31 Mayıs 2011 Salı

ALAÇATI'DA REZALET; “RUM PATRİĞİ CAMİDE AYAKKABILARLA RUMCA AYİN YAPTI”

Yunanistan’ın iflasın eşiğinde olduğu haberleri bir müddettir süregelmekte ve bununla bağlantılı olarak ülkedeki kaotik durum ile halkın tepkisi de sıkça haberlerde yer almaktadır. Bir yandan sanayisi birçok Dünya ülkesi arasında sözünü ettiren Türkiye gibi bir ülkeyi 1963’ten bu yana oyalayan, öte yandan ise Yunanistan ve düne kadar Varşova Paktı üyesi olan, zayıf ekonomiye sahip ülkeleri bünyesine katan AB için “Oh olsun” demek çok da yanlış olmaz.

Türkiye’nin Avrupa süreci 31 Temmuz 1959’da yapılan başvuru ile başlamış ve 4 yıl sonra 12 Eylül 1963’te; Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile imzalanan anlaşmadan sonra esas ivmesini kazanmıştır. 1987 yılındaki “Tam Üyelik” başvurumuz; 12 yıl sonra, 1999’da “Aday Üye” olarak kabul edilmemiz, 2005 yılından sonra da süregelen “Tam Üyelik Müzakereleri” ile devam etmektedir. 

Ve herkes biliyor ki bir nevi “Hıristiyan Kulübü” olan Avrupa Birliği; Türkiye’yi bünyesine almayacaktır.
 
Sürekli taviz almak, sürekli bizden bir şeyler koparmak tabi ki çok hoşlarına gitmektedir. Bizim ise “Aman Avrupa’yı kızdırmayalım, bakarsın bizi de aralarına alırlar” şeklindeki “saf” bakış açımız var oldukça -görünüyor ki- daha çok tavizler koparmaya devam edeceklerdir. 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; ekonomik açıdan tabana vurmuş çok ülke, mevcut durumları ile bu süreçte birliğe dâhil edildiler. Bunlardan bazıları şu an itibariyle ya da ileriye yönelik mali yapılarının istikrarsızlığından ötürü potansiyel tehlikedirler. Yunanistan da bunlardan biridir. Avrupa’da, Fransız İhtilali’nden sonra esas ivmesini kazanmış olan “Yunancılık” ya da “Helenizm” aşkı olmasaydı Yunanistan’ın bu birlikte hiçbir suretle yer almazdı/almaması gerekirdi. Yunanistan’ın bugünkü durumunu bir kenara bıraksak ve birliğe dâhil olduğu 1981 yılı itibariyle ekonomisine ve ülkedeki sosyal yapıya bakarsak; o tarihte Türkiye’yi birlik kapısında “kriterler” diye süründürenlerin, adil olmaları durumunda zaten Yunanistan’ı kesinlikle aralarına almamaları gerekirdi.

Yunanistan’da kayda değer bir sanayi yoktur. En önemli gelir kaynağı turizmdir ve turizmin önemli bir ayağı ise “din” turizmidir. Yunanistan’da din turizmi kadar, dînî obje ve malzeme imalâtı da bir sektördür. Yunanistan için “fundamentalist/köktendinci” bir ülkedir demek haksızlık olmaz. Meclis açılışı, spor müsabakaları, çeşitli resmi ve sivil toplum örgütü etkinlikleri ve akla gelecek her türlü sosyal faaliyette evvelâ bir papaz dua eder. Burada; kişilerin ya da bir ulusun dînî inançları ile bu konudaki davranışlarını yargılama durumunda olmadığımızı da ifade edelim. Ancak bunu bir de Türkiye açısından karşılaştırmak gereği yok mudur? Her ne kadar Türkiye’nin Müslümanlığının bir ölçüt olarak ortada olmadığını ve bu konuda “adil” oldukları ifade edilse de, bunun böyle olmadığını bilmekteyiz. AB bir “Hıristiyan Kulübü”dür ve Türkiye’yi birliğe almayacaklardır.

Yunanistan krizdedir, iflasın eşiğindedir ama Türkiye toprakları üzerindeki bilinen “Megali İdea” ülküsü bu krizin neresindedir ya da ne durumdadır?  Şimdi bu hususları biraz irdeleyelim.

Yunanistan; ne koşulda olursa olsun “Büyük Ülkü”sünden yani “Megali İdea”sından vazgeçmez. Kriz büyüktür, hükümet düşmek üzeredir, halk ayaklanmıştır ama “İdea” da yerinde durmaktadır. “Megali İdea”nın Türkiye ayağı olan Fener Rum Patrikhanesi ile Yunanistan Devleti -her zaman olduğu gibi- yine elbirliği içindedirler. “Megali İdea”nın gerçekleşmesi için baş aktör olan Patrikhane’nin “ihya” edilmesi için gerekirse ”” kalınır ama ”İdea” için para bulunur. Zaten Papandreu’nun Başbakan olduğundaki ilk icraatı, “8 Milyon Euro” olan yıllık “Rum Patrikhanesi’ne Örtülü Yardım”ı “10 Milyon Euro”ya çıkartmak olmuştur. 4 taksitte gönderilen bu yardım; krize rağmen düzenli olarak yapılmaktadır.

