı.
Yunanistan’ın içinde bulunduğu ve “iflas” ile tanımlanabilecek mali durumu karşısında Rum Patrikhanesi’ne eskisi kadar destek veremeyeceği ve Yunanistan yerine zaten daima destekçi olan ABD ve orada çok etkili bir güce sahip Archonların aktör olarak daha öne çıkacakları öngörümüz Archonların Türkiye’de hızlanan faaliyetleri karşısında doğrulanıyor. Bundan böyle Archonların adını Rum Patrikhanesi ile birlikte daha sık telaffuz edeceğimiz anlaşıldı.
Hadisenin Yunanistan ayağında ise şu ilginç gelişme var. Bir önceki makalemizin başlığı şöyleydi: “Batmış Yunanistan, İstanbul Rumları’na Maaş Vermeyi Aksatmıyor”. Gerçekten batmış Yunanistan yardımı aksatmadı. Rum Patrikhanesi’ne yapılan 7 Milyon Euro yıllık yardım Papandreu döneminde 10 Milyon Euro’ya çıkarılmıştı. Yunanistan’daki bu son gelişmelerin bu yardımın ödeme dilimlerinde aksamaya neden olması da doğaldı Ama son dilim de zamanında ve bir evvelki makalemizde ayrıntısını verdiğimiz kanaldan gerçekleşti.
Peki, bundan sonra neler olabilir? Yunanistan her şeye rağmen yardımları aksatmayacaktır. Zira “Megali İdea” için İstanbul’daki Konstantinopolis Kilisesi baki olmalıdır. Tabi sokaktaki “aç Yunanlı” bu yardımlara ne der? Haliyle buna şiddetle karşı çıkanlar azımsanmayacaktır. İşte bu durumda zaten var olan ABD desteğine ilaveten bu güne değin çok önde görünmeyen ama var olan Archon topluluğu daha aktif olacaklardır.
Bunun en büyük sinyali Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son ABD gezisinde Amerikalı yöneticilerin talebi ve tavsiyesi ile ABD Başpiskoposu Amerika Başpiskoposu Demetrios ve Archonların Başkanı Anthony J. Limberakis’in Türk heyeti ile görüştürülmeleridir.
Amerika Başpiskoposu Dimitrios ve Amerika’daki Archonlar başkanları Antony J. Limberakis ile birlikte Rum Patriği Bartholomeos’un Heybeliada’dan mezun olup ruhban oluşunun 50. Yılı, Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapanmasının 40. Yılı ve Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı kapsamında 21/23 Ekim’de yapılan etkinlikler için gövde gösterisi yaparak geldiler. Amerika’dan gelen Archonların, Türkiye’deki Archonların da eşliği ile Hükümet ve devlet görevlilerini markaja almaya çalıştıkları gözlendi. Şu anda resmen “Ekümenik Markaj” altındayız ama yazımızın sonunda vurgulayacağımız gibi bu insanlara gösterilen alaka ve saygıya karşı ihanet edercesine davranışlarla da karşı karşıyayız.
Rum Patrikhanesi’nin ve cemaat vakıflarına son iki senede sağlanan imkânların, Cumhuriyet Tarihi içinde görülmemiş imkânlar/edinimler olduğunu özellikle vurgulamak gerek…
Hükümet ve Devlet organları bu konuda gerçekten çok fazla iyileştirmeler yaptılar. Rum Patrikhanesi’ne ve cemaat vakıflarına, gerek kanun hükmünde kararname ve gerekse yönetmeliklerle ve belki de Müslüman Türkiye’de, Müslüman ibadethanelerinin ve vakıflarının sahip oldukları haklardan daha çok hak verildi. Bu konuda bir yandan hâlâ Türkiye aleyhine tutumlarda bulunmalarına rağmen bu kadar çok hak elde etmelerine kendilerinin de şaşkın olduğunu vurgulamak lazım. Bu varılan ortama, sonuçta birer Türk vatandaşı olan azınlık cemaat mensupları için yapılan birtakım iyileştirmelere negatif gözle bakmadığımızı ise ortaya koymak isteriz.