Yunanistan/Patrikhane ikilisi müşterek hareket ederek ve arkalarına ABD ile AB desteğini de alarak son 2 yılda elde ettiği edinimler/kazanımlar alt alta yazıldığında ürkütmeye başlamıştır. Burada bunların bir kez daha tekrarını yapmayacağız. Ancak bu sitedeki eski yazılarımızda ortaya koyduğumuz, araştırmalarımız sonucu elde ettiğimiz ve paylaştığımız tüm bulgular ne yazık ki bir zaman sonra gerçekleşmiş ve bu ikilinin “kâr” hanesine yazılmıştır.

Şimdi, seçim sonrasında önümüzde “Anayasa” çalışmaları vardır ve bu çalışmalarda Fener Rum Patrikhanesi’ne menfaat sağlayacak bir düzenlemenin yapılmaması hususunda çok dikkatli olunması gereği de vardır.

Temel iki sorun; Patrikhane’ye “Ekümenik Statüsü” verilmesi ile ”Heybeliada Ruhban Okulu”nun –onların talepleri doğrultusunda- açılmasıdır. Bu hususlarda, patrikhane hukukçularının çok ince manevralarla adımlar attığını biliyoruz. Hatta bu konuda bir profesörün bir kanun taslağı –öneri şeklinde- hazırladığını da biliyoruz. Bu konuda tamamen iyi niyetlerle ama ABD ile AB baskısını da arkalarına alarak ve “sözde” Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınması sürecindeki “sosyalleşme/çağdaşlaşma” adı altında bir “gol” yenmemesine dikkat etmemiz gerekir.

Ekümenik statüsü “Laiklik” açısından, Ruhban Okulu ise başta “Tevhid-i Tedrisat” ve “YÖK” olmak üzere tüm dengeleri alt üst eder. Yukarıda; Heybeliada Ruhban Okulu’nun, onların talepleri doğrultusunda açılması ile kast ettiğimiz ise Ruhban Okulu’nun aslında Türkiye tarafında değil, YÖK’e bağlanmak istemedikleri ve kılık kıyafet ile müfredat açısından uymak istemedikleri hususlar olduğundan ötürü kendileri tarafından kapanmış olduğudur. Bu bağlamda, eğer yürürlükte olan, yasa, mevzuat ve yönetmeliklere uyulduğu takdirde Ruhban Okulu’nun açılmasına bir mani bulunmamaktadır ve bu açıdan bizim de kendi kanaatimiz olarak, açılmasında bir mani görmediğimizi belirtmek isteriz.

Fakat ne yazık ki adım adım ilerleyen bir süreci, ağır çekim bir film şeridi gibi ve duyarsızca izlemekteyiz! ABD ve AB ile Yunanistan bu sürecin arkasındadır.  

Bizim şu AB’ye girme hevesimiz/iştahımız o kadar yüksektir ki, ağzımıza o kadar enfes bir “tad” sürülmektedir ki zevkten dört köşe bir durumda, çok kısa bir süre sonra “midemize oturacak” bu ağır yemeği iştahla yiyoruz.

Önümüzde çok dikkat edilmesi gereken bir tarih de var ve bu tarih kriz falan dinlenmeden şu an organize edilmektedir.

15 Ağustos 2010’da Sümela Manastırı’nda; Fatih Sultan Mehmed’in rövanşını almışlardı ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nun yıkılışının yıldönümünde ayin Sümela’da ayin yapmışlardı. 

Önümüzdeki 15 Ağustos’ta Sümela “Kurtarılmış Bölge” görünümünde olacaktır. Bu konudaki geçmiş yazılarımızı lütfen okuyunuz! 

Bize “Komplo Teorisyeni” diyenler oldu ama bizim de her “olacak” dediğimiz üzülerek gerçekleşti ve kazık üzerine kazık yedik. Şimdi yine 15 Ağustos’ta çok büyük bir “kazık” yiyeceğimizi ve geçen sene Sümela’da ve Trabzon sokaklarında yaşanan kepazeliğin devede kulak kalacağını söylüyoruz. Önlem alınmazsa 16 Ağustos’ta utanacağımızı dahi iddia ediyoruz. Ziyaretçilerin turistik obje alış verişinden bıraktığı, birkaç gün Trabzon’daki otellerde yaşanacak berekete ve bundan nemalanmaya odaklananlar; bu gerçekleri göz ardı etmektedirler.

“İdea” ekonomik kriz dinlemektedir. Yunanistan ve Yunan sivil toplum örgütleri kriz dinlememektedir. Haklarını vermeliyiz adamların çalışıyorlar/hazırlanıyorlar. AB’nin de hakkını vermeliyiz... Bu adamlar çok güzel cımbız kullanıyor! Biz “Başka kılımız kalmadı” da desek adamlar koparacak “kıl” bulmakta son derece usta… 

http://www.21yyte.org/tr

19 Mayıs 2011 Perşembe

SÜMELA MANASTIRI İÇİN “15 AĞUSTOS 2011” TARİHİNE ŞİMDİDEN ÇOK DİKKAT EDİLMELİDİR


Bu sitedeki, “Sümela Mudanya Arasında “Megali İdea” Hareketliliği” adlı bir önceki makalemizde; Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı olan “İvan Savidis” ile ilgili olarak bir bilgi vermek istiyoruz. Adı geçen “İvan Savidis”in aynı zamanda Rus Duması milletvekili olması sebebiyle bazı mailler aldık ve “Yunanistan/Patrikhane/Megali idea” üçgeninde Rusya’nın nerede durduğunu ya da “Rusya da mı Rum Patrikhanesi’nin arkasındadır?” şeklinde sorular soruldu.

Burada bahsedilen Rus milletvekili yazımızda da belirttiğimiz gibi “Yunan asıllıdır” ve “Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı”dır. Rusya’nın Rum Patrikhanesi’ne açık bir destek vermesi söz konusu değildir, Rusya’daki “Yunan Diaspora”sı teşkil eden Yunan asıllıların desteği söz konusudur.

Aşırı “Pontus’çu” olan bu kişinin, Bursa Metropolitliğine yeni tayin edilen Metropolit “Elpidophoros (Yani) Lambriniadis” ile de dirsek temasında olduğu ile Bursa’nın Mudanya İlçesi, Zeytinbağı (Tirilye) Beldesi’nde bulunan “Kemerli Kilise” Yunanca adı ile “Panagia Pantovasilissa” üzerinde birlikte çalışmalarda oldukları da yazımızın içeriğindeydi.
İvan Savidis; 15 Ağustos 2010’da Trabzon Sümela Manastırı’nda Rum Patriği Bartholomeos tarafından yapılan ve Fatih Sultan Mehmed’in, Pontus Rum İmparatorluğu’nu yıktığı güne denk getirilen ayinin de organizatörleri arasındaydı.

15 Ağustos 2009’da ise Sümela’da provokatif bir ayin düzenlemeye çalışan ve Sümela’nın müdiresi ve görevliler tarafından engellenince arbede yaşanmasına neden olan Savidis ile ilgili elimize 2009 tarihli şok görüntüler geçti!

15 Ağustos 2009’da; Selanik Valisi Panayotis Psomyadis’in de aralarında bulunduğu grup, Din adamları Sümela içinde korsan ayin yapmaya kalkışınca ve Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer'in tepkisi karşısında kendisini tartaklamaya ve hakaret etmeye başlayan grup aniden  “Yunan Milli Marşı”nı okumaya başlamış. 

16 Ağustos 2009’da İHA’da şu haber yer aldı: Savidis; “Trabzon'da Ortodoks kilisesi inşa edeceğim” ve  “Bu kiliseler, bizim atalarımızdan kalan kiliseler. Dindar insanların kiliseleridir, Türk Hükümeti'nin kiliseleri değildir. Bu olayın ne kadar önemli bir olay olduğunu tüm dünyaya göstereceğim” dedi. 

Bir önceki makalemize ek mahiyetinde bu girişi yapmaktaki maksadımız ise önümüzdeki 15 Ağustos’ta artık Patrikhane ve Pontus’çu oluşumların bu kez “ev sahibi” modunda orada olacaklarıdır.

Acaba aklımızın şöyle bir durumu alması mümkün müdür? Bir Türk turist grup, aynı bu 2009’da turist olarak gelen Yunanlı grup gibi Yunanistan’ın bir yerinde korsan namaz kıldırması ve buna müdahale eden resmi görevlilere darp etmesi, tartaklaması mümkün müdür? Hele de, görevlilere hakaretler yağdırırken “İstiklal Marşı”nı okumaya başlaması mümkün müdür?

Ya da suali bir de şu şekilde soralım: Böyle bir fiili yapacak Türk grubun başına ne gelir?

Rum Patrikhanesi ve Megali İdea faaliyetlerini hakkında önceden yazdığımız her yazı gerçekleşiyor. İnternet ortamında bazı adı Hıristiyan olan sitelerde bizi komplo üretmekle suçlayanlar da oluyor. Ama yazdığımız her yazı tarihe not düşmekte ve doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Medya ve internet ortamlarında münferit olarak bu olaylar hakkında, oluştuktan sonra ufak da olsa haberler çıkmakta ve yazılarımızın sağlaması gerçekleşmektedir. Ancak, üzücü olan şudur ki; bu fiiller bir bütünün parçalarıdır ve bunların tümü bir arada analiz yapıldığında gerçek fevkalade ürkütücüdür.

Yunanistan’ın şu anda ekonomik açıdan resmen “iflas” noktasında olmasını; “Bu adamlar bize bu durumda ne yapabilir?” şeklinde hafife alanlar da maalesef çoktur. Unutulmamalıdır ki; başta ABD olmak üzere Dünya’da dolar milyarderi Yunanlı çoktur ve her ne kadar şu anda Rum Patrikhane’sine on yıllardır akan Yunanistan bağışının aksaması ile maddi açıdan Patrikhane’nin de şu anda biraz dara düşmüş olması  ana ülkü için para bulma kabiliyetlerinde sıkıntı yaratmaz.
İşte Sümela örneğinde olduğu gibi ya da geçen sene Ayasofya’da kırsan ayin yapmaya kalkışan Amerika’dan bir Yunan asıllı dolar milyarderi Chris Spirou örneği gibi ana ülküleri olan “Megali İdea” için bunlar her zaman para bulacaklardır.

Bu bağlamda; 15 Ağustos 2009’da Sümela’da yapılan terbiyesizlik ve Yunan Milli Marşı’nın okunması ile 2010’daki büyük gövde gösterisi, ister istemez gözlerimizi 15 Ağustos 2011’e dikmemize sebeptir ve çok dikkat edilmesi gereklidir.

Zira bu kez artık “gelenekselleşecek” bir ayine izin verilmiş olunacak, “ayin bahane” olacak yine eski Pontus haritalı giysiler ve okunacak milli marşlarla Sümela artık “Yunan/Pontus kurtarılmış bölgesi” halini alacaktır.

15 Ağustos 2009’daki provokasyon ile ilgili olarak, biraz gecikmeli de olsa, 7 Ocak 2010’da Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun TBMM’de gündem dışı söz alarak yaptığı konuşma; içeriği nedeniyle önem arz etmektedir.