Ancak burada muhatap olarak Türk vatandaşı insanlar değil de kurumsal bir yapı ile Patrikhanelerin ve Archonlar gibi dış güçlerin, ABD gibi ülke desteğini alan lobilerin alınması durumunda ise hadiseye temkinli yaklaşılması da sanırız ki doğaldır. Çünkü bunlara ne kadar hak verilirse verilsin, “biraz daha” anlayışı ile Rum Patrikhanesi ve ona bağlı vakıflar bir yandan da AİHM nezdinde sürekli Türkiye’yi dava etmeye devam ediyorlar ve bu samimi bir davranış değil!
Birçok kararında yandaş ve baştan kararlı davranan AİHM’de çıkan tazminatların ise dava konusu mülklerin gerçek değerlerinin neredeyse on katına mal olduğu da bir başka gerçek. Bu durumda Türkiye’nin yaptığı birtakım iyileştirmelerin de yerinde olduğu ve bu tür haksız tazminatların önünü kesmeye yönelik olduğu görünmektedir.
Patrikhane lehine talepler her fırsatta Türkiye’ye baskı olarak en üst düzeyde dillendirilmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un son Türkiye ziyaretinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları ortak basın toplantısında, gündeme olan o kadar çok önemli konu varken “Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılması taleplerini dillendirmesi düşündürücüdür.
Aslında Heybeliada Ruhban Okulu meselesi ile Rum Patrikhanesi’ne “Ekümenizm” statüsü verilmesi AKP Hükümeti’nin çok evvelinden süregelen, örneğin: Türkiye’ye yıllardır dayatılan siyasi baskı unsurlarıdır. (1948’de ithal patriğin kabul edilmesi sürecinde olduğu gibi)
Son iki yıldaki Patrikhane lehine edinimlerle bazıları aynı anda AİHM’de açılan mahkemeler ise şık bir davranış değildir. Bir yandan son çıkan cemaat vakıflarının mülklerinin iadesi ile ilgili kanun hükmündeki kararnamenin işlemlerini sürdürürken ve iade işlemleri yapılırken, öte yandan AİHM’de dava açmak, sürdürmek ne kadar doğrudur ya da etiktir bu tartışılır. Türkiye Cumhuriyeti daha ne yapsın, daha neler versin?
Türk makamlarının Archonlara gösterdiği iyi niyete, görüşme taleplerine verilen karşılığa karşı son yaptıkları eylem de bu bağlamda çok düşündürücüdür. Bu makalemizin fotoğrafında sol altta görülen Rum Patriği’nin resmi ile aşağıdaki yazı eklenmiş ve Archonların web sitesinin ana sayfasında görülen bir fotoğraf için ne yorum yapmalıyız? http://www.archons.org/
SUPPORT - RELIGIOUS FREDOM FOR THE MOTHER CHURCH. MAKE A DONATION
DESTEK - ANA KİLİSENİN DİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN BAĞIŞ YAPIN
Bu konudaki makale ise Archonların Başkanı Limberakis’in ve 89 Senatör ile 291 Kongre Üyesi tarafından Patrikhane’ye özgürlük için atılan adımları anlatan “Ecumenical Patriarch's religious freedom is one of U.S. Congress' most highly supported issues” başlığını taşıyor. Çok sorumuz var ama “Türkiye Devleti size daha ne yapsın, daha neler versin de burada “din özgülüğünüz sağlansın?” diye sorasımız da var…
Din özgürlüğü olmayan Rum Patriği protokollerde, Başbakan’ın bakanların yanında oturabiliyor, VIP kapılarından girip çıkıyor. Mülki makamlar tarafından saygı görüyor, ziyaret ediliyor. Fakat Archonların sitesine bakarsak zavallı Patriğin din özgürlüğü yok!
Batı Trakya’daki seçilmiş ama görev yapmaları engellenen müftülerimizin acaba nesi var?