Aşağıda Meclis tutanaklarından bu konuşmanın tam metnini ve imlâsına da dokunmadan, konu ile ilgili olanların bilgisine sunuyoruz:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ 

45’inci Birleşim

7 Ocak 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM 

Açılma Saati: 15.00

 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl) 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşimini açıyorum. 

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmede önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

(…) Gündem dışı ikinci söz, Sümela Manastırı’nın ayine açılması hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir. (MHP sıralarından alkışlar) 

Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. 

2.- AYDIN MİLLETVEKİLİ ERTUĞRUL KUMCUOĞLU’NUN, SÜMELA MANASTIRI’NIN AYİNE AÇILMASINA İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMASI

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, son günlerde Sayın Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığımız “Komşularla Sıfır Sorun” biçiminde bir söylem geliştirdi. 

Hepiniz takdir edersiniz ki dış politikada söylemler ile eylemleri örtüştürmek son derece zor bir sanattır. Dolayısıyla, bu konuda mesafe alabilmeniz için, sizin, sadece sizin değil muhataplarınızın da en az sizin kadar hazırlıklı, istekli ve iyi niyetli olması gerekir. 

Şimdi, bu komşularımızdan biri, bizim, Yunanistan. Yunanistan Ortodoks bir ülke ve bizim de Trabzon’umuzda Sümela Manastırı diye, eskiden manastır olarak kullanılmış, fakat uzunca bir süredir kaderine terk edilmiş, sonra müzeye dönüştürülmüş bir yapımız var. 

Şimdi, gazetelerde bir haber görüyorum. Diyor ki: “Trabzon’daki tarihî Sümela Manastırı’nda bir tabu yıkıldı.” Yıllardır ibadete kapalı olan bu manastır, senede en az bir defa 15 Ağustosta ibadete açılacakmış. Buna sebep olan hadise de geçen 15 Ağustosta yaşadığımız oradaki bir etkinlik ve etkinlik dolayısıyla misafirler ile oradaki yöneticiler arasında çıkan çatışmaymış. 

Değerli arkadaşlar, ne olmuş? İşte, Yunanistan’dan 500 kişi ayine gelmiş de ayin yapmak istemişler. Bakalım öyle mi olmuş? 

Bir kere şunu unutmayalım, hafızalarımızı tazeleyelim: O 500 kişi oraya kendiliğinden gelmedi. O 500 kişinin başında Selanik Valisi vardı. Siz, Türkiye'de herhangi bir valinin, bir bayram namazı vesilesiyle Yunanistan’dan, Türkiye'den 500 Müslüman’ı toplayıp Selanik’te veyahut da İskeçe’de bir camide namaz kılmaya gitmesini devletinin izni, bilgisi hatta teşvik ve desteği olmadan yapabileceğini düşünüyor musunuz?  Provokasyonun arkasında Selanik Valisi vardı. 

Haydi geçelim bunu bir kalem. Bakalım, bu adamlar buraya ayin yapmaya mı gelmişlerdi? Bakın ne diyor, kim ne diyor: 24 Ağustos tarihli Kathimerini gazetesi -ki, bu Yunanistan’da neşredilen bir Yunan gazetesidir- “O gün -15 Ağustos 2009 tarihinde- Sümela Manastırı’nda 2 kişi -isim de veriyor- Stelios Papathemelis ve Panagiotis Psomiadis diye 2 Yunanlı Yunan Millî Marşı’nı söylemişler hem de Türk topraklarında.” diye altını çiziyor.  

Beyefendiler, Hükûmet olarak ağzınızı açacağınıza kulağınızı açsaydınız, orada okunanın İncil değil Yunan Millî Marşı olduğunu bilirdiniz. Ama, bunu işte ilk defa burada öğreniyorsunuz. Karşı taraf iyi niyetli değil. 

Efendim, o tesadüftü, adamların dilleri sürçtü, İncil okuyacaklarına Yunan Millî Marşı’nı okudular… Öyle mi? Gelin bakalım öyle mi değil mi. 

Kathimerini gazetesi devam ediyor: Pontus konusuna ilişkin yeni ve güçlü bir adam ortaya çıkmış. Kimmiş bu? Rus Parlamentosundan İvan Savidis’miş. Rus Parlamentosundan İvan Savidis. Neymiş bu adamın konumu? Rus milletvekili, aynı zamanda Yunan devleti tarafından yurt dışındaki Helenizm Konseyine Doğu Avrupa’daki soydaşlarla ilgili konulardan sorumlu olarak atanmış Savidis. Yunan Hükûmeti tarafından Rus milletvekili doğudaki Yunan soydaşlarının sorunlarını yönlendirmekten sorumlu yapılmış. 15 Ağustosta Sümela’daki hadisenin arkasında bu Savidis var. Çünkü niye? Gazete devam ediyor: “Trabzon’daki Sümela Manastırı’na şimdiye kadar düzenlediği üç ziyaret kutsal ziyaret özellikleri kazanmaya başladı.” Haa, demek ki, bizim gazetenin yazdığı gibi, efendim, öyle, bir tabu yıkılmamış, eskiden beri ibadete filan açık değilmiş burası. Son üç yıldır, Yunan Hükûmeti, bir yandan Selanik Valisi üzerinden, diğer yandan Savidis isimli Rus parlamenter üzerinden bir tezgâhın peşinde. 

Şimdi, bunları bilmeden, bunları nazarıitibara almadan komşularınızla ilişkilerinizi iyileştiremezsiniz. Efendim, biz iyileştiririz. 

Burada dikkat edilmesi gereken ikinci konu da şudur değerli arkadaşlar: Eğer siz dış politikada ufak veya büyük, önemli veya önemsiz bir değişiklik yapıyorsanız, bunu kamuoyuna “Efendim, bizden önce yapılan her şey yanlıştı. Biz bunları düzeltiyoruz.” diye girerseniz, karşı tarafta böyle bir izlenim bırakırsanız, böyle bir kanaat bırakırsanız başınıza ne gelir biliyor musunuz? Taş düşer. Kalkar bir Bulgar Hükûmeti üyesi sizden 1913’te olan meseleler dolayısıyla 10 milyar dolar tazminat ister. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 20 milyar dolar!

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız. 

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yıl 1999, tarihi 11 Aralık, Helsinki Zirvesi var. Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde önemli bir dönüm noktasında direniyor ve Avrupa, Türkiye ile tam üyelik sürecini kesmeyi göze alamadığı için, gece yarısında, efendim, Komisyon Başkanı Solana ile AB’nin genişlemeden sorumlu Verheugen’i Chirac’ın uçağına bindirip Türkiye’de zamanın Türk yönetiminin ayağına gönderiyor ve yazılı olarak Türkiye’nin istedikleri tavizleri verip gidiyorlar. Ondan sonra zamanın Başbakanı öbür taraftaki, ertesi günkü toplantıya gidip şey yapıyor. 

Bakın arkadaşlar, aradaki farka bakın. On sene önce, Avrupa bizim ayağımıza geliyor, on sene sonra siz, Avrupa Birliğine tam üye olmak için Bulgaristan’a 10 milyar dolar rüşvet ödemek durumunda kalıyorsunuz. Bunun da adı “Başarılı dış politika.” Hadi canım sen de!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kim ödemiş? 

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – İstiyor adam rüşveti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – İste, iste, sen de iste!

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen sözünüzü bağlayınız. 

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, dikkatli olmak zorundayız. Gözümüzü dört açmak zorundayız. Ağzımızı değil kulağımızı açmak zorundayız. Dış politika, ince sanattır, lafa, güzafa gelmez. 

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.




11 Mayıs 2011 Çarşamba

SÜMELA MUDANYA ARASINDA “MEGALİ İDEA” HAREKETLİLİĞİ

Bir önceki makalemizde; Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı olan “İvan Savidis” ile geçtiğimiz Mart ayında Bursa Metropolitliğine tayin edilen Elpidophoros (Yani) Lambriniadis arasında Bursa’nın Mudanya İlçesi, Zeytinbağı (Tirilye) Beldesi’nde bulunan “Kemerli Kilise” Yunanca adı ile “Panagia Pantovasilissa” için kurulan ittifakı gözler önüne sermiştik. Bu suretle de Anadolu ile Trakya’daki metruk kiliseler üzerinde dönen oyunları ve bu kiliselerin mülkleri üzerinde, Rum Patrikhanesi’nin son yıllarda görülen “iştahı”nı ortaya koymuştuk.

Aslında tüm Türkiye üzerinde “Megali İdea”yı hortlatma “Bizans”ı yeniden “ihya” etme gayretleri Rum Patriği Bartholomeos’un göreve geldiği 1991’den bu yana hız kazandı. Türkiye, çok önemli bir “gol”ü de 15 Ağustos 2010’da Trabzon’da, Sümela Manastırı’nda yedi!

Zira 15 Ağustos, Fatih Sultan Mehmed’in, Pontus Rum İmparatorluğu’nu yıktığı gündü ve bu güne isabet eden bu tarihte gövde gösterisi gibi bir ayin Yunanistan’dan ve Rusya’daki Yunan Diasporası’ndan gelen 7 bin kişinin katılımı ile ve Rum Patriği Barholomeos’un yönetiminde yapıldı.

Sümela’daki ayinin organizatörleri arasında, Rus Duması milletvekili ve Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı İvan Savidis vardı. Bu kişi, 15 Ağustos 2009’da Sümela’da provakatif bir ayin düzenlemeye çalışan ve Sümela’nın müdiresi ve görevliler tarafından engellenince arbede yaşanmasına neden olan kişidir. Savidis, Rusya Devlet Başkanı Putin’in yayınladığı bir kararname ile Rus devlet kurumlarının gelişmesine yaptığı hizmetlerden dolayı Rusya Federasyonu madalyası ile ödüllendirildi. 2003 yılından bu yana Rus Duma’sında görev yapan Savadis, bir dönem Bütçe ve Vergi Komitesi Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Daha önemlisi ise Yunan Parlamentosu ile dostluk komitesi koordinatörüdür ve 2004 yılından bu yana Rusya'daki Yunan Dernekleri Federasyonu başkanıdır. 

15 Ağustos 2010’da Sümela’da yapılan ayin medyada yer almıştı. 15 Ağustos 2009’da yapılmak istenen “korsan” ayin ise medyamızda daha küçük haberler şeklinde şöyle yer aldı: 

Aralarında Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ve Rus Milletvekili İvan Savidis'in de bulunduğu yüzlerce kişilik Yunan ve Rus kafile, Sümela Manastırı'nı gezmek ve ayin yapmak için sabah saatlerinde Trabzon'a geldi. Kafile daha sonra otobüslerle Maçka İlçesi Altındere Vadisi'ndeki Sümela Manastırı'na gitti.

Din adamları nezaretinde manastır içerisinde ayin yapmak isteyen grup, Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer'in tepkisi ile karşılaştı. Yılmazer, “Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre burada ayin yapamazsınız” diyerek, Rus Milletvekili İvan Savidis'in yaktığı mumu söndürdü. Mumun söndürülmesi üzerine, Psomyadis ve Rus Milletvekili Savidis duruma tepki gösterdi. Grup ve Yılmazer arasında yaşanan gerginlik, görevliler tarafından yatıştırıldı. Grup üyeleri, uyarılara rağmen manastırın çevresinde değişik yerlerine karanfiller ile yaktıkları mumları bırakmaya devam etti. Kemençe ve davul eşliğinde horonlar oynayan kafile, daha sonra Sümela Manastırı'ndan ayrıldı. 

Trabzon'un Maçka ilçesi Sümela Manastırı'nda dün yaşanan 'ayin' gerginliğinin içerisinde yer alan Rus Milletvekili İvan Savidis, kendilerine neden böyle davranıldığına bir anlam veremediğini söyledi. 

Rus Milletvekili İvan Savidis, Hıristiyan inancına sahip insanlar olarak önümüzdeki yıllarda tekrar Trabzon'a gelerek Sümela Manastırı'nı ziyaret etmek istediklerini söyledi ve Sümela Manastırı'nda yaşananlarla ilgili Brüksel'de önümüzdeki günlerde bir basın toplantısı düzenleyeceğini vurguladı.
 
16 Ağustos 2009’ İHA’da şu haber yer aldı: 

TRABZON'DA ORTODOKS KİLİSESİ İNŞA EDECEĞİM

Savidis, buradaki kilisenin kendi atalarına ait olduğunu hatırlatarak “Bu kiliseler, bizim atalarımızdan kalan kiliseler. Dindar insanların kiliseleridir, Türk Hükümeti'nin kiliseleri değildir. Bu olayın ne kadar önemli bir olay olduğunu tüm dünyaya göstereceğim” dedi. 

Aynı Savidis 15 Ağustos 2010’da Sümela’da yapılan ayinin hemen ardından ise çok sivri bir şekilde konuştu. Yunan “Kathimerini Gazetesi”nde, 18 Ağustos 2010’da, Stavros Tzimas imzasıyla çıkan haber/yorum şöyledir: 

Moskova, Sümela Manastırı Talep Ediliyor 

Basın toplantısında İvan Savidis şunları söylemişti: “Türkiye ile yalnız 15 Ağustos'ta değil tüm Ortodoks bayramlarında, Sümela Manastırı'nın açılması yönünde görüşmelere başladık”.

Savidis'in başkanı olduğu “Doğu Avrupa Helenizm Kurulu”ndan yapılan açıklama şöyledir: “Etkinliğin gerçekleşmesinde ve düzenlenmesinde başrolde Rusya’daki “Yunan Cemaatleri Federasyonu” ve bu federasyonun başkanı Rusya Federasyonu Devlet Duması Milletvekili “İvan Savidis” vardır"
Alınan bilgilere göre gerek Başbakan Vladimir Putin ve gerekse Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben Ortodoksların bu yöndeki taleplerini içeren mektupları gönderdiler. 

Trabzon’daki Sümela’ya göz diken Yunan asıllı Rus Milletvekili İvan Savidis ile Bursa Metropoliti Elpidophoros (Yani) Lambriniadis  şimdi Mudanya’daki kiliseler için ittifak kurdular!

Bu ilişki yumağının anlamını çözmeye çalışırken 9 Mayıs 2011’de  bir gelişme oldu. Rum Patriği Barholomeos ve Bursa Metropoliti Elpidophoros Mudanya’ya birlikte bir ziyaret düzenlediler. Bunun haberi şöyledir:

Bartholomeos’tan Mudanya'ya ziyaret (DHA, 9 Mayıs 2011, 19.40.)

Fener Rum Patriği Bartholomeos, Bursa’nın Mudanya İlçesi’ne bağlı Zeytinbağı Beldesi'nin Kumyaka ve Kurşunlu köylerinde bulunan tarihi kilise binalarını inceledi.

Patrik Bartholomeos ve beraberindeki heyet, bu sabah feribotla Güzelyalı’ya geldi. Buradan Mudanya İlçesi’ne bağlı Zeytinbağı Beldesi’ne geçen Bartholomeos öğle yemeğinin ardından, kiliseden camiye çevrildiği bildirilen Fatih Camii ile Kemerli Kilise, daha önce ruhban okulu olan Dündar Evi ve Taş Mektep’i gezdi.

Özel kişide tapusu bulunan ve kapısı kilitli olan tarihi Kemerli Kilise’ne giremeyen Bartholomeos, binanın dışındaki camlardan içerisini inceledi.

Daha sonra Kumyaka Köyü’ndeki bir süre önce sahibi tarafından satılığa çıkarılan Üç Melekler Kilisesi’ni ziyaret eden Bartholomeos ve beraberindekiler burada Baş Melek Duası’nı birlikte okudular. 

Gazetecilere gezisiyle ilgili açıklama yapan Bartholomeos dostlarıyla bir günlüğüne eski ibadet yerlerini görmeye geldiklerini kaydederek, “Bazı köyleri gezdik. Ayrıca şirin bir belde olan Zeytinbağı’nda bir kere daha bulunmaktan mutluluk duyuyoruz. Buraya daha önce de gelip ayin yapmıştık. Her gittiğimiz ve ziyaret ettiğimiz yerlerde misafirperverlik, sevgi, hüsnüniyet ile karşılandık. Herkese müteşekkiriz. Her zaman dostluktan ve barıştan yana olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum. Barış ve beraberliğin olduğu yerde hakiki gerçek mutluluk olabilir. Buna canı gönülden inanıyoruz” dedi. Heyet daha sonra Kurşunlu’daki kiliseyi de gezdikten sonra hızlı feribotla İstanbul’a hareket etti.

5 Mayıs 2011’de bu sitede çıkan “ Bursa’da Helenizmi Hortlatma Süreci…” adlı makalemizde, 4 Mayıs’ta Tek Rumeli Tv akşam haberlerinde Murat Er’in konuğu olarak ve 6 Mayıs’ta Meltem Tv’de Muharrem Bayraktar’ın sunduğu “Diyalog” programında gözler önüne serdiğimiz gerçekler birer “komplo teorisi” mi yoksa bu gelişmelerden korkmalı mıyız?

Anladığımız; “Megali” İdea adım adım ilerliyor.


7 Mayıs 2011 Cumartesi

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.6



6. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.5



5. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.4





4. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.3



3. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.2


2. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 6 MAYIS 2011 MELTEM TV'DE BÖL.1



1. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 6 Mayıs 2011'de, MELTEM TV "DİYALOG" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, Yunanistan ve Batı Trakya açısından da irdeleyerek ve azınlıkların Türkiye'deki durumlarını gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

5 Mayıs 2011 Perşembe

BOJİDAR ÇİPOF 4 MAYIS 2011 TEK RUMELİ TV'DE (HELENİZMİ BURSA'DA HORTLATMA SÜRECİ BAŞLADI)



HELENİZMİ BURSA'DA HORTLATMA SÜRECİ BAŞLADI

BURSA'DA "OLMAYAN CEMAAT" İÇİN ATANAN METROPOLİT, BİZANS DÖNEMİ BURSA HARİTASI İLE YUNANCA VE İNGİLİZCE BROŞÜRLER BASTIRMIŞTIR.

Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof bu son gelişmeyi, 4 mayıs 2011'de TEK RUMELİ TV 19.00 Haberlerinde MURAT ER'in konuğu olşarak değerlendirdi.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

HELENİZMİ BURSA’DA HORTLATMA SÜRECİ…

BURSA'DA "OLMAYAN CEMAAT" İÇİN ATANAN METROPOLİT, BİZANS DÖNEMİ BURSA HARİTASI İLE YUNANCA VE İNGİLİZCE BROŞÜRLER BASTIRMIŞTIR.
Rum Patrikhanesi, Anadolu ve Trakya’daki eski, metruk, bazılarının duvarlarının bile izi kalmamış kiliselerde son yıllarda ayinler yapmaya başladı. Bu kiliselerin bulunduğu ilçeler, beldeler, tek bir Rum’un yaşamadığı yerlerdir. Bartholomeos’un patrik olmasından sonra başlayan bu hareketlilik, ileride buralarda ne olabileceği hususunda çoktandır kafalarda soru işaretleri oluşturmaktaydı.
Bu coğrafi alanlarda, turizmle ya da turistik obje satışıyla iştigal edenlerin tabi ki bu hareketlilik çok hoşuna gidiyor. Bu tür ayinlerin rutin olmasına başta belediye başkanları olmak üzere yerel erkân tarafından da destek verilmektedir. Ancak durumu, birkaç gün yerel halkın cebine girecek para ile ya da Türkiye’nin tüm dinlere gösterdiği hoşgörünün bir tezahürü olarak algılamak mümkün müdür? Zira Anadolu ve Trakya’da bir tek Rum dahi olmayan yerlerin adları üzerine ve eski Bizans adlarıyla tanımlanan “metropolitlikler de bu arada canlandırılmaya başlamıştır.
2004 yılından itibaren 12 kişiden oluşan Patrikhane dini meclisine (Sen Sinod) 6 yabancı uyruklu metropolit atanmaya başlandı ve bu durum, Türkiye’nin devlet olarak itiraz etmesine rağmen fütursuzca devam etti. Örneğin Efes Metropolitliği’ne atanan yabancı uyruklu papaz her sene Efes’te bulunan kilisede ayinler düzenlemeye başladı ve başta belediye olmak üzere yerel yöneticilerden de destek aldı.
2010 içinde ve 2011’e girildiğinde; “Rumluk/Yunanlılık” ya da bu tanımı teke indirirsek “Helenizm” adına çok önemli edinimler sağlandığı açıkça görüldü. Çok sayıda Yunan asıllı, yabancı uyruklu papaza Türk vatandaşlığı verildi. Patrikhane çok önemli adımlar attı ve aldıkça “daha” ileri taleplerde bulundu. Amerika’daki Yunan lobisinin başkanı konumunda olan “Chris Spirou”, Ayasofya’da korsan ayin yapmaya kalktı ama başaramadı; Rus Duması milletvekili ve Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı olan “İvan Savidis” de Ağustos 2009’da Sümela’da korsan ayin yapmaya kalkınca müze müdürü ve görevlilerle ziyaretçiler arasında arbede yaptı. 15 Ağustos 2011’de ise Sümela’da, Fatih Sultan Mehmed’in, Pontus Rum İmparatorluğu’nu yıktığı güne isabet eden tarihte gövde gösterisi gibi bir ayin yapıldı ve bu ayine verilen iznin Trabzon’un fethi yıldönümüne denk getirilmesi kafalarda soru işaretleri oluşturdu.
Rum vakıfları ile ilgili talepler ve bu vakıfların adına tescilli bazı mülklerin patrikhane adına tescil ettirilme çabaları süregelirken, geçtiğimiz Mart ayında kafaları daha da karıştıran şu talep daha ortaya çıktı: “120 bin Rum Türk vatandaşlığı almak istiyor!
Bunlar bir araya toplandığında adeta bir “puzzle” parçaları teker teker yerine oturuyor.
DİKKAT! ... SIRADA ŞİMDİ BURSA VAR! …
Bursa, Hıristiyan tarihi açısından çok önemli bir kenttir. M.S. 325 yılında 1. Genel Hıristiyan Konsili İznik’te yapılmış ve bugün Hıristiyanlığın en önemli amentüsü olan “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” üçlemesi bu konsilde karara bağlanmıştır. 1204’te Haçlı Ordusu’nun İstanbul’u zaptetmesinden sonra Bizans İmparatorluğu 57 yıl İznik’te barındı. Yalova Termalleri ve Mudanya civarları da çok önemli Bizans yerleşim alanlarıdır.
Ve sıra şimdi Bursa ve havalisinde. İlk adım Mudanya’nın sempatik beldesi  “Zeytinbağı”nda (Tirilye)
Tirilye; zeytin, zeytinyağı ve balıkla anılan çok sempatik bir belde ve burası da çok eski bir Bizans yerleşim alanıdır. Harap da olsa eski Rum evleri ve kiliseler günübirlik gezi tutkunları için ideal bir tur programıdır.
Tirilye’deki “Kemerli Kilise” Yunanca adı ile “Panagia Pantovasilissa” zaman zaman Rum Patrikhanesi ve burada yapılan ayinlerle dikkat çekmekteydi.  Bursa ve havalisi için “dini yetki” alanı olarak tahsis edilmiş olan Bursa Metropolitliği’ne geçtiğimiz ay, eski Sen Sinod Genel Sekreteri “Elpidophoros Lambriniadis” getirildi. Patrikhane çevrelerini iyi bilenler, bu kişinin çok önemli bir ad olduğunu da iyi bilirler.
Sivil Rumlar arasındaki “Patriğin Prensi” nitelemesine uyacak kişi “Laki Vingas” ise ruhban sınıfında olanlar arasındaki prens de 28 Kasım 1967 doğumlu, birçok lisan bilen, parlak bir akademik kariyeri olan ve uzun bir süre bu göreve yetiştirilen “Elpidophoros Lambriniadis”dir.
Elpidophoros, Selanik Aristoteles Üniversitesi’nde teoloji (1987-1991), Rheinische Bonn Friedrich Wilhelms Üniversitesi’nde master (1991-1993) ve Aristoteles Üniversitesi’nde doktora (2001) yaptı. Patrikhane ruhbanları arasında pek alışılmamış bir şekilde 1996’da Lübnan’daki Balamant Üniversitesi’nde Arapça eğitimi de almıştır. 1995 ile 2005 yılları arasında Rum Patrikhanesi Sen Sinod Genel Sekreteri Yardımcılığı ve 2005’ten Bursa Metropoliti olduğu Mart 2011’e kadar da Sen Sinod Genel Sekreteri oldu.
Elpidophoros; Patrik Bartholomeos’un son yıllardaki gezilerinde hep yanında bulunmuş ve ”takdim” edilmiştir.
Metruk kiliselerde yapılan ayinlerle bitmeyen isteklerin artık yerine oturmaya başladığı gözlemleniyor. Bu bağlamda Bursa artık çok önemlidir. Zira başta 325 Konsili olmak üzere Bursa, Bizans bağlamında çok önemli bir simgedir.
Bu simge şehrin olmayan Hıristiyan tebaası için artık dini yetki sahibi olan metropoliti, yani “Bursa Metropoliti Elpidophoros Lambriniadis”; bu güne kadar yapılmamış bir ilke imza attı.
Bu ilk, Bursa Metropolitliği için İngilizce ve Yunanca olmak üzere iki ayrı broşür basılmasıdır. Broşürün 2.ci sayfasında Bizans dönemindeki Yunanca yer adları yazılmış Bursa haritası yer almaktadır.

Şimdi şu hususa dikkat çekmeliyiz:
Sümela’da 2009’daki provakatif hareketleri düzenleyen, 2010’da Sümela’da Bartholomeos’un yaptığı ayinin Rusya ayağını yöneten Rus Duması milletvekili ve Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı olan “İvan Savidis” ile “Elpidophoros Lambriniadis” birlikte hareket etmeye başladılar.
Mudanya’nın Zeytinbağı Beldesi yani Bizans’taki adıyla Tirilye’deki metruk kiliseyi tam bir restore ve sürekli olarak ayinlere açmak için -ki bu kilise hiçbir Rum vakfının mülkiyetinde değildir- kolları sıvadılar.
Bursa gibi önemli bir simgede bu faaliyetler sürerken Sümela için de farklı bir koldan Türkiye’ye taleplerde bulunuluyor.
Bunlardan ne çıkar?
Anadolu yani onlara göre Küçük Asya’yı yeniden ele geçirme süreci başlamıştır. 
Bu mümkün müdür?
Alt alta yazınca yani son 3 yıl içindeki edinimleri toplama bilen biri alt alta toplarsa hiç de az yol kat edilmemiş olduğu aşikâr… 
(Broşürün kapağında, Ekümenik Patrikhane Bursa Metropolitliği yazmaktadır.